- 551 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
'o'
...’o var ettiğine naz eder, aşığına kendi halince tecelli edilişin hükmünü sorar. sevdiğinin canını alır, çünkü sevilen bunu kabul eder.’
-Keşiş Hadisleri-
Başlangıçta sadece başlangıç olarak söz edilen bir şey, bir başlangıç mıdır sadece? Bir kurulumu iptal etmek, sonlanan noktadan başlangıca kadar dönmekten başka nedir ki? Ah sorular, beynimin kazan dairesinde bir türlü yakamadığım ve korkulu bir Amazon yaratığı gibi etrafa kötü koku saçan deyyuslar!
Kimse alçak olmamalı, alçakta kalmamalı ve fakat alçakgönüllü olmaktan da vazgeçmemeli. Ben demiyorum ve gittikçe ’b’ harfine basmakta zorlanıyorum. ’Kitabın sonundan okumaya başlamak gibidir’ sıkıntılar demişti bir keresinde, ama benim Don Camillo’m yoktu. Or. gülüyordu, yine de kendimi haklı buluyordum.
Salıncakta sallanmayalı çok olmuştu. Yıllar önce yine böyle bir delilik yapmıştım, ama bu sefer ki daha hoş geliyordu kulağa. Yağmurda salıncakta sallanmak farklı bir fanteziydi. Or.’un evine yakın bir yere gelmiştim. Gece yarısına kadar bekleyebilirdim herhalde. Girmek demek, bazen çıkmaktır paradoksuyla ayaklarımı uzatıyordum. Seneler öncesine giderken gözlerim, bacaklarımın neden bu kadar büyük olduğunu kafama takmıştım. Bu bacaklar daha küçük olmalıydılar. Daha küçük bir numara ayakkabım ve daha küçük bir pantolonum olmalıydı!
...
‘’Hiçbir şey beni durduramaz. Ama zincirlere bakıyorum ikide bir. Yeteri kadar mukavemet gösteremediği için, demir malzeme bilimine taparcasına riayet ederek yorgun düşüp, aniden çatlaklarının olduğu bölgeden kopabilir. Komplo teorileri aklımda! Eğer düşersem, en azından daha atletik bir düşüş ile kurtarayım kıçımı. Ama yok, bu hantal cüsseyi hareket ettirmek bile bu kadar zorken, hele ki midem bulanıyorken.
Bu sefer sebep aramıyorum. İzlediğim en son film kadar canlı bir cümbüş içerisindeyim. Bütün evini, kitaplarını yakıp, genç adam gidiyor gitmesi gereken yere. Hep merak etmişimdir ve de denemek istemişimdir o filmde var olan bir sahneyi gerçekleştirmeyi. Ama zor şeyleri hep başkalarının yapması gerekiyor. Eğer ben yaparsam, dünya bir daha dönmeyecekmiş gibi geliyor.
Küçükken insanların saçları neden beyazlar diye düşünürdüm. Akrabalarıma göz gezdirirdim. Anneanneme pişmaniye gözüyle baktığım olurdu, ancak ondan başka hiçbir kadının saçlarının beyazlamadığını zannederdim. Sadece erkeklere has bir özellik olduğunu sandığım saçların beyazlamaya başlaması, hayatın insana acı dolu günler sonrası bazı şeyleri unutmaması adına verilmiş nişan gibi gelirdi.
Zincirler hâlâ dayanıyor. Zincirlerden daha kuvvetli bir canlı insan evladı. İnsan her şeyden vazgeçebildiği mi bu kuvvete tabi oluyor, yoksa her şeyin sahibine tabi olunca mı o gerçekliğe erişiyor? Sanırım kendini kandırmak istemez hiçbir insan, ama kandırıyor işte. Ancak yaşamaktan vazgeçmediği müddetçe de acımasız oluyor.
Toprak yumuşamayı kabul buyuruyor ama özünden vazgeçmeyerek. Düz kulvarda eğilen joker kadar çaresizlik hissetmem bazı zamanlar için normal sayılabilir, ama ya bu zamanın başına her eklenirse? Şaha kaldıramadığı zaman insan hayat direğini, yine kendi ocağına sokuyor. Kıvranmak has bir fiil olarak da sayılmadığı için, yine de şanslıyım.
Bacaklarımı görünce yine hayret ediyorum. Bu his hiç geçmeyecek sanırım. Su satan çocukların işgüzarlığı gibi halim. ‘Abi, içtikten sonra şişeyi bana verir misin tekrar?’ diyen çocuğun gözünde, pet şişeyi alıp, tekrardan cami şadırvanında su doldurup, onu satma üçkağıtlığı var. Yine de insanı pek rahatsız etmiyor o durum ve şöyle bir söz çıkabiliyor ağzımızdan:’ Hepimiz çocuk olduk zamanında!’ Ben de ileri gittiğimi mi zannediyorum sallanırken? Üşüyor muyum? Kıçımın altının ıslandığını bilmek mukaddes bir his mi?
