- 737 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sokrat İle Meraklı Eşek Arısı-2
Sokrat: Merhaba Meraklı Eşek Arısı. Bugün seninle bir oyun oynayalım mı?
Meraklı Eşek Arısı: Merhaba Sokrat. Oyun da nereden çıktı? Her şeyi hallettik, sıra oyuna mı geldi? Hem biz çocuk muyuz da oyun oynayarak vakit geçireceğiz?
Sokrat: İstemezsen oynamayız. Oyuna sadece çocukların değil bazen büyüklerin de ihtiyacı vardır. Hem bu oyundan çıkarılan bir ders olacak. O da, insanın tanımıdır. Sanırım bunu öğrenmek istersin.
Meraklı Eşek Arısı: Doğrusu merak ettim. Haydi oynayalım. Ne yapacağımı söyle bana.
Sokrat: Önce bir kâğıt ve bir kurşun kalem al.
Meraklı Eşek Arısı: Tamam aldım. Sonra?
Sokrat: Acaba sen,daire içinde bir nokta mı, yoksa sadece nokta mı olmak istersin?
Meraklı Eşek Arısı: Bilmem. Hangisi olmalıyım?
Sokrat: Elindeki kalemleönce, içinde nokta olan bir daire çiz. Bu durumda noktayı daire sınırlandırıyor değil mi? Yani sen, belli sınırlar içinde hareket edebilirsin ve düşünebilirsin.
Meraklı Eşek Arısı: Evet. Dairenin dışına çıkma imkanım yok. Dairem ne kadar büyükse o kadar da özgürüm demektir. Tabii küçüldükçe de düşünce özgürlüğüm azalacaktır.
Sokrat: Daireyi sil.
Meraklı Eşek Arısı: Sildim.
Sokrat Sildiğine göre artık, dairenin büyük ya da küçük olmasının bir önemi yok. Çünkü geriye sadece bir nokta kaldı. Yani şimdi sen sınırı belli olmayan bir dairenin merkezindesin. İşte benim tanımım: İnsan, sınırı olmayan bir dairenin merkezidir. Çünkü sen(insan) daireyi silerek dünyanın sınırlarından kurtuldun ve düşüncenin sonsuz hayatına girdin. Yoksa sen hâlâ bu düşüncenin sonsuzluğunun farkına varamadın mı?
Meraklı Eşek Arısı: Dairenin içinde kalsaydım varamazdım, ama şu an gerçekten de bunun farkındayım. Teşekkür ederim bilgilendirmen nedeniyle.
Sokrat: Meraklı Eşek Arısı gel şimdi de bir damla sohbet edelim.
Meraklı Eşek Arısı: Edelim de, ben önce “Neden bir damla?” diye sormak istiyorum. Bu ifadenle sohbetimizi küçümser gibisin.
Sokrat: Hayır, öyle bir düşünce aklımdan geçmedi. Bizim konuşmalarımız, diyeceklerimiz diğer üstadların yanında olsa olsa sadece bir damladır. Mesela, Mevlana gibi bir kocaman deniz varken, bizim düşünce okyanusuna katkımız bir damladan fazla olabilir mi? Lütfen alınganlık yapma!
Meraklı Eşek Arısı: Tamam, demek ki ben yanlış anlamışım. Öncelikle bir damla mutluluktan bahsedelim mi? Çünkü günümüzde çok sayıda insanın mutsuzluktan yakındıklarını görüyoruz. Örnek ararsan karşında duruyor.
Sokrat: Bu ifadenden mutsuz olduğun sonucunu çıkarıyorum. İstersen genel olarak konuşmaktansa biraz özele inelim ve senden bahsedelim. Ben de senin geçmiş yaşamını merak ediyorum. Bana çocukluğunla ilgili bir şeyler anlatarak başlayabilirsin.
Meraklı Eşek Arısı: Bugün kendimden bahsetmek istemiyorum. İleride belki…
Sokrat: Sen bilirsin… Konumuza dönersek: İnsanlar mutlu olmak mı istiyor, yoksa mutluluk mu arıyor? Eğer mutluluk arıyorlarsa buna erişmeleri belki de hiç mümkün olmayacaktır. Soyut bir hedefin peşinde koşarak ömürlerini heba edeceklerdir. Mutlu olmak istiyorlarsa bu her zaman için mümkündür.
Meraklı Eşek Arısı: Mutlu olmak isteyen bir insan ne yapmalı?
Sokrat: Öncelikle içinde bulunduğu ortamı çok iyi idrak etmeli. Şu anda bile mutlu olabilecekleri o kadar çok şey var ki… Bilgisayar ekranından veya kitaptan bu satırları okumaları bir mutluluktur. Gözleri görüyorsa, elleri tutuyorsa, sağlıkları yerindeyse bunlar da mutluluktur. Yediğinden içtiğinden zevk alıyorsa, yastığa başını koyduğunda uyuyorsa mutluluktur. Bir eşi, annesi babası, çocukları, kardeşleri, akrabaları, arkadaşları varsa mutluluktur. Görmesini bilene, anlayana mutluluk verecek o kadar çok şey var ki bu dünyada.
Meraklı Eşek Arısı:Söylediklerine bakılırsa mutsuz olmak, hemen hemen imkansız gibi bir şey.
Sokrat: Evet, mutlu olmak değil mutsuz olmak çok zor aslında. Ama biz insanlar nedense hep zoru başarmayı(!) severiz. Yanlış hedef seçme, tatminsizlik ve mutluluğun ne olduğunu bilmememiz en başta gelen mutsuzluk nedenlerimizdir. “Şöyle olursa, şunu başarırsam, bu dileğim gerçekleşirse kendimi mutlu hissedeceğim.” Deriz. Olur, başarırız, gerçekleşir; ama biz gene mutsuzuzdur. Tatmin edilen güdüler, daha fazla tatmin ihtiyacı yaratıyorsa gene mutsuz olabiliriz.
Meraklı Eşek Arısı: “Mutlaka evlen, karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun.(s)” demişsin. Senin bir filozof olduğun kesin; öyleyse karın kötüydü.
Sokrat: İstersen buna kötüydü demeyelim de birçok kadın gibi çok konuşurdu diyelim. Ben hayatımın önemli bir kısmında mutluydum. Çünkü sahip olduklarımdan dolayı hep şükrettim. Mutluluğun anahtarı şükürdedir. Şükrün arkasından da bolluk ve bereket gelir.
Meraklı Eşek Arısı: Bazı filozoflar, “ahlâkî eylemlerin amacının mutluluk olduğunu” söylemektedirler. Mesela Kant, “Mutlu olmak, bütün insanlar için geçerli ahlâk yasalarına uygun eylemlerde bulunmaktır. “ diyor.
Sokrat: Felsefe, mutluluk konusunda filozofların söylemleriyle doludur. Senin de işaret ettiğin gibi mutluluğu, ahlâkî eylemle açıklamaya çalışanlar olduğu gibi, bilgiye ulaşmak, ölçülü davranmak, haz duyarak yaşamak, Tanrı’ya yönelmek olarak kabul edenler de vardır.
Meraklı Eşek Arısı: Bu kadar farklı görüşün ortaya atılması mutluluğun tanımını da zorlaştırmıyor mu?
Sokrat: İllaki tüm insanların kabulleneceği bir tanım yapmak gerekmiyor. Felsefe’de doğru-yanlış diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü kime göre, neye göre doğru veya yanlış? Önemli olan iddiaların doğruluğu yanlışlığı değil, kendi içerisinde tutarlı olup olmadığıdır.
Meraklı Eşek Arısı: Sen, bir insanın gerçekten mutlu olabileceğine ve hatta ömrünün sonuna kadar mutlu yaşayabileceğine inanıyor musunuz?
Sokrat: Belki her anı için buna evet diyemem; ancak çoğunlukla mümkün olabilir.
Meraklı Eşek Arısı: Kendini mutsuz hisseden insanlara basit bir mutluluk formülü verebilir misiniz?
Sokrat: Benim böyle bir becerim yok. Falcı olsaydım, moral verici yalanlarla karşımdakini kandırmaya çalışırdım. Varlıklı olsaydım maddi yokluklar nedeniyle hayatından memnun olmayanlara bir şeyler bağışlardım. Ancak gene de geçici bir mutluluk olurdu bu.
Meraklı Eşek Arısı: Sence en büyük mutluluk nedir?
Sokrat: Var olmaktır. Var olmanın bilincine varmaktır. Bir düşünsene: Sen, ben ve onlar varız. Şu koskocaman evrenin bir parçasıyız. Evrene katılmışız. Evren denilen bu bütünün içindeyiz. Diğer bütün var olanlarla ilişki içerisindeyiz. Var olan her şeyi kendimde, kendimi de var olan her şeyin içinde olduğunu bilmekten daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Kısacası ben evrenim; evren de ben…
Meraklı Eşek Arısı: Hani bir şair “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye soruyor ya; onun gibi bir şey mi?
Sokrat: Evet, aynen öyle: Gözlerini birkaç dakikalığına kapat ve evrenle olan bu iç içe ilişkini düşünün, bunu yaşa, yaşa ki “sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye soran şaire de bir cevap vermiş olasın: “Belki tual üzerine mutluluğun resmini çizemem; ama zihnime evet!” Diyebilmelisin.
Meraklı Eşek Arısı: Bir insan ne kadar mutlu olabilir? Ya da şöyle sorayım: Sahip olduğumuz mutlulukla yetinmeli mi yoksa daha fazlasını mı istemeliyiz?
Sokrat: Mutluluğun çoğu-azı olmaz. Mutluluk olduğu kadardır. Önemli olan şu gerçeğin farkına varmış olmaktır: Mutluluk binasının mimarını başka yerde arama; o sensin… Başkalarının yaptıklarıyla, sahip olduklarıyla aşırı bir şekilde meşgul olanların, diğer insanların mutluluklarını kıskananların kazancı mutsuzluktan başka bir şey olamaz.
Meraklı Eşek Arısı: Benden bahseder gibisin… Hem bu konudan sıkıldım da.
Sokrat: Farkındayım. İstersen konuyu değiştirelim.
Meraklı Eşek Arısı: İyi olur. Biraz da toplumsal yaşamla ilgili güncel olaylardan bahsedelim mi?
Sokrat: Nasıl istersen öyle olsun.
Meraklı Eşek Arısı: Günümüz toplumlarında şiddet olayları azalmıyor, aksine giderek artıyor. Bunu neye bağlıyorsun?
Sokrat: Şiddet olaylarının artmasının nedeni psikolojik, sosyal ve ekonomiktir. Psikolojik yani ruhsal yönden rahatsızlığı olanlar diğer insanlara karşı şiddet uygulayabilirler. Çeşitli yayın organları bilerek veya bilmeyerek şiddeti körükleyebilirler; şiddet uygulayan kişiler diğer insanlar tarafından örnek alınabilirler. Ya da ekonomik yetersizlikler bazı şiddet olaylarının nedenleri olarak karşımıza çıkabilir.
Meraklı Eşek Arısı: Şiddet olaylarını önlemenin bir yolu mutlaka olmalı.
Sokrat: Tabii ki var. Eğer sebep ruhsal bir bozukluksa tedavi edilebilir. Bu tip insanların toplumda elini kolunu sallayarak dolaşmasına engel olunabilir. Suç işlemiş olan kişiler, topluma kazandırılabilinir. Aslında suç işleyen bir insanın topluma kazandırılması ifadesini ben çok abartılmış bir iddia olarak kabul ediyorum. Çünkü çoğunlukla durum tam tersi olabiliyor. Mesela adam bir cinayet işliyor. İyi haldi, aftı derken birkaç senede dışarı salınıyor. Çıkar çıkmaz da tekrar bir başka insanın canını yakabiliyor.
Meraklı Eşek Arısı: O zaman ne yapmalıyız? Suç işleyen insanların hepsini ölünceye kadar hapishanelerde mi tutacağız?
Sokrat: Çok radikal bir öneri olacak; ama gerekirse evet. Olaya bir de mağdur açısından bakmak gerek. Suçluya özgürlük vereceğim derken, suçsuz günahsız insanların yaşama hakkı elinden alınıyor.
Meraklı Eşek Arısı: Toplumsal nedenlere gelirsek?
Sokrat: Senin yaşadığın bu devirde kitle iletişim araçları çok hızlı yayıldı. Üstelik bunların kontrolü de çok zorlaştı. Diziler, sinemalar, oyunlar şiddet içeren unsurlarla dolu. Çocuk oyuncakları üretilirken bile şiddet açısından mutlaka bir kontrol gerekirken, bazı eğitimsiz ebeveynler bırakın oyuncağı, silahın hakikisini çocukların eline tutuşturmayı bir marifet zannediyorlar. Bundan başka aile içinde, çevresinde şiddet uygulayan insanlarla birlikte yaşayan çocuklar, ileriki yaşamlarında onları taklit edebiliyorlar.
Meraklı Eşek Arısı: Ekonominin rolü ne bu konuda?
Sokrat: Ekonomik yönden yetersiz olan insanların ruh sağlıkları da bir müddet sonra bozuluyor. Aileler ekonomik nedenlerle yıkılıyor, suçlar işlenebiliyor. Evine ekmek götüremeyen bir insandan dürüst olmasını, ahlâklı bir kişi olmasını istemesine istersiniz de, o sizi ne kadar dinler, orası tartışma götürür doğrusu.
Meraklı Eşek Arısı: Eskiden de ekonomik yönden yetersiz insanlar yok muydu? Vardı. Peki, o zaman neden suçlar günümüzde ekonomiye bağlı olarak artsın?
Sokrat: Şöyle anılarının ışığında geçmişten günümüze bir bak: Bundan 50 sene öncesine git. 50 sene önce de zengin insanlar vardı. Bunlar konaklarında yaşarlardı; ama diğer insanların oturdukları semtlerde, mahallelerde otururlardı. Yani zengin-fakir bir aradaydı. Sonra ne oldu? Önce, zenginler mahallelerini değiştirdiler. Bu yetmedi kendilerine özel malikâneler yaptırıp etrafını yüksek duvarlarla çevirdiler. Bu da yetmedi, duvarların üzerine dikenli tel çektiler. Bu da yetmedi özel korumalar tuttular ve malikânelerini kameralarla donattılar. Bugün birçok meşhur ya da zengin kişi adeta bir koruma ordusuyla dışarıya çıkıyor.
Meraklı Eşek Arısı: Güvenlik elemanlarıyla korunan siteler ve rezidanslar da anlattıklarına uyuyor sanırım.
Sokrat: Evet, onları da dahil edebiliriz. Bu günün devletlerinin çoğu özel mülkiyeti korumak için kanunlar çıkarmıştır. Bu kanunlarla bile sahip olduklarının korunacağına inanmayanlar, kendi imkanlarıyla da çare aramışlar ve özel korumalar tutmaya başlamışlardır. Senin ülkende bile bu özel korumaların sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor.
Meraklı Eşek Arısı: Fakirin zenginin malında gözü mü var ki, böyle bir çare arıyorlar?
Sokrat: Evet var. Nasıl olmasın ki? Açlıktan ölen insanlardan belki de daha fazla, çok yemekten ölen insanların bulunduğu bir dünyada yaşıyorsunuz. Kimi ayda bir otomobil değiştirirken kimi de belediye otobüsüne binmeye para bulamıyor. Kimi bir gecede yüzbinlerce lira kazanırken, kimi ayda birkaç yüz lira gelir getiren işini bile kaybetme kaygısı yaşıyor. İnsanlar arasındaki gelir uçurumu her geçen gün biraz daha artıyor.
Meraklı Eşek Arısı: Sosyal devlet ilkesi bu eşitsizliği yok etmek için benimsenmemiş mi?
Sokrat: Sosyal devlet ilkesi, göstermelik… Uygulamada az sayıda insana yardım yapılıyor ve bu yapılanlar siyasi reklâm aracı olarak kullanılıyor.
Meraklı Eşek Arısı: Peki çözüm ne? Daha doğrusu bir çözüm var mı?
Sokrat: Kapitalist sistem “birey”i ön plâna çıkarıyorum, her şey bireye göre olacak iddiası ile geldi; ama en önemli unsur olan “insan”ı unuttu. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışı” Pragmatist felsefe ile birleşince adeta tanrısı para olan yeni bir din ortaya çıktı. Bu inanç sistemi çıkarcılığın dışında hiçbir değer tanımıyor. İnsanları sömürmek, öldürmek, ülkelere savaş ilan etmek, başka ülkelerin doğal zenginlik kaynaklarını gasbetmek kısacası çıkarının gerektirdiği ne varsa onu yapmak mübah sayılıyor. Bunun sonucunda çok küçük bir zümre dünya kaynaklarını ele geçirirken, büyük insan kitleleri açlığa, yokluğa daha da ileri giderek söyleyeyim ölüme terkediliyor.
Meraklı Eşek Arısı: Haksızlığa uğrayan toplum ya da kitleler bu duruma neden sessiz kalıyorlar?
Sokrat: Güçleri, paraları ve liderleri olmadığı için. Çünkü maalesef para ideali de satın aldı. Toplum önderi olabilecek insanlardan bazıları da saf değiştirip paranın yanında yer aldılar. Bu öylesine bir dinsel anlayış ki, tanrıları olan para için yapamayacakları şey yok. Dün kanka oldukları kişi bugün düşmanları olabiliyor, ya da tersi. Oysa insanların açgözlülüğü olmasa dünyanın nimetleri şimdilik herkese yetebilecek miktardadır.
Meraklı Eşek Arısı: Neden şimdilik?
Sokrat: Çünkü dünyadaki kaynaklar sınırsız değil. Bu hızla tüketmeye devam edilirse, nüfus da artmasını sürdürürse, yakın bir gelecekte kaynaklar tükenebilir. Şimdiki bilgi seviyenizle bir başka gezegene gitme imkânınız da bulunmadığına göre, insanlık çok ciddi felaketlerle karşı karşıya kalabilir.
Meraklı Eşek Arısı: Ekonomik sorunlarla ilgili çözüm arayışından uzaklaştık gibi.
Sokrat: Haklısın. Çözümü söylemek aslında çok kolay; çünkü herkesin bildiği bir şey! Ama uygulamak çok zor! Çözüm: Adil bölüşümdür.
Meraklı Eşek Arısı: Adil bölüşümden kastın, mal ve hizmetleri herkese eşit miktarda paylaştırmak mı?
Sokrat: Hayır. Herkesin liyakatine ve ihtiyacına göre dağıtmak. Eğer adil bir bölüşüm gerçekleştirilirse toplumsal problemlerin belki hepsi değil, ancak önemli bir kısmı çözülebilir.
Meraklı Eşek Arısı: Adil bölüşümü kim ve nasıl yapacak?
Sokrat: Uygulamanın çok zor olduğunu söylememin nedeni buydu. Zengin sahip olduklarından hiç birini yoksullara vermek istemiyor; yoksul da zenginlerin sahip olduklarının hepsini almak istiyor.
Meraklı Eşek Arısı: O zaman, çözümü gerçekleştirecek bir hakem gerekiyor.
Sokrat: Evet de, nasıl bir hakem? Taraflardan birinin çıkarını körü körüne savunan bir hakem olmaz; katı devlet geleneklerini uygulayacak bir hakem ise hiç olmaz. Hakemlik yapan kişi ya da kurumlar öyle adil bir bölüşüm gerçekleştirmeli ki, bugün sadece lafta kalan “toplumsal barış” sürekli olsun, hiç bozulmasın.
Meraklı Eşek Arısı: Bu mümkün mü?
Sokrat: Hacı Bektaş Veli ve Yunus gibi gönlü doğa ve insan sevgisiyle dolu, Mevlana gibi tüm insanlığı kuşatan bir felsefeye sahip ve Hz. Ömer gibi adaletli hakem veya hakemler var olursa tabii ki mümkün.
Meraklı Eşek Arısı: Sanırım bu belki bir dilek ya da bir ütopya oldu.
Sokrat: Evet; ama insanlığın geleceği de, bunun gibi ütopyaların gerçeğe dönüştürülmesine bağlı. Belki bir gün… Ben insanın bunu başaracağı umudumu korumak istiyorum. Çünkü umutsuzluk, yenilgiyi kabul etmektir, “pes” demektir, en azından çare ararken fren yapmaktır.
● ● ●
Sevgili Okur! Müsveddesini okuduğunuz çalışma, ileride bir kitap olarak yayımlanacaktır. Daha önce basılmış olan 4 kitabımı da yayımlamadan önce internetteki siz okuyucularla paylaştım. Sizlerden gelen değerlendirmeler doğrultusunda gerekli değişiklikleri yaptıktan sonra yayımlama yoluna gittim. O nedenle bu çalışma için yapacağınız eleştiriler benim açımdan oldukça önemlidir...
YORUMLAR
Yazınız güzeldi Sn. Hüsmüllü.
Fakat, "Sokrat'ın İstersen buna kötüydü demeyelim de birçok kadın gibi çok konuşurdu diyelim." Demesindeki, çok konuşan kadın kısmı kötüydü.
Bütün kadınlar çok konuşan kadın olarak aynı çerçeveye konuyor.
Saygımla efendim.