- 658 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AN OLUR YILLARA BEDEL
Sabah güneşinin yumuşaklığı yavaş yavaş yerini, öğle güneşinin kızgınlığına bırakmaya başlamıştı. Kalabalık caddelerden geçip insanlar ve araçlarla boğuştuktan sonra, cami avlusunun ferahlığı, genç adama, çöldeki bir vaha gibi gelmişti. En yakın bank’a kendini bıraktıktan sonra yüzünü güneşin ellerine teslim etti ve yüzünden tüm vücuduna yayılan sıcaklığın hissiyle keyiflendi. Bir müddet oturup bu tatlı huzurun tadını çıkardı.
Yaşlı amcaların caminin avlusunu doldurmaya başlamalarından öğle namazı vaktinin yaklaştığını anlaşılıyordu.” Ezan okunmadan abdesttimi alsam ve güneş banyosu keyfime öyle devam etsem daha iyi olur” diye düşünerek, cami’nin şadırvanının ve tuvaletinin olduğu yöne doğru yöneldi. Cami avlularında her zaman hissettiği huzur ve dinginliği burada da hissediyordu. Baharın ferah havası, avlunun kısmen yalıtılmışlığı ve içerisindeki koca çınarın insanların üzerine koruyucu bir el gibi sarkmış dalları, camiye giren yaşlı, sakallı dedelerin yüzündeki huzur ve teslimiyet “işte o an” dedirtiyordu içinden, sessizce yürüyen adama “işte o içimin paslarını söken şükür an’larından biri bu”
İhtiyacını giderip çıktıktan sonra lavaboda ellerini yıkarken beklenmedik bir şey oldu. Kafasını çevirmemişti ama biraz önce tuvaletin giriş kapısından içeri bir kadın ve bir erkek girmişti. Ve ikisi beraber doğruca tuvaletlerden birine girip kapıyı kapatmışlardı. Aslında bunun böyle olduğundan emin değildi çünkü dikkat etmemişti ve kafasını çevirip bakmamıştı. Bir caminin tuvaletinde niye insanlara dikkat etsinki. Ama göz ucuylada olsa bir kadın ve bir erkek olduğunu hissetmişti. Önce hiç umursamadı, ellerini yıkamaya devam etti. Sonra birden buranın umumi bir erkekler tuvaleti olduğunu hatırladı, şöyle bir doğruldu, tekrar düşündü, etrafına baktı. Bir an “çocukken başka birinin evine yatılı gittiğinde gece uyurken uyanıp nerede olduğunu bir müddet hatırlayamayıp, nerede olduğunu bulması için düşünmesi gerektiği” o tuhaf an’lara benzer bir duyguyu yaşadı. Evet şimdi zihni aydınlandı, tekrar etrafına bakındı. Hayretler içinde kalarak içinden şu düşünceleri geçirdi; ”evet ben umumi bir erkekler tuvaletindeyim ve biraz önce yanımdan bir kadın ve bir erkek geçerek birlikte tuvalete girdiler.” Ellerini yıkadı, yan tarafta ellerini yıkayan diğer insanlara baktı, kimse oralı değildi, acaba görmemişlermiydi, yoksa o’mu yanlış görmüştü. Tekrar yan taraftaki insanlara baktı; ”evet kimse farketmemişti çünkü kimse oralı değildi. Herkes kendi işiyle meşgul kimi abdest alıyor kimi parasını ödemek için görevliye doğru yürüyorlardı ve kimse anormal bir durum varmış gibi değildi. Anormal bir durum olduğunu anlaması tekrar düşünmesi gerekti ve tekrar normal olmadığına karar verdi. Burada bir saçmalık olmuştu ve kimse farketmemişti.