Telefonumda kontör olmadığı için Or.’u da arayamıyorum. Işığı yanıyor. Keşke apartman kapısı açık olsa da, zile basmadan kapısına kadar gidebilsem. Ayakkabımın bağcığını çözerken, bir yandan da pantolonumun ıslandığını fark ediyorum, elimle dokunduğum her yer nezle olmuş sanki. Ve nihayet zile basabiliyorum.’’
…
İçeri girince değişen tek şeyin, değişmeyecek olan şeylerin değişmeyeceğine dair inkarlarının değişeceğini göstermesinden başka bir şey değildi. Elinde tornavida, yine laptopla uğraşırken Or. , gülerek sordum:
-Tornavida ile aça aça bitiremedin değil mi sökülecek vidaları?
Saçma bir soru olduğunu biliyordum, sırf gülmek için sebep arıyordum ve kendi söylediklerime gülmeye başladım.
Bundan sonra her şey bir ritüelden farksız bir şekilde ilerleyecekti. İnsanın korkaklığını, başka sözcükler içerisine saklaması nasıl bir kahpelik?
-Or. , pijaman var mı giyebileceğim?
-Ne oldu hayırdır?
-Islandı da pantolon.
-Nasıl becerdin, çocuk musun sen ya?
-Salıncakta sallanıyordum yanına gelmeden. Şu karşıdaki parkta.
-Aklından zorun mu var senin? Neyse, bekle de vereyim.
Pijama giyince bu sefer içim acayip olmaya başladı. Neden dar oldu ki şimdi bu bana? Aynada hayal edebiliyorum kendimi. Oysa Or.’a bakıyorum da, rahat rahat geniş pijaması içerisinde oturmuş, bilgisayarın harddiskini değiştirmeye çalışıyor.
-Yapamadın mı?
-Yaptım, yaptım da; sorun şu, harddisk farklı bir anakart üzerine kurulduğu için yazılımları, sürücüleri filan, ne haltlerse işte, bu bilgisayarı taktığım eski harddiskim tanımıyor.
-Format at o zaman harddiske.
-İçindeki her şey silinirse ne yapacağım? Daha mantıklı bir fikrin var mı?
-Format atacaksın!
-Dalga mı geçiyorsun? Kıçından su yedinde, aklına mı vurdu?
-Yok ne dalgası, alay etmiyorum, sahiden de format at harddiske. Nasıl dersen, hani başka bir ayırdığın disk bölümüne kur sistemi. Ne kuracaksın? Ubuntu filan mı?
-Ubuntu ile falan uğraşamam.
-Neyse işte, şimdi normalde hangi yerel diskte ise önceki sistemin, farklı bir yerel diske kur sen, oraya yeni Windows kur, sonra da bilgisayar açıldığında eski kurulu sistemi bildiğimiz yöntemden sil, al sana tertemiz bir şekilde halletmiş olacaksın işi.
Or.’un biraz kafası karışmış gibiydi, ancak dediğim ona mantıklı gelmişti. Pijama dar geldiği için, ikide bir bacak aramın sıkışıklığını düzeltmek için elimle pijamayı odanın kapısının kuzeydoğusuna ve kuzeybatısına doğru çekip duruyordum.
Or. , bir yandan bilgisayar ile uğraşıyorken yüzüme bakıyordu ara sıra.
-Yanmış yüzün, hayırdır?
-Kaplıcaya gittik arkadaşlarla. Seni de çağıracaktım, ama sen gelmezsin böyle şeylere genelde.
-Sordun mu?
-Gelir miydin?
-Yok, gelmezdim de, sorardı insan yine de.
-Yani illa gıcıklık yapacaksın değil mi Or. ?
Pijamanın verdiği rahatsızlıktan dolayı, pijamaya küfretmeye başlayınca, Or. , kahkahayı basmak üzere duraksadı ve birden bardaktan boşalırcasına gıcık gülücüklerini etrafa saçmaya başladı. Anlamsız hissediyordum kendimi. Ama Or. , bu şamatayı pek uzatmayacağa benziyordu. ‘Yükleme tamamlanmak üzere’ derken ki ciddiyetini sevmiştim.
-Canım sıkılıyor.
Or.’un canı sıkıldığı zaman garip bir korku girerdi içime. Bu korkunun amaçsız olmadığını bilirdim, ama yüzünü öyle bir ekşitiyordu ki, bu kez farklıydı. Bu kez çok farklıydı can sıkıntısı.
-Hayırdır?
-Hiç, bir sebebi yok.
-Sebebi olmadan bir insanın canı nasıl sıkabilir ki Or.?
-Nasıldı, kaplıca güzel miydi?
-Ya evet güzeldi de, ne alaka, biz senden bahsediyoruz şimdi.
Salıncak da sallanırken canı sıkılan ben değilmişim gibi, Or.’un canının sıkıntısına kafayı takmıştım.
-Biliyor musun?
-Neyi Or. ?
-Her insanın içinde bir intifa vardır değil mi?
-İntifa mı?
Ciddi bir şeyden mi bahsetmek istiyordu, anlamış değildim. Pijamanın verdiği rahatsızlık ile beraber ruhuma kasvet sunan Or.’un bu hali beni merak içinde bırakmıştı.
-Sen iyi misin?
Or.’u anlamış değildim, bu sefer de bana ‘iyi miyim’ diye soruyordu. Gerçeği söylemek gerekirse de iyi değildim.
…
-Karakoldaki siyah camlı güneş gözlükleriyle bana bakan adama yaklaşırken, yine aynı şeyden bahsedeceğini hissediyordum. O zamandan öncede defalarca ‘lan, erkek mi oldun sen’ diye hareket çeken adamı hem seviyordum, hem de sevmiyordum. İhlas süresini ezberlemeye çalışıyordum. Her nesnenin tadı ve rengi farklı olduğu zamanlardı. Bir daha dönülmeyecek zamanlar… Kavak ağaçlarının ardı sıra, uluyan kangal itlerinin seslerini duyabiliyordum. Pencerenin camı her yağmur damlasını şarkının devam eden sesi olarak dinletiyordu.
-Hangi il de Or. ?
-Sivas’ta iken.
-E sonra?
-Sonra mı? Sana şeyi anlatacaktım esasında, iyi olma, olmama konusunu. Safinaz diye lakap taktığım bir kadın vardı orada. Bizim kaldığımız ev iki katlıydı. Üst katında Ece vardı, alt katta da biz oturuyorduk. O zamanlar farklıydı işte. Dünyadaki en güzel yüzlü kadın annemdi o zaman. Ondan daha güzel bir kadın yoktu benim için. Teni, kokusu, elleri… Büyük tuvaleti yaparken, bitti mi hani çocuklar çağırır ya annelerini, çağırırdım, gelirdi, temizlerdi altımı. ‘Dünyada böyle bir şey yok, olamaz’ diye düşünüyordum. Utanıyordum, zaten sünnet olduktan sonra kızıyordum ona. Gelme diyordum.
-Nankörlük mü yani bir nevi?
-Denebilir de, bir çocuk ne anlar nankörlükten. Adı üstünde işte, aklı kemale ermemiş…
-Peki, o kadın… Safinaz?
-Safinaz, evet, boyu annemden uzundu. Televizyonda temel reisin sevdiği kadın safinaz gibi gelirdi endamı. Zayıf mıydı, tam olarak hatırlamıyorum ama büyük çocukları vardı. Detayların hepsi gereksiz, işte o kadının iyi olup, olmama ile alakalı söylediği bir şey vardı.
-Ne?
-Etekle dolaşmıştım biliyor musun?
-Ne eteği Or. , anlamadım?
-Bizim bir akrabanın kızı vardı, o da yanımdaydı. Onun eteğinden bir kez giymiştim, sokağa çıkmıştım. Sünnet olduk ya, erkek çocukları giyer demişlerdi.
-Sokağa mı çıktın?
-Çıkmaz olaydım. İki kardeş vardı. Kız kardeş ile abisi beni o halde görünce, kopmuşlardı.
-O kadın? Nesi çok önemliydi o nüans adına?
-Sonra söylerim, Windows yüklendi. Birkaç program yükleyelim, sona uyurum.
-Dalga mı geçiyorsun Or.?
Konuşmuyordu. Pijamanın verdiği rahatsızlıktan ötürü de iyice bunalmıştım. Ayağa kalkıp, pantolonumla beraber mutfağa geçtim. Üstümü değiştirip içeri girdiğimde, ‘ne oldu, gidiyor musun’ diye sorunca, kafamı ‘evet’ mahiyetinde salladım.
Or., hiçbir farklılık taşımıyordu o an benim aynada gördüğümden. Evden çıkmaktan başka bir çarem yokmuş gibi, nefes alışverişlerimi kontrol edemedim. Maddi yetersizlikten dolayı değildi çaresizliğim, bir hayali var edememekti an.
Platon’un tanrısal aklını sömüren varlık, bir ölünün gözlerini kapaması gibi kapıyı kapatırken, dışarıda her şey aynıydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.