- 668 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kutsal Semboller
Semboller, kutsal semboller…
İnsanın tarihi ile başlayan bir yücelik, öndelik, öncelik ölçütü…
Kral taç, bürokrat kravat takar; kabile reisi sopa taşır. Papa, hoca, hakim, savcı, avukat, rektör, dekan, öğretim üyesi cübbe giyer. Askerin, polisin üniforması, irili ufaklı apoleti vardır.
Nedir olay? Ben ötekiyim! Diğerlerinden farklıyım! Öndeyim! Üstteyim! Özelim!...
Hep bir ‘öndeki’ vardır. Geridekileri peşinde sürükleyen, yeri gelince güden, sopası ile yön veren…
Peki, bu ötekileri anlamak mümkün. Kendilerini özel sayıyor ve gücü, otoriteyi kendilerine tahsis ediyorlar da bunları oralara taşıyan, oraların tütsülü havasının büyüsünde itaat ile boyun eğip ‘bin tepeme, güt beni’ diyen, konumuna, sürü olarak var olmaya, güdülmeye razı olmuşların hali nedir?
Kişilik sahibi olmak meşakkatli iştir. Veballi davadır. Makam, insanı kıymetlendirmez; insanı insan olmak kıymetlendirir. Örnekleyelim: Bir hoca… Giyince cübbeyi cennet cehennemi tapuluyor ve cübbesine duyduğu güven ile vasfını beğenmediğini cehenneme, hoşuna gideni cennete yolluyor ise bu gücü aldığı cübbenin onu inandığı sonrasında savunacağını sandığında kocaman bir yanılgı da değil midir?
Bir hakim… Mahkemede yüksek bir yere çıkıp sırtına cübbeyi çekince, aşağıda kalanlardan hakikaten farklı bir konuma mı geçiyor? Adalet, cübbe ve kürsünün sıfatı mı? Vicdan, ne kadar mütevazi olur, bilgelik ile donanmış ve kibirden arınmış olursa adalet kendini o nispette ifade etmez mi?
Kim soktu insanların aklına mahkemelerde cübbe giymeyi, kürsülere çıkmayı? Kim, bu hakim, savcı, avukatlara cübbe giyme ritüelini, hangi sosyal ve kültürel değeri referans alarak akıllarına sokuşturdu?
Nedir bu baş olmak, önce olmak, ötede olmak, bir imtiyaz ile hemcinsinden sıyrılmak hamakati? İnsana ’yücelik isimli bir dağ var, ne yap et oraya tırman ve kal orada’ masalını kim anlattı?
Öğretim üyesi ki entelektüel duruşun, birikimin, bilginin tepe noktası olarak değerlendirilmeli iken; ne oluyor da kendini bir cübbe ile talebesinden farklı bir konumda telakki ediyor? Bir hocanın asla unutmaması gereken en önemli ilke, kendisinin ölene kadar öğrenci olduğunu bilmesi değil de nedir? Üstada değil, üstadiyete tav olmak değil mi aslolan?
Baş olmak kişinin başına alacağı en büyük beladır. Tüm bir topluluğun sorunlarını çözmede, taşın altına elini sokma niyet ve gayreti… Kavmin efendisi kavmin hizmetçisiydi. Onu yukarılarda görmek isteyenlere, ona layüs’ellik isnad edenlere, saygı maygı adına şempanzelik yapanlara yerini yurdunu hatırlatması gereken o değil midir ki şaklabanlıklardan ferahlamak da neyin nesi oluyor?
Bu makam, masa, oda, koltuk, kostüm, ünvan, aksesuar ritüel safsataları topluca insandaki tapınma güdüsünün eserleridir. Aklı başında kişiliği oturmuş hakikatli insanlar bu gibi sembollerin peşine kapılanlara iltifat etmez, yanlışlarını doğrultmaya çalışırlar diye düşünürken heyhat!... Makama yumuşak yerlerini yerleştirenler bakıyorsunuz o cübbeye, masaya, koltuğa aşık olmuş, orada olmayan diğerlerinden ötede, önde, farklı bir atmosferde bir hava solukluyormuş gibi en önce kendisi kendine bir yaşam normu oluşturuveriyor…
Kelimeler düşüncelerimize araç... Kelimenin kutsanması düşüncenin zavallılığı olduğu gibi, makam odası tabiri, o odaların süslenmesi, şatafatlı olması, kişilerin farklı farklı kostümlere bürünüp vasıflarını -şekilde- şişirmeleri de kişiliklerinin zavallılığıdır.
Devlet dairesinde görevli müdür ile odacısının kişilik noktasında altta üstte olma mihenkleri esasen var oluş kaynağına duydukları saygı odaklıdır. Bu nitelemede ne müdürlük, koltuğa oturanını saygın kılar, ne de odacılık kişiliği kıymetten düşürür.
Hakim, kürsüden dolayı saygınlık ve dokunulmazlık kazanmaz; hükmü adalete uygun olduğu ve sorumluluğunu layıkıyla yerine getirdiği sürece ötelerdeki hesabı kendi adına kolaylaşır. Kendini ötelere taşıyıp, cübbesine bir yücelik yüklediği, hatasında ızdırap duymayıp, doğrusunu şahsına bir öndelik vasfı olarak telakki ettiği sürece de vebali artar ve hesabı çetinleşir.
Öğretim üyesi, hayat boyu öğrenci olma onurundan hocalık vasfını öncelediği sürece ağız tadına ulaşamaz.
İngilizlerin mahkemelerinde görürsünüz yargıçlar başlarına beyaz, şaşaalı bukleli gösterişli peruklar takarlar. Yani saçını değirmende ağartmamış, gün görmüş, basiretli firasetli kişiler olduklarını, farklı ve özel olduklarını bununla ifade etmek isterler; fakat ‘eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir; elmas çamura da bulansa elmastır’ fehvasınca ne cübbe ne peruk ve ne de en tepeye montelenmiş kürsü yamuk kişiliği yamukluktan kurtarmaz; aynen kaliteli insanı giydiği çulun kalitesizleştirmeyeceği gibi…
Kutsallık sirayet eden bir olgu…
Kişiye sirayet edince tanrı adına yön verenler kutsallaştırılır. Kişiden eşyaya sirayet edince de kişinin kullandığı eşya kutsallaştırılır. Halbuki kutsal olan tek şey esasta kutsal olmayanı kutsallıktan kurtarmaktır. Zira insana atfedilen kutsallık, insanı insanlığından eden, ren geyiği topluluğu haline getiren bir olgudur. En büyük boynuz kimde ise o önderdir ilkesi ren malum ki ren geyiklerinin ilkesidir!
İnsana ise kişilik lazım... Kişi olmak demek tek olmadığını idrak etmek, vebal sahibi olmak, adil olmak, mütevazi olmak, mala, makam olgusuna kapılmamak, övgüye sövgüye kulağı tıkamak, vicdanı öncelemek demektir…
Adaleti sarayların esaretinden kurtarmaya çalışmada kanını akıtmış şu insan evladı, adalet dağıtılan yere adalet sarayı der ise bu terslik tereslikten başka bir mefhum ile izah edilemez.
‘Ye kürküm ye’ diyenin ruhu şad olsun. Kürk ile cübbe ile, unvan makam ile adam olunmuyor; adam olmak, adem olmaktan geçer…
Sembolün anlamı, simgelediğini ifade iken, kendini simge ile mühürleyip, olmadığı olarak vasıflayanların tedaviye ihtiyacı vardır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.