- 580 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ölüm'ün dayanılmaz hafifliği
"Elimde enjektör, öylece kalakaldım. Çok klasikti, ama ben de arkamda bir şeyler bırakmalıydım. En azından ölümü tercih ettiğimi bilmeliler, diye düşündüm."
kanat güner
kış.karanlık.bulut.yağış.
insandaki madde ve mana dengesini mana lehine bozan dönem.(aslında leh mi alehte mi emin değilim.bu bireye göre değişen bir durum olsa gerek.)
en büyük acılar en büyük mutluluklar hatta en büyük aşklar bu zamanda yaşanır.ve ne yaparsak yapalım bu duyguları ötekeleştirmek imkansızdır.ülke karmaşıklığı,kazalar,belalar bizi asla kendimizden uzaklaştıramaz.her nekadar vicdanımız muhakemeye otursada fazla mesai yapan nefsani duygulaarımıza yenik düşer.bu fıtrattan mı gelir yoksa erdemliliğin eksik kalmış yanı mıdır bilinmez.ancak insannı kendi kendine gark ettiği aşikardır.
peki nasıl oluyorda bu kadar kendi kendine saplanmış bir birey intahara meyilli en verimli dönemini yaşıyor? yada insan neden kendi derinliğini ifşa eder bu zamanlarda?bunların çeşitlil sebepleri olabilir.ancak hava gelgitlerinin tetikleyici unsur olmasıyla beraber melankolinin hat safhaya çıkması en önemli nedenlerden biridir.
öte yandan intaharı salt ben’lik hegomanyasına bağlamak;toplum ve dinin muazzam uyumundan ayrı tutmak sanırım bıraz aldatlıcı olacaktır.öyleki dinde 7katta yerin yokken,"çekirdek toplum" için yüz kızartıcı bir durum iken bu cesaretin kaynağı ironik bir sessizlikte buluyor olmalı kendini.yani ifade...aborjinlerin bir sözunu hatırlatmak gerekirse daha iyi anlaşılacagını düşünüyorum."şiddet kendini ifade etmenin en üst yoludur" intaharıda bir tür şiddet olarak düşünürsek bireyin kendini topluma tanrıya ve kendine bu şekilde ifade etmesi olağandır.
sezar mendozanın denenmemiş bir yolla intahar etmek istemesi;Virginia Woolf un cebine çakıl taşları doldurarak adeta bu sözleri yaşaması bu tepkin en dikkat çekmeye çalışanlarından biri olsa gerek..