- 377 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Canlılığın Ve Hayatın Kavranması 1
Organizmalar (insan) hayatın kendisi değildiler. Organizmalar (insan da) hayatın temsilcisiydiler. Yani insan (organizmaların formu) önemli değildi. İlla bir organizma türü ve illa bir hayat biçimi olmadığı için organizma formları hayatı en az rekabeti kılıcı boşluk alanlarını doldurmanın inşalaşmasıyla hayatı o tür taşımanın ve köklenmenin aracıydılar. Hayatın çeşitli biçimler altında taşınıyor olup, geleceğe aktarılıyor olması doğru ve önemliydi.
İnsandaki hayata değil, doğada taşınan ve taşınacak olan tüm hayata bakacaktık. İnsanın önemi de bu bakıştaki muktedir oluşta ortaya konacaktı. İnsanın, insan formunda olması değil; insanın, çevre hayat temsilcilerine olan bu bakışıyla, bu farkındalığı yaratır olması önemliydi.
Hayat, bir bütün olarak beliriş ve fark edilişse de; bu bütünlüğü biz tam anlamıyla da kavrayabilmiş değiliz. Yaşama göre çevre, olumsuzluklarla doludur. Çevre hayatı destekler biçimde değildir. Çevre hayata zorluklar gösterişle yaşamı, ancak olağan üstü bulunabilir yaşamlar şekline parçalamıştır.
Neredeyse doğanın her bir zorluk yanına göre, hayat adeta; her bir zorluğu, her bir canlı türüne pay ederek, her bir zorluk direncini yaşantı şekli kılmanın tutumu içindedir. Hayat doğanın toplam zorluğuna gösterilen dirence göre parçalanan bir tutumlaşma ilkesi olmuştur. Doğa düzenli akan enerjiyi sevmiyordu. Hayat ta, tam bu noktada konumlanmıştı. Düzensizliğin karşısına düzen getiriyordu.
Bu parçalanışın her bir yaşam biçimi, diğerine; olağan üstü yaşam olmanın zehabını (sanısını kanısını, sanmasını) verir. Aslında hayat bu olağan üstü lüklerle olası ve sürdürülebilirdir. Size olağanüstü gibi gelen şey; hayatın, hayata tutunma zorunluluğu ve yaşamın çevredeki nişleri kullanım özellikleridirler.
Bu nedenle belki de yaşam bir bütün olarak akmak yerine, parçalar halinde akıp bu zorluklara parçalar üzerinde seyreden akış nispetlerine göre dirençleşeceklerdi. Hayat zorluklar derecesindeki çeşitlilikle akışlar yapıp, bu zorluklarla baş etmiştir. Çevrenin toplam zorlukları; hayatın parçalanması oranında çevre basıncı daha bir baş edilir, daha bir az zorluk şeklinde hayat çeşitliliğinin olağan üstülüğüne dönüşmüştür.
Parçalar üzerinde akma eğilimli olan hayat; çevrenin zorlularını parçaları üzerine dağıtmıştı. Her bir parça, kimi zorluğu dışta bırakma yeğlemesini seçerken; kimi zorluğu da üstesinden gelmesi gereken bir bağıntı oluşla ele almıştır.
Hayat üzerinde parçalara ayrılan çevrenin hayata karşı oluş zorluğu (direnci); her bir hayat üzerinde daha az zorluklara bürünmüştü. Hayat bu zorluklara karşı kendisini büyütmüştür. Doğanın o parça (insan, balık sürüsü gibi) hayatlar üzerine olan basıncı nedeniyle ; o hayatın kendi seçme ayıklama bağıntısı; bu zorluklar karşısında; o canlıları bu zorluğa cevaben büyümüştürler.
Hayatın kendisi ; o tür dediğimiz canlıyı, tür oluşların bir arada olmasıyla; canlının kendisini koloniyel, grupsal, sürüsel, sosyal yaşam ve toplumsal yaşam gibi dış direnç oluşumlarıyla, hayli büyütmüştür. Büyümek, parçalanmak; parçadaki yeni oluşumla, yeniden büyümek; doğanın süren dinamiğiydi.
O canlı dıştan da büyüyerek, o zorlukların üstesinden gelmiştir. Dıştan büyüme, insan gibi karınca gibi vs. oluşumlarla, dıştaki grup, sürü gibi sosyal yaşamlar bağıntısıyla büyümelerdi. Bu sosyal yaşamlar içinde tekil insan ya da karınca bencil formları, bu sosyal yaşamların temel olan ana çekirdeğidirler.
Hayat her bir forma göre, her bir formun biyolojik bireylerindeki tekil bencil oluşlarla özel, kutsaldır. Böylece benzer biyolojik bireyler çoklaşması üzerindeki hayatlar, kendisini garantiye alışta; hayat için bölünme, çoğalma; hayatın kendisine ikinci bir güvenceli akış yoluydu.
Çevrenin parçalı olan basıncı; parça yapıların, tür denen dıştan oluş formlarının bir araya getirdiği grup, sürü gibi sosyal yapılarla; daha bir üstesinden gelinir olmuştur. Çevrenin yaşama gösterdