- 2177 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
FAÇA ALMAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
FAÇA ALMAK
Erkek hayatı, kavgasız olmaz. Daha küçükken öbür oğlanları iten, kızların saçını çeken, içindeki mücadele ve kavga güdüsüyle büyüyen erkeğin bu duyguyu atabilmesi oldukça zordur .Yaşlanırsanız da ,yine de üç genci dövebileceğiniz geçer aklınızdan . Aman denemeyin ha, kemikler yaşlılık ta zor kaynar .
Sene 1981 Patnos ‘tayım. Henüz bu bölgede içkili hiç bir mekan yok .Oysa içen sayısı oldukça fazla .Piknik veya bir dükkan köşesinde plastik bardak içerisinde rakıyı götürüyorlar.
Benim de Ercişli Yıldırım Baba, Ercişli Ozan Mehmet,Zirai Donatım Müdürü Sırrı Bey,Savcılar,Askerlik Şubesi Başkanı ,Hakimler , esnaf,subaylardan oluşan ve çok saygılı efendi insanlardan dostlarım var . Haftada bazen bir gün, birlikte oluyoruz .Müsait bir bahçede ,kışın kayak evinde ya da bir su başında neşe içinde eğleniyoruz.
Neden kimse içkili bir yer açmaz derken; Restoran ‘cı Mehmet ,içkiyi mekânına getiriyor. Hemen orada bitiyoruz. On iki kişilik masada yüzler gülüyor .Kazanın iki hakimi ve iki savcısı ,emniyet müdürü ve Dr .Çapanoğlu da bize şeref veriyorlar .
Ama bu yer ne yazık ki mahallenin durmadan çıkan kavgalar nedeniyle kara listeye almasıyla , göze batmaya başlıyor .İçki öyle menem bir şey ki ; aslanı kedi, kediyi kaplan, fareyi hakem yapabilir .İki duble içen , ben şuyum ,ben buyum diye önüne gelene ayırt etmeden sataşabilir.Adam,iki savcı ,iki hakim ,Asayiş Bölük Komutanı ve Emniyet Müdürünün olduğu masaya çifte tabanca gösteriyor .Yani hemen ölümü, hapis ‘i, dayağı ve sona gelmeyi, bitmeyi göze alabiliyor.
Bir de, kasapların, esnafın belalısı kabadayı Kasap Cemal var .O dadanıyor Mehmet’in yerine. Polis, savcı bir şey yapamıyorlar. Yiyip içip ,haracını da fazlasıyla alarak gidiyor Mehmet’ ten. Erciş gibi bir yerden haraç toplamak, her baba yiğit’in harcı değildir .Bu Cemal ,fena bir belalı . Toplumsal olay olsa beni de görevlendirebilirler ama bu konuda benim bölgem Patnos. Kasap dostlarımdan sıkıntılarını dinliyorum ,fakat elimden bir şey gelmiyor.
Nihayet Van Gölü üzerinde eski ,yıkık ve kullanılmayan iskeleyi kaymakam Mehmet’e tahsis ediyor . Bu iskele ,yılanlı tepenin altından geçen yolun sonunda .Yılanlı tepe çok ilginçtir. Yılanlı Baba isimli bir saygın şahsın türbesi vardır en yukarısında. Yılanlar kaynar bu tepede de, hiçbir yılan yolun altına inmez. Ama derler ki , dostça Yılanlı Baba’ yı ziyarete gidenlere de yılanlar dokunmazmış.
Ben ve sonradan Şehit olan arkadaşım Yüzbaşı İbrahim Erkuş, bu tepenin öbür tarafındaki derede balık tutarken üç yılanın saldırısından, onlara ateş ederek zor kurtulduk .Serpmelerimiz ve İbrahim‘in eşyaları orada kaldı da dönüp alamadık .Cehennem gibi korkunç bir andı .Sanki her yerden yılanlar fırlayıp saldıracak zannetmiştik .Sonra da olayı anlattığımız köylüler, çok ucuz kurtulduğumuzu söylemişlerdi .Meğerse derenin de bazı bölümleri yılanlara aitmiş .
Açılış günü geldiğinde Patnos‘tan üç arkadaş,ben ,Muzaffer ve Tamer biraz geç kalarak İskele Restorant‘ a geliyoruz .İçerisi tıklım ,tıklım dolu. Boş yer hiç yok. Dostlarla uzaktan selamlaşarak ,üçümüz de ayrı ayrı yerlere sıkıştırılıyoruz.
Benim karşımda genç bir gazeteci var. Ahmet, Bakırköylü . Hanımdan dolayı hemen hemşeri çıkıyoruz. Vali yardımcısı Kaymakamlar, Jandarma Komutanları, Lise müdürleri , Askerlik Şubesi Başkanı ve tüm resmi zevat bu davete icabet etmişler.
Böyle nazik ve içkili ortam o güne kadar hiç kurulmamıştı. Kazanın bütün esnafı da hemen hemen oradaydı. Zirai Donatım Kurumu Başkanı Sırrı Bey , elinde beş litrelik bir viski şişesiyle ayağa kalkıp Meyhaneci Mehmet ‘e yardım olmak üzere evinden getirdiği bu şişeyi açık artırmaya koydu.
Sırrı Bey artırmaya ,protokol masasından başlayınca ,esnaftan epey bir para ( biraz da önceliği kendilerine vermediği için) kinayeli olarak sepeti doldurmaya başlamıştı. İnsanlar, severek destek veriyor, büyük paralarla yardım ediyorlardı. Mehmet ve onu çok seven bizler memnunduk.
Birden Sırrı Beyin esprilerle dolu bizi güldüren sözleri ,suratına inen sert bir Osmanlı tokat ı ile kesildi. Elinde tuttuğu şişe ,masaların üzerine düştüğü için kırılmadı ama o ince ruhlu asil müdür kıp kırmızı,burnundan sızan kan ile mahcup ve ağlamaklıy dı. O kahkahalarla gülen salon, bir ölü sessizliğine bürünmüştü. Dostum, o yaşta ve mevkide bir kabadayı tokat ı ile yıkılmıştı.
Ben ,çok dipte bir yerde oturuyordum. Birden ayağı kalktım ve bulunduğum yerden çıkmak istedim. Erciş‘in belalısı Cemal, sinirle ona bağırdığımı görmüştü. ” Gel al müdürünü lan .ne bakıyorsunuz tüm bük pezevenkler. Erkekseniz teker teker hepiniz gelin” diye bağırıyordu. Bana eliyle gelmemi işaret ederek ,dışarıya doğru yürüdü .Salondan çıt çıkmıyor ,protokol masasının kodamanları birbirine bakıyordu . İnsanlar şaşkın ve tedirgindiler.
Cemalin arkasından ilk çıkan, Muzaffer oldu ama can dostum sarılık geçirmiş ve çok güçsüz bir durumdaydı. Kapıya masaların arasından zor geçerek ulaştığımda Cemal o pis ve mağrur haliyle, beni takip et diyordu bana .Birden arabalara dolan meyhanenin yarısı, önde Cemal arkasında ben ve tüm esnaf Erciş ’e hareket ettik. İlk arabayı Emniyet Müdürü çevirterek karakola almıştı. Arkasından ben girdim karakola. Baş komiser büyük bir olay çıkacağının farkında olarak , Cemal’i bırakmak istemiyordu.
On dakika sonra, onu kavga olmayacağına, eşit bir dövüş istediğimize ikna ettik. Spor yapar gibi iki adamın dövüşüne karışmayacaklardı. Önde ikimiz ,arkamızda bize katılan bütün Erciş, Askerlik Şubesinin arka bahçesine geldik. Yanımıza Merkez Komutanı olan benden kıdemli bir Yüzbaşı da katıldı.
Dövüş adil olacak, hiç bir silah,taş ve sopa kullanılmayacak,hiç kimse ayırmak için müdahale etmeyecekti. Çok hırslıydım ama bu sefer rakibim yabana atılır gibi değildi. Benden on santim daha uzun ,geniş omuzlu ,ve çok adaleli bir yapısı vardı. Hayatımda ilk kez bir kabadayı ile düello eder gibi teke tek dövüşecek tim. Merkez Komutanı hariç, herkes bu dövüşü istiyordu. Polisler bile izlemeye gelmişlerdi.Üst tarafımız çıplak olarak meydana çıktık.
Erciş’ li ler nefret ettikleri Cemal‘e ,ne destek veriyor ,ne de aleyhinde bir şey söylüyorlardı .Merkez Komutanı beni son defa uyardı. Cemali iyi tanıyordu .Herkes ten haraç alan bu yaratık ile baş etmemim imkansız olduğunu söylüyordu.
Ama bende yakın dövüşü iyi bilen ve iki defa birinci ordu şampiyonu ve ikincisi olan bir boksördüm. Onun kaba kuvvetine yenilmeyecek kadar da ,çok hırslıydım üstelik.
Hakem Yüzbaşı ikimizi meydana çağırıp, yüksek sesle kuralları hatırlattı. Ayırmak yoktu. Ancak yenilen ’Pes‘ derse ,kavga durabilirdi. Onun başla işareti ile dövüş başladı. Ben çok sakin, adeta bir boks maçındaymışım gibi kurallı dövüşüyordum. Rakibimin boyu 185 cm ,benimkisi de 176cm idi. Bu boy farkı ve uzun kollar çok aleyhime oluyordu.
Ona üçlü bir seri yumruk attım, cevabı hayalarıma attığı bir tekmeyle beni uzaklaştırmak oldu. Aman Tanrım, herif üst üste çok güçlü tokatlar atıyor ve ben çaresiz kalıyorum. Bir sağ tokatla, adeta sol gözüm görmez gibi oldu. Kaşım patlamıştı. Alenen dayak yiyorum ,vurduğum yumruklar onu deviremiyor.O an ölmek istiyorum.1974 yılında yenilerek ikinci olduğum ve menajerimin ringe havlu attığı maç geliyor aklıma. Acı kuvvete bir kez daha saygı duyuyorum.
Ama bu arenadan benim cesedim çıkar yenilgim çıkmaz diyorum. Diz kapağına attığım tekme onu sendeletiyor. İkinciyi vurmak istiyorum bacağımı yakalayarak beni fırlatıyor , yüzüm toprağa yapışıyor .Patlayan kaşımdan akan kanlar yerden bir avuç toprak topluyor .Yerde birde karnıma acı bir tekme yememe rağmen ,yine de çevik bir hareketle kalkıyorum.
Bu herife yakın dövüşmem ve onun uzun kol avantajını yok etmem gerek. üzerine koşarak beline sarılıyorum ama herif devirmek çok zor attığım çelme boşa çıkıyor. Hayalarına bir diz çıkıyorum ,o da bir eliyle sağ kulağımı kopartırcasına tutarak diğer eliyle yumruklar atıyor. Hırpalanmış bir vaziyette geri çekiliyorum.
Her şey bitmek üzere ve ben mağlup olacağım. Son bir şans olarak iki metreden kafa ile üzerine uçuyorum. Alın tarafım delindi sanki ama o fena sallanıyor. İşte bu durumda yumruklarım, açık suratına peş peşe inmeye başlıyor. Evet o artık bir kum torbası. Arka arkaya belki on yumruk atıyorum. Koca Cemal kavak gövdesi gibi önce yere seriliyor sonra elleriyle yüzünü kapatmış alaturka tuvalette sıçar gibi oturuyor.
Kalkmasını söylüyorum ,tam suratına bir tekme atmaya hazırlanırken. Dr. Çapanoğlu araya giriyor.
‘’Yeter artık adamın burnu kırıldı. Sen delirdin mi? Öldüreceksin herifi’’
Hakem Yüzbaşı ,Cemale ‘Pes mi?’ diye soruyor. Cemalden bir cevap gelmiyor.öyleyse devam edebilirim. Çapanoğlu, elindeki bezle benim de açılan kaşıma dokunarak, ricada bulunuyor kavganın bitmesi için .Erciş halkı bu pislikten çok çektiği için memnun.
‘Öğleyse meyhaneye gideceğiz. Bir bira içip ,herkesten özür dileyecek.Yoksa ona vurma hakkım var‘ diyorum.
Başı ile kabul diyor. Çok şükür ,bu kavganın galibi benim.
Meyhaneye çok büyük bir kalabalıkla gidip ortaya getirilen küçük masaya ben Cemal ve Dr. Çapanoğlu oturuyoruz. Yüzümüz protokol masasına ve diğerlerine dönük. Biralar geliyor ,özür dileniyor,silinen yüzünden kırık burun kemiğinin dışarı fırladığını görüyorum. Benim de sağ elimin parmakları kanıyor. Onun iki gözü de adeta kapalı. Çapanoğlu onu kaldırıp ,hastaneye götürerek ameliyata alıyor . Masadan iki kişinin kollarında kaldırılırken ’Seni yaşatmayacağım’ diye fısıldıyor kulağıma.
Onun dışarı çıkması ile vali yardımcısı başta olmak üzere herkes tebrik ediyor beni. Çok neşeli bir ortam . Kavga sonrası gelenlerin de katılımıyla güzel bir açılış oluyor. Yenilip içiliyor Sırrı Beyin şişe, sonunda meyhaneci Mehmet ‘e hediye ediliyor. Sepet para ile dolu. Bu kardeşimize epey bir sermaye de toplanmış oluyor.
O gece ,ben Muzaffer ve Tamer neşe içinde Patnos ’a dönüyoruz .Dr. Koray ,hemen kaşıma dikiş atıyor. Olay Patnos ta duyulmuş, kadınlar bile geçmiş olsun a geliyorlar.
Ertesi gün Kaymakam ,öğle yemeğine davet ediyor. Gittiğimde belediye Başkanını ‘da görüyorum. Tayinim İstanbul ’a çıktığı için, eşya toplamaya başlamıştım, ama sandık bulamıyorum.Kaymakam on adet yeni sandık yaptırıyor . Belediye Başkanı ise ,biz orada otururken arabamın artık silinmiş olan dört lastiğini değiştirtiyor. Biraz sonra ise Taşımacılar Derneği Başkanı,yanımıza gelip İstanbul ‘a kadar eşyalarımı taşıyacağını ve yerleştirmeyi bizzat yapacağını söylüyor. Şaşkın vaziyette dönüyorum.
Akşam üstü mesai biterken tam alayın giriş kapısının karşısında Ercişli kasaplar arabalarıyla gelip ızgaraları yakmış,rakıları açmış beni bekliyorlar.
Onların yanına gidiyorum. Davul ve zurna da var. Alay Komutanı şaşırıyor ama oda gelip bu neşeye katılıyor.
Yıldırım Baba ve Mehmet Bülbül,
‘Dam üstünde çul serer
Tombul tombul memeler.
Memeler baş kaldırmış,
Kavuşmuyor düğmeler’
türküsünü söylüyorlar.Yıldırım ,rakı ve su bardaklarını üst üste koyup kolunu kaldırarak şelale gibi ağzına akıtıp içiyor rakısını. Hayatımda bunu yapabilen başkasını görmedim. Mesaisi biten diğer subaylar ’da dahil oluyor bu şölene.
Cemal yediği dayaktan sonra, kabadayılığı bırakıp efendi biri oldu. Mesleği olan kasaplığa döndü ise de, pek iyi gitmedi işleri. Her yerde beni öldüreceğini söyledi ama aradan otuz küsur sene geçti. Sanırım artık affetmiştir. Delikanlılıkta olur böyle şeyler.
Kazandığım kavga, kesinlikle ondan üstün olduğumu kanıtlamaz. Eğer o kafa darbesi yerine oturmasa, o burun kırılmasa idi ,dayağı yiyen ben olacaktım.
Zaten hayatta böyle değil midir?
Yukarıdakinin , biz kulları ile yaptığı, küçük iteklemeler veya fiskeler.
Kazanırken yenilebilir, yenilirken kazana bilirsin.
Ne sevin kazandığına, ne üzül kaybettiğine ,yazı ne ise gündem o…
E.Yaşar Ovalı 26.02.2013
YORUMLAR
Düşündürücü gerçek yaşamdan alınan bir kare...Bana göre kazanan yok kaybeden de...
Hayatı güzellikle kazanmak en iyisi, güzel yazınızı ve sizi tebrik ediyorum.
Selam ve sevgiler...
kukurikuu
Bu olaydan sonra , esnaf epey mutlu oldu. Bela bir müddet
hasta olarak yattı. Kalktığında ise o insan gitmiş yerine sevecen
biri gelmişti .
Gençlik anıları işte , bazen insan bir tur atmak istiyor.
Saygılarımla.
Değerli dost.
Bu güzel anı yazısını heyecenlı bir filmi izler gibi okudum ve okurken kendimi hep o Cemal'in burnunu kıran siz gibi düşündüm.
Hayatım boyunca çok az kavga etmişimdir. Çok şükür ki haklı olduğum kavgalarımda hep dayak atmış, haksız oduklarımda ise dayak yemişimdir...Yani bu güne kadar hiç haksız yere dayak yemedim, Haksız yere dayak attığım da olmadı...Amaaa...Çok fena halde dövmek istediğim o kadar çok insan oldu ki sayısını ifade edemem..İşte onlara hiç bir şey yapmamış, yapamamış olmanın acısını yaşarım hep. Mesela sokak ortasında karısını tokatlayan bir adamı, annesine-babasına hakaretler eden bir evladı, '' Bu para ne lan'' diye çalıştırdığı sermayesine ağız burun giren bir pezevengi, daha ğek çok benzerlerini dövmeyi çok istemişimdir hayatımda ama hiç bir şey yapmadan uzaklaşmışımdır o ortamdan..Mecburen...Çok yalvarmışlığım vardır Allah'a...'' Ya Rabbim ..Bana Süpermen'in güçlerini ver '' diye ama olmayacak dua olduğu için gerçekleşmedi tabii ki.
Ama onu bunu bilmem...Dinsizin hakkından İmansız gelir diye boşuna dememişler... Cemal gibi dinsizler olduğu müddetçe İmansız olmak olabilmek için neler vermezdim ki....
Selam ve sevgiler.
sami biberoğulları tarafından 2/27/2013 11:03:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları tarafından 2/27/2013 11:03:36 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Tebrikler...Kırmızı kurdela hakkettiği yerde....
kukurikuu
Beni sayfalarımda yalnız bırakmayan değerli dostum, insan bazen bir beladan kaçamıyor.
Bu adamla karşılaşmamak için üç yıl uzak durdum. O da benimle karşılaşmamak için yollarını değiştirdi.
Çünkü dostlarıma çok çektiriyordu. Ama o lanetli gün , Sırrı Beye
küfür ederek tokat atması bardağı taşıran son damla oldu.
Bu kavgada onun burnu kırıldı ama ben de çok kötü dayak
yiyebilir , bir yerimi sakat layabilirdim.
Yine de onu tekrar meyhaneye götürüp özür diletmem ,
hayatımın en büyük zaferlerinden biridir.
İki kazanın da bayram ettiği kavganın galibi olmak ,tanrının yardımı olsa gerek.
Selam ve sevgilerimle Sayın Hocam.
İyi ve kötü ,siyah ile beyaz,doğru ile yanlış arasında irademizle seçimini yaptığımız ,tercihlerimizin kendi özgür irademizle gerçekleştiği için hayatın sorumluluğu var üzerimizde.
Kavgacı milletiz.
Kavgayı da kavgacıyı da severiz.
İşlerimizi akıl yoluyla değil de kuvvetle halletmeyi severiz.
Bu müstesna anıyı paylaştığınız için teşekkür ederim.
Bir de "Yukarıdaki" nin piyonları değiliz ki?
İstediğimizi yapıyoruz. Yapamasaydık,daima iyi olanı yapmak zorunda kalsaydık veua kötü olanı yapacak donanımımız olsaydı sadece ,o zaman piyon demek doğru olabilirdi.
Fakat irademizle istediğimizi tercih edebiliyoruz.
"Nicolas Cage-Meg Ryan" başrolünü oynadığı City of Angels adlı filmde sonradan aşık olup ölümlü olan melek halihazırda göreve devam eden meleğe "Tanrının insana verdiği en değerli şey nedir biliyor musun? " diye sorar ve kendi cevaplar "Özgür İrade" dir.
Özgür irademizle yaptığımız iyiliklere sahip çıkarken yaptığımız kötülükleri sebep olduğumuz zararları "Allah böyle istedi,kader" diyerek sahiplenmemeye çalışırız. Ya da "Şeytan kandırdı...uydum" deriz.Anınız çok çok güzel değerli yazar.Yaşanmış olması Erciş gibi çoğumuzun bilmediği yerleri anlatmanız çok güzel doğrusu.
Bir de bu olayı kayıt altına alıyorsunuz. isimler ve vakıa yazılmış,zapta geçmiş oluyor.
Tebrik ve muhabbetlerimle...
kukurikuu
Güzel yorumun ve fikir katkıların için çok teşekkür ederim.
İnsan iradesinin dışında bazen bu tip belalara bulaşabiliyor.
Piyon kelimesini kul olarak değiştirdim.
İnsan biraz deli olunca galiba bu tip olayları üzerine çekiyor.
Teşekkür eder, saygılar sunarım.
İstanbul'a tayin meselesini düşündüm:) kaçırılışmıydı? Ama elinize kolunuza sağlık böyle kabadayıları haklamak iyidir iyi.
Ve şöyle bir sonuç çıkarabiliriz. Aslında kaybeden olmamış. Şayet gerçekten efendi biri olmuş ise.
Kavganın bizzat içinde yüzünü buruşturup çevirecek kadar hissiyat veren etkili bir anlatımdı.
tebrikler.
kukurikuu
Sayfamda olmanıza sevindim.
İstanbul'a tayinim iki ay önce çıkmıştı. İnsan bazen istemeden belaya bulaşıyor.
Bu adamdan da kaçamadım işte.
Saygılarımla.