- 617 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mevlid Şekeri. Tekrar.
Eskiden, evlerde mevlîdler okutulurdu; Allah rızâsı için, ölülerin ruhları için yalnızca ve tek tip örme sepet içinde evde yoksa komşudan temin edilirdi ve kâğıt küllahta mevlid şekeri ve gülsuyu ikram edilirdi... zengin- fakir ayırımı belli olmasın diye Küllâh yapa- yapa, bu işin uzmanı olmuştum.
Komşularımız bilirdi.. Herhalde, ruhun; evini ziyâret etmesini istemeyenler, bu âdeti kaldırdılar!..
İnsanları; evlerde, biraraya toplanıp- Allah’ı anmanın, mantıksızlığına inandırdılar!.. Eyvah...
Çocukluğumun hemen- hemen her ayı; evimizde okuttuğumuz mevlidlerin, huşûsu/ mânevî hazzı içinde geçmiştir...
Yenicumâ Mh.’ndeki baba evimizde, fakir bir aile olmamıza rağmen, o kadar çok sıklıkta mevlîd okunurdu ki;
Anam Rahmetli, evimizin üstünden bir kuş geçse!, Allah’a şükreder- her güzelliği bir fırsat bilip- mevlid adakları- adardı.
Bayan hâfızımız, ne verilirse, o’na râzı idi. Bir de erkek hafızımız vardı; mevlidhanımız, sesi çok güzeldi.
Çayır Sokağı’mızda Gözaçan Camisi’nde, çocuklara; kız-erkek, Kur’an-ı Kerim öğreten,
Zeki Müren sesli, Ruşen Özterzi, hafız... Kur’an-ı Kerim okumanın ücreti olmaz...
Önceden belirlenen bir bedel karşılığında, Allah kelâmını ve Mevlîd-i Şerifi okumak günahtır.
Ödenen miktar, hediye mâhiyetinde ve ödeyenin gönül rızâsı ile yapılırdı... Öyle de olmalıdır.
Bugün, bayanlarımız uyguladığı gün ziyâretleri dışında, bu vesîle ile daha sık ve
dargınları barıştırmak için bir sebep olması, mevlidlerimizin tekrar ve asıl işlevine kavuşması gereklidir.
Yeni doğan ve özellikle erkek çocuklarımızın, büyüdüklerinde, bir akrabâsının evine hiç gitmemiş olması,
bir eksiklik değil midir?..
Bizler komşu evlerine ömrümüzde bir kez gitmiş isek, ya hacı ziyâretleri ile ya da anamız bizi elimizden tutup-
o eve mevlîde getirdiği için gitmişizdir. Bir de sünnet düğünleri yapılırdı.
Şimdilerde herkes onun da kolayına kaçıp- toptan kesimi tercih edip- bu işi geçiştiriyorlar!..
İnsanlar, neden birbirlerinden nefret eder oldular...
Kimse- kimsenin evine gitmek istememesinin altında bu gerçek vardır...
İnsan gönlüne, çocuklukta girmeyen güzel huylar; kırk yaşından sonra, bir daha giremiyor...
Hadi fakirler ne ise, orta halliler bile ucuzu tercih ediyorlar. 30 yaşın altındakilere, sorun bakalım,
kaç sünnet düğününde eğlenip- oynadılar... Hâtırâlarında ne var?!. Ölümü bile, ucuzlattık...
Hastahaneden al, kapı önünde görüştür, çarçabuk defnedin- gitsin!..
O gün ve hemen, ev silinip- süpürülsün!..
Ölü sâhibine de hap verin uyuşturun!..
Bir cenâze defininden sonra, çocuğu ölen bir babaya, arkadaşlarının ısrârı üzerine, kapı komşusu akrabasının evinde,
naklen yayın maç seyrettirdiklerine şâhid oldum...
1961 yılında, Babam öldüğünde, Anam, 3,5 yıl babamı ağladığını bilirim... Gece- gündüz...
Bir gün, Yenimahalle, Akçaabat Cd.de ikinci işyerime Anadol- pikap arabamla servis için gittiğimde,
her zamanki konumda bıraktığım arabaya bir de baktım ki, arka kapağını açmışlar- cenâze tabutunu yerleştiriyorlar!..
Şaşkınlığımı bastırıp- ben de yardımcı olduktan sonra arabama binerek, belli ettirmeden câmiye,
cenâze cemaatinin önünde ve usûlünce yavaş-yavaş gittik...
İncirlik Camisi’nde kıldığımız vakit namazından sonra cenâze arabası ile Bahçecik Mezarlığı’na gittik.
Cenâze defin edildikten sonra, aynı işyerime geri döndüm.
İlginçtir, yeğeninin evine gelip hastalan ya da hasta gelen halası, ünlü avukat yeğeninin evinde vefât ediyor;
benim ise, iş servisi için uğradığım işyerimin olduğu binâdaki cenâzeden haberim yok; ancak,
arabamı öyle park etmişim ki, elde taşınarak 300 metre kadar ilerideki câmiye götürülecek ve
cenâze nâmazı kılınacakken arabanın bu iş için tahsis edildiğini sanan komşular,
tabutun elde değil de araba ile taşınacağını sandılar.
İyi de oldu. Rahmetliye, son görevimi yapmış olmanın huzûrunu duyuyorum...
Arabam ile yaşadığım, ilginç cenâze hâtırâlarımdan biridir.
Helâl olsun...
Kadir Yeter. TRABZON.
Sitemizde ilk yayını: 10.03.2009 07:53:51
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=36556
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.