- 452 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gece ve karanlığın koyu dibi...
Hani yalnızkondu denen duygular vardır ya tek başına gelir kalabalıklar olur bir anda...
Birçok ikilemli düşünceler ve düşler sarpa sarar birbirinde, hangisine bulaşsan diğeri öbüründen baskın çıkar... Hepsinin üstüne de koyu bir pişmanlıkla vazgeçişler gelip oturur üstlerine...
Ve yine karasızlık hüküm sürer ve yine onla başlayan duygularla kendinde sönen duygular alev alev olur birbirine ki kararsızlık hüküm sürer gecenin sessizliğinden baykuş ötüşlerinde...
Hangi an nefesimi yalnız kendim için alabilmeliyim veya tüm nefesleri seni düşünerek mi almalıyım, kararsızlığı basıp geçiyor tüm düşüncelerimin üstünden...
Ben kaç benliğe hakimdim ki veya kaç benlikle yaşıyorum bu nefeslerle, sanki tüm nefeslerimi senin için alacak, sadece sana doğru ayakta kalmalıydım. En çok pişmanlığım da çoğu zaman bu oluyor, senin için nefes aldığımı zannetmem bile içimi huzur okşatıyor, kendim için nefesler alırsam ki o zaman da sana ihanet etmiş gibi oluyorum. Tam bir ikilem bu yaşam savaşımımda…
Bildiğim tek şey vardı, bu yaşam anlarımda, senin şimdilerde çok ama çok uzaklarda oluşun ve de mutluluk görüntülerinin arasında bana dair düşüncelerinde is bulanıklığı vardı ve yine bildiğim veya hissettiğim tek şey bana dahil bu günkü yaşamında büyük bir özlemi içinde zıpkınlayarak yaralamak veya kanatabildiğince kanatmak ve aldığın her nefeste benim gibi senin de ikilem düşüncelerle boğuşman ve düşüncelerini çentikleyip, çizmek, hırpalamak, kesik karelere dönüştürerek benim gibi ikilem benlikle yaşam savaşına dahil olman…
Kimbilir hangi sebeplerin bedelini ödüyorduk veya öyle zannediyorduk…
Gidişini benim gidişime yükleyip, kendi gidişini kendine unutturarak az da olsa hafifletmekti yaralarının darbelerini…
Bana gelince nereden biliyordum tüm bunları ve nasıl biliyordum evet tam bir şüphe sorusu ki aynı şeyleri düşünen ve aynı şeyleri seven, aynı şeylerle acılanan, aynı şeylerle bulutlarda dolaşan iki bedenli tek yürek değil miydik biz?
Hani derdin ya, “beni özlediğinde kapat gözlerini, dudaklarını oynatarak mırıldan “özledim seni nerdesin hadi gel” demez miydin ve de gelmez miydin, aynı şeyleri hissederek yaşamaz mıydık biz?
Evet özledim seni, hadi gel, desem de hemen ardından sakın ha demem de son günlerde artık istem dışı kaldı sevgili, istem dışı kaldın sen, ne kadar sevsem, özlesem de seni o kadar uzaklaşıyorum artık senden…
Bazen hayatın acımasızlığında yaşamak belki de çok doğru bir yaşam…
Hoş günlerde birbirinin değerini bilememek sonradan acıya dönüşürse bu da artık normal bir yaşam şartının bedeli oluyor galiba…
Özlemin acısını yaşamak, özlemek kadar güzelmiş sevgili…
Bunu bana dediğin zamanlarda güler geçerdim ama artık doğruluğu yüreğimce kanıtlandı…
Sana yalanlar
Sana yalnızlıklar
Sana bunalıp dağılmışlıklar
Sana geçmişten gelen uğultular
Seslerin ürkmüşlüğünü
Sana öksüzleşmiş kelimelerin kalabalıklarını taşıdım
Bilesin
Ne kadar farksız yaşıyorum
Her gün
Ne kadar ıssız yaşıyorum
Tüm günleri
Nerelerden nerelere uçuşuyor yüreğim
Senden gayrı her haberle…
Ve
Ne kadar boşlukta kök sallıyorum tutunabilmek için hayata…
Ve
Haykırdığım dağlardan
Dönecek kendi sesimin
Yankılarından doğan
Sevinçleri anlatıyorum sana
Ve de senden gayrı
Herkese
Bir ben ıssızlaşmış halimle
Kinleniyorum tüm geçmişime
Şarkıların tınısına meydan okuyor sesim
Her kes gibi ben de bilirim
Sen gibi kimsesizleşmeyi…
Karanlıklar arasından ışık kovalıyorum
Gündüz ışığına hasret
Gözlerime dem olsun diye
Ve
Bir seni
Anlatıyorum kendime
Bir ibret olsun bu hayat
Bana diye…
Sonra
Sonra
Öksüzleşmiş kızıl muhtaçlığı
Anlatıyorum
Çavlandan düşmüş
Yüreğime…
Seni sana sormadan
Beni sana anlatıyorum
Sevgili
Ayrıca
Ayrıca
Hayatın kör çivilerinden söz etmek istiyorum
Cümlelerin içine çivi gibi kelimelerle
Beni kanattığını
Darbelediğini
Ve de
Bezginliğe attığını
Benliğimden
Senden nefret etmesini istiyorum
Ama
Galiba olmuyor
Olamıyor
Ben ve sen
Bedensel kopukluğa rağmen
Yaşamın içinde el ele varız
Galiba
Olmaz olası bu derken…
Bir şeyler yanıyor içimde, tutuşuyor sanki hâlâ is içinde ruhum, yeni bir yaşamın kararsızlıkları bastırıyor, perperişanlık bu yalnızlık ve kararsızlıklar, uzakların sesi yankılanıyor içimde, beynimdeki uğultularla, kopup, koparmak istiyorum kendimi kendimden, korkularım atağa kalkıyor, atak yaparak gecelerde. Ve ben hâlâ nefes alma telaşlarımın tekliğini yaşıyorum, bırakıyorum zaman zaman kendimi, kendimden, tutunulası bir girdap bile olsa içinde bulacağım sanki kendimi. Her şey belirsizlik içinde ve yoklukların yalnızlığı hâlâ hüküm sürüyor, içimde...