Bakışlarını biraz önce gördüğü kişilerin girdiği kapıya yöneltti ve yaklaştı. Kulaklarına inanamıyordu, içeriden bir kadın ve erkeğin fısıldaşmalarını duyuyordu. Hatta biraz daha kulak kabartınca kıyafetlerini çıkarışlarının sesini bile duydu. İyice afallamıştı. Bir an kendi yaptığı şeyin saçmalığını farketti, geri çekildi. Sağına soluna baktı yine ondan başka durumu farkeden yoktu. İnsanları böyle bir yerde dinlediği için utanmak üzereyken tekrar burasının bir cami tuvaleti olduğunu hatırlayıp utançtan hayal kırıklığı ve kızgınlığa doğru yolalan bir ruh haline girdi. Kararsız ve düşünceli haliyle görevlinin olduğu kısma doğru parasını vermek için yaklaşırken kafası allak bullaktı. Cebinden ufak paralarını çıkardı görevliye uzatırken eğilip o’nun gözlerinde biraz önceki tuhaf olayla ilgili bir anlam yakalamaya çalıştı. Ama görevlide de hiçbir anormal durum belirtisi yoktu ya o’da görmemişti ya da bir erkek ve kadının beraber umumi bir tuvalete girmelerini o’da umursamamıştı. “Böyle bir şey olabilirmi ya” diye geçirdi içinden. Biran önce çıkıp gitmekle görevliye biraz önceki kişilerin beraber tuvalete girdiklerini fakedip etmediğini sormak arasında bocalayarak bir müddet orada durdu kaldı. Aynı yerden fermuar indirme ve fısıldaşma sesleri tekrar yükselince birden içeride yapılan çirkin şey gözünde canlandı. İçindeki tiksinti ve öfkeyle ne yapacağını bilemez halde kendini dışarı atmaktan başka bir şey istemiyordu artık. Hızla kaçıp uzaklaşmak istiyordu oradan. Bir cami tuvaletinde böyle bir çirkinliği yapma cüretini gösterebilen insanların varlığı tiksindirmişti onu. Kendini afallamış halde cami avlusunda nereye gideceğini unutmuş halde sersemce yürürken buldu. Biraz önce kendisine derin bir huzur yaşatan o kutsal mekan ahlaksız insanların gözünün önüne geldiğinde çıldırdığı çirkin davranışlarıyla kirletilmişti. Mekan sanki ırzına geçilen masum bir kız çocuğu gibi çaresiz ve sahipsiz kalmıştı.
Eli ayağı boşalmış bir şekilde biraz önceki oturduğu bank’a doğru yöneldiğinde gördüğü herşey, çınar ağacının bilgeliği, yaşlı sakallı amcaların huzurlu yüzleri tecavüze uğramış bir saflığı temsil ediyordu artık.
Biran önce kendini avludan dışarı atıp bu saçmalıktan hızla uzaklaşma isteğiyle “böyle olmaz birşeyler yapmalıyım “ düşünceleri arasında bocalarken kendini bir külçe gibi bank’ın üzerine attı. Tekrar aynı şekilde yüzünü güneşe çevirdi kafasını geriye attı gözlerini kapadı ama ilkinden farklı olarak şu anda kafasının içinde fırtınalar kopuyordu. Derin derin nefes aldı. Sakinleşmeye ve olayı tekrar düşünüp anlamlandırmak isteğiyle düşüncelerini toplamaya çalıştı. İlk hissettiği şey ‘vay be insanlar ne kadar arsızlaşmışlar ve dünya ne kadar kötü bir yer oldu artık ‘ düşünceleri oldu. Güpegündüz bir cami tuvaletinde azgın ahlaksız insanlar cinsel ilişkiye girmeye cüret edecek kadar kirlendi mi bu dünya?
Bir karar vermesi gerekiyordu. Ya bu olan bitene lanet okuyup çekip gidecek; ”belalarını Allah’tan bulsunlar” diyecekti. Ya da bir şekilde ‘ama ne yapacağını hiç bilemeden’ buna tepki göstermeliydi. İki ihtimali destekleyen zıt düşünceler aklından hızla geçiyordu. Sanki içinde iki kişi tartışıyordu. Birisi diyordu ki; ”Sanane, çek git işine bak ,başına belamı alacaksın” Öbürü de diyor ki; ”Herhalde yani bela şimdi alınmayacaksa ne zaman alınacak.” Birden aklına bir müddet önce şehrinde yaşanan bir olay gelmişti. Bir zabıta parkta sarılıp öpüşen iki gence çıkışmış ve onları parktan kovmuştu. Olayıp duyulup medyada da yeralmasıyla iyice büyümüş herkes zabıtaya tepki göstermiş hatta gazetelerde “belediye ahlak bekçiliğine soyundu” diye başlıklar bile atılmıştı. Hatta tepkiler o kadar büyümüştü ki zabıta işinden atılmıştı. Bu olayda kendinin de zabıtayı suçladığını hatırladı. Şu anda vereceği tepkinin böyle bir anlamımı olacağı ile ilgili düşünürken diğer ses atladı; ”Saçmalama onunla bunun ne alakası var, o iki gencin masum bir sevgi gösterisiydi. Burada alenen bir ahlaksızlık var ve hem de bir caminin müştemilatında.” Diğer ses cami tuvaletinde yapılan bir davranışın camiye yapılan bir saygısızlık mı olduğunu bile sorgulatıyordu. Saniyeler içinde aklından geçen bu tarz karşıt düşünceler sonunda içinde ki “ahlak bekçisi” galip geldi. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama mutlaka bu ahlaksızlığa bir tepki vermeliydi. Kafası netleşmişti. Oturduğu yerde toparlandı. Olayın sarsıcılığının yarattığı bedenindeki uyuşukluktan ve şaşkınlıktan silkinerek düşünmeye başladı.
