kadehler arası muhabbetler
“İnsanlığı yok etmeliyiz mi dedin? Saçmalama. Kadınlar olmadan yaşayamayız.”
“Tabi ya, kadınlar.”
“İnsanlar şehirleri bu yüzden kurdu.”
“Ne için?”
“İnsan doğayı kontrol edemiyor, ancak şehirleri kontrol ediyor. Buna kadınlar dahil…”
“Bak bunu hiç düşünmemiştim. Aslında kendi hayvanat bahçemizi mi yarattık diyorsun?”
“Evet, sokaklarında özgür dolaştığın büyük bir bahçe.”
“Koyayım. Aklımı karıştırıyorsun.”
“Çok içiyorsun ondan karışıyor aklın.”
“Sen de çok konuşuyorsun. İçtikçe daha da çok konuşuyorsun.”
“Bak sana bir hikaye anlatıyım. Birkaç arkadaş vaktiyle kampa gitmiştik. Çok sıkılıyordum çünkü hiç kadın yoktu. Anlıyor musun? Bir kadın görmeden üç gün yaşayamam ben. Onunla yatmam şart değil, sadece kadın göreyim yeter. Beş sap ile dağ başında ne işim olduğunu düşünüyordum. Birden çok eşcinsel gelmişti her şey. Hızla uzaklaştım oradan. Yürürken sertleştiğimi hissettim. Temiz hava, ve keskin oksijen etkisi büyüktü.”
“Sonra ne oldu?”
“Kamptan biraz daha uzaklaşınca sık ağaçların olduğu koruya geldim. Ağaçlar öyle büyük ve bilge görünüyorlardı ki kendimi bir şeyin huzurunda hissettim. Mahkeme, disiplin kurulu ne bileyim bir şey işte… Birazda çekinerek pantolonumu sıyırdım ve sıvazlamaya başladım. Bir ağacın hemen önünde asılıyordum. Koyu renk kuru kabuklar üzerinde yosun olan bir ağaç vardı karşımda. Bir elimi yaşlı ağacın gövdesine dayadım. Etrafı kesiyordum arada. Ve birden içime öyle büyük bir şüphe düştü ki sanki yüzlerce binlerce göz önünde kendimi tatmin ediyordum. Utanıyordum, ancak aldığım zevk utancı toprağa gömüyordu. Serin rüzgar tenimi okşuyor, akşam karanlığının yaptığım işi gizlediğini düşünüyordum. Ve birden çatırtılar duydum. Etrafı taradım kimse yoktu. Sıvazlamaya devam. Tekrar duydum o sesleri. Bir şey oradaydı ve aynı zamanda yoktu. Bu şüphe gecikmemi sağlıyordu. Bir türlü gelemiyordum. Sonra gökten ağır bir şey kafama düştü. İnanabiliyor musun? Ormanın içinde kozalak düşmeye karar veriyor ve benim başımı buluyordu. Sanki orman, ona saygısızlık yapmışım gibi işaret gönderip beni uyarmıştı. Hemen toparlandım. Belki biraz sonra üzerime vahşi bir hayvan salıcaktı. Yani benim için vahşi orman için evcil. Yersiz bir düşünceydi ancak tanımadığım adamın biri gelip evimin duvarına bunu yapsa ben de ona bir şeyler fırlatırdım sanırım. Hızla uzaklaştım ordan.”
“Gerçekten ormanın sana tepki verdiğine inanıyor musun?”
“Biri bir şey biliyor ve o biz değiliz dostum.”
“Bende bir yerde okumuştum, ardıç ağacının tohumunu dikerek yetiştiremediğini biliyor muydun?”
“Nasıl yetişiyor peki?”
“Ardıç kuşu sayesinde.”
“Anlamadım?”
“Tohumu yiyen kuş, sindirim sisteminden geçirip toprağa bırakıyor ve ardıç ağacı büyüyor.”
“Çok boktan bir denge.”
“Ama denge işte. Bir arkadaşım anlatmıştı, hayvanat bahçesinde oda olduğunu
ve odaya girerken biraz sonra düyanın en korkunç hayvanını göreceksiniz diye yazıyormuş kapısında. Odaya girince sadece bir ayna ve aynada kendini görüyormuşsun.”
“Sikiyim. O hayvana her gün bakıyorum ben. Hem kötülemek için hayvan kelimesini kullanmak bana doğru gelmiyor. Hayvana hayvan diyen insan değil mi? Güzel ve çirkin, iyi ve kötü hepsi burada, kafamın içinde. İnsanı bu dünyadan kopardığında geriye bu kavramların hiçbiri kalmaz. Tertemiz bir yer olur dünya.”
“Paragöz insanlar. Nefret ediyorum onlardan.”
“Evet. Mabetler banka oldu. İsa, boşuna paraları kırbaçlamadı. Sonra paraya saygısızlık yapana ibret olsun diye onu çarmıha gerdiler.”
“Şerefe.”
“Hayata.”
“Şerefli bir hayata.”
“Şerefsizler arasında şerefli bir hayata.”
“Şerefsizler arasında şerefli bir hayat sürmeye çalışanlara.”
“Şerefsizler arasında şerefli bir hayat sürmeye çalışanlara. Koyayım bir an hiç durmıycaksın sandım.”
“Şu gemi hikayesi ne?”
“O mu? Yaşlı bir kadın anlattı. Vaktiyle ailesi bir yere yolculuk yapıyormuş ve gemi yolculuğunda akrabaları ölmüş. Biliyorsun gemide ölü uğursuzluk demektir. Ve hemen denize atarlar, tabi önemli ve zengin biri değilsen. İşte bu aile akrabaları denize atılmasın diye ölüyü saklamış.”
“Kokmamış mı?”
“Yo, kış mevsimi olduğu için ve sürekli buz ve soğuk suyla yıkamışlar. Kamaraya bir tanıdık geldiğinde uyuduğunu söylüyorlarmış. Kapıdan şöyle bir içeri bakıp gidiyormuş gelen kişi.”
“Tanrım.”
“Evet, bir hafta sonunda limana varınca öldüğünü söylemişler.”
“Salih’in başın geleni duydun mu?”
“Hangisini?”
“Doğru o kadar çok şey geldi ki adamın başına. Hani spor için onu terkeden kız vardı ya...”
“Duymadım. Ne olmuş?”
“Biliyorsun Salih şişman kadınları sever. Ama gel gör ki kadınlar şişman olmayı sevmez. Neyse, bu kız kondisyon bisikleti almış kendine. Gece gündüz hırs içinde pedal çeviriyormuş. Salih, ne zaman arasa bisiklete biniyorum diyormuş. Özellikle geceleri… Ve bir süre sonra kız ile bisiklet arasında duygusal bir yakınlaşma başlamış.”
“Nasıl?”
“Şöyle, bisikletin selesine oturup pedalları çevirmeye başlayınca terliyor, ve hormonlar kıvılcım gibi çakıyormuş. Azdığı için zamanla seleye sürtünmeye başlamış. Daha sonra çıplak biniyormuş.”
“Neden azdığında Salih’i aramıyormuş?”
“Çünkü o an bisikletten indiğinde teri soğuyor ve Salih’in sadece seks için eve çağırmak istemiyormuş.”
“Sonra ne olmuş?”
“Böylece internet üzerinde bir araştırma yapmış ve sonunda aradığını bulmuş.”
“Ne?”
“Penisi olan bisiklet.”
“Nasıl?”
“Pedalları çevirdikçe ileri geri hareket eden bir penis varmış sele üzerinde. Ne kadar hızlı olması gerektiğine pedalı çeviren karar veriyor.”
“Tanrım.”
“İşin ilginç yanı takma penisi istediği gibi değiştirebiliyormuş.”
“Peki Salih bunu nasıl anlamış?”
“Bir gün öylece çıkıp gelmiş. Kız, Salih’i beklemdiği için penisi sökmemiş seleden. Orada unutmuş.”
“Tabi bir erkek girdiği ortamda ortalık yerde alet görmeyi beklemez. Sadece kendi aletini tanır.”
“Evet, yirmi santim bir penis kavga çıkarmaya yetmiş. Sonunda kız evden gidecek olanın onbeş santim olduğuna karar vermiş. Ve Salih gitmiş.”
“Yazık olmuş. Bu arada lüfer kontrol timi diye bir şey duydun mu?”
“Yo.”
“Birkaç kadın ellerinde cetvel lüferleri kontrol ediyorlarmış.”
“İyi de neden?”
“Biliyorsun, belirli bir boyun altında avlanması yasak. Türü tehlikeye atıyormuş.”
“Ne kadar olması gerek?”
“Yirmidört santim.”
“Neee? Nasıl?”
“Evet, zenci lüferler.”
“Bu akşam balık yemeyi düşünüyordum ama iştahım kaçtı. Kadınların boyuta önem vermediklerini sanırdım.”
“Hepimizi buna inandırdılar.”
“Türün yok olmaması için öyle mi? Yirmidört santim?”
“Evet, ve sanırım böyle giderse yakında biz yok olucaz.”
“Bu konuyu kapatalım mı?”
“Katılıyorum.”
“Yemek?”
“Kebap?”
“Balık dışında her şey olur.”
“Hesap!”
“Hesap!”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.