İnat bu ya, tutunacağım yaşama tüm yangınlarına rağmen...
Kadın, gece ve de huysuzlaşma... Korkuların ardına saklanan düşler, hepsi kara koyu bir geceye sığacaktı…
Taze ekmeği sevdiğime kızıyorsun, seni hâlâ sevdiğime kızıyorsun, geceleri sensiz korktuğumu biliyorsun, üşüdüğümü de ama hâlâ sen bana neden gittiğini söylemiyorsun, oturup ben de senin gibi vaveylasına mı ağıt yakayım gecenin, geceleri de korktuğumu biliyorsun, ben nasıl seslerle hıçkırarak ağlarım o baykuş sesleri arasında, bir de gecenin yoksunluk sesleri arasında…
Her gidiş bir dert, her geliş bir şaşkınlık, her gelendeki susuşlar bir sürpriz, her gidendeki kayıplar bin söbe ve hayat zalim bu kural dışılıkla zor gider...
Oysa hep devam eder hayat, hangi söz öne çıksa da yaşam gizlenir söylenmemiş sözlerin arkasına
adına çoğu zaman sevgi çilesi, denir...
Tüm hayatın bir tek gidişe bulanmış olsa da “Artık Susma” deme zamanı...
Kaç mevsim bu sana yazmalarımın devam ettiği, kışı, yazı, sıcağı soğuğu ile boğulduğum anlar ve soğuktan titrediğim anlarda senle yazımda yolculuk yaparken, nereye varacaktı bu zaman akışı ve yazmalarımın sonunda sana en son sözüm ne olacaktı, bitirebilecek miydim seni içimde veya sana olan tutkum son cümleye kadar devam edecek miydi?
Veya hangi anın hangi noktasında ikimiz de batacaktır bir çamurluğun ortasına…
Kaçıncı göz alacası bu kelimelerle başımı döndürdüğüm veya kaçıncı öfke zamanları bu deyip kalemi fırlattığım? Daha nerelere yolculuk yapacak bu yüreğim sen senle dolu kelimelerle?
Yazgı ve usanmak belki de etrafında dolaşıp durduğum bu dar zamanlar…
Bir kan bağı veya kan çekmesi bu sevgide yaşama nefes almalara ara sıra mola verdiren…
Unutamayacağımız sevgi dediğimizden ne kaldı geriye, ha ne kaldı bunca hafızamızda canlandırdığımız anılardan ne kaldı sevgili ha ne kaldı, senin okuyamayacağın kırık dökük bir yığın cümlem ile benim bakamayacağım birkaç gizlide kalmış resimlerimiz…
Bunların hepsini topladığımızda, bunca acı yılımıza yapışan sevgi bu muydu?
Eski bir masal, eski bir şarkının tınısı ve çok eski bir yaşamın arda kalan son sansı, artık sabahlar geç oluyor derken, bu şehirde, oysa senin şehrin isli puslu kucaklıyordu ben feryatlarımı... Biliyorum bu ses sen sesi, masalın içine gizlenmiş sen özlem sesi…
Daha isli puslu kalabalık şehirden yalnızlaştırılmış bir bedenden sesler gelmeli ben tam da bu pasın ortasında sana bakarken boğulasım geliyor denmeli, perdesi aralıklaştırılmış, karanlık odadan bakarak titreyen dudaklardan, hayretli bakışlar arasından merak fışkırmalı, biz bu sevginin yolunda taban eritmişken, bu kadar çok yalnızlaştırılamazdı bu sevgi denmeli…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.