Hiçbir zaman kavgacı bir insan olmamıştı, insan ilişkilerinin her zaman konuşarak çözülebileceğine inanırdı. Fakat artık burada sözlerin anlayışlılığın anlamsız ve yersiz kaldığının farkındaydı. Biraz sonra o iki kişi dışarı çıkacaklardı. Ne yani burayı bu şekilde kirlettikten sonra elini kolunu sallaya sallaya hiçbirşey olmamış gibi çekip gideceklermiydi. İçindeki diğer ses sustuğu için artık kendini her türlü çıkabilecek olaya ve tepkiye karşı motive etmeye çalışıyordu. Kararı kesindi, onlara bu yaptıklarının karşılıksız kalmayacağını gösterecekti. Bank’a iyice güvenli bir şekilde yerleşti. En azından şunu yapacaktı; çıktıklarında tüm nefreti ve kızgınlığıyla onların gözlerinin içine bakacak “evet yaptığınızı farkettim, bunun yanınıza kalacağınımı düşündünüz” şeklinde dik dik bakarak onları taciz edecekti. Onlarda muhtemelen o’nu görmezden gelip oradan uzaklaşmaya çalışacaklar ya da tacizkar bakışlardan rahatsız olup, bakışlarıyla veya sözle karşılık vereceklerdi. İşte o zaman olacakları düşünmek bile istemiyordu. Gerekirse hiç yapmadığı bir şeyi yapacak direk adama dalacaktı. Kavgaya hazır olma düşüncesi birden heyecanlanmasına neden oldu. Hatta hazırlandığı şeyden dolayı eli ayağı terlemeye ve vücudu kasılmaya başladı. Çünkü muhtemelen böyle bir cüreti gösteren adam her türlü pisliği de yapabilecek biri olmalıydı. Belki üzerinde bıçak bile taşıyor olabilirdi. Artık bunların bir önemi kalmamıştı. Avına pusu kurmuş her an saldırmaya hazır bir kaplanın gerginliğiyle beklemeye başladı. Şöyle bir etrafına bakındı kavga ederlerse çevredeki insanların tepkisi ne olur diye içinden geçiriyordu. Muhtemelen adamın yaptığı ahlaksızlığı anlatıp insanları da gaza getirebilirdi. Adamın yanında kadında olacağı için iş’in iyice büyüyebileceğinin fakındaydı. Ama artık hiçbir şeyin sonunu dert edecek durumda değildi. Tek yapmak istediği o kapıdan çıkacak ahlaksız adamı bir güzel benzetmekti. Gerilmiş bir yay gibi hazırdı artık…
O’na çok uzun gelen ama aslında saniyeler süren bir zaman sonra adam ve kadın kapıdan göründüler. Adam önde kadın arkasında dışarı çıktılar. Ellili yaşlarda esmer kısa boylu paltosu ve kat kat kıyafetlere sarılmış bir adamdı. Kadına hiç bakmadan tüm nefretiyle gözlerini adamın gözlerine dikti. Adam bulunduğu yöne doğru gelirken gözlerini hiç kaçırmadan sabitlenmiş ateş dolu bakışlarıyla adamı taciz etmeye devam etti. Adamın bakışlarında bir kıvılcım yakacak tepkisel bakışları yakalamaya çalışarak andrenalin dolu bedeninin titremelerini kontrol etmeye çalışıyordu. Gözgöze geldiler, bakışların en sert kesiştiği an’da adam sakin bir kayıtsızlıkla, gözleriyle karşıt tepkiyi vermesi gerekirken, bakışlarını önüne eğmesi ve tam o an’da adamın bedenindeki tuhaflığın farkedilmesi aynı an’da oldu.
Adamın hırpani paltosunun boş sallanan kollarından iki kolununda olmadığının farkedilebilmesi için gözlerini adamın bedenine çevirmesine gerek yoktu.
……..
Bir anda beyninden vurulmuşa döndü. Vücudu saniyeler önce hazırlandığı kavganın geriliminden boşandı. Gözlerini kapadı, başını önüne eğdi, sıkılı yumrukları gevşedi. Tüm dünya birden anlamsızlaştı. Nerede olduğunu, ne yapacağını hatta kim olduğunu bir an’lığına da olsa düşünemez oldu. Vücudu gevşeyip bank’a bir et parçası gibi yayılmaya başladığında adam ve kadın mahcup ve kederli halleriyle avluyu geçip bahçe kapısına doğru yönelmişlerdi bile. Adamın yüzünü hatırlamıyordu ama arkasındaki kadının donuk ve acılı yüzü belleğine kazınmıştı bile.
Belki yarım saat oturduğu yerden kalkamadı. Tüm yaşam, insanlar ve dünya hakkında bildikleri tekrar tekrar beyninde yeniden tanımlandı.
Çınar’ın insanları şefkatle sarmalamaya çalışır gibi sarkan dalları, camiye giren sakallı nur yüzlü ihtiyarların suretleri artık bambaşka görünüyordu güvenilmez gözlerine…
Nisan 2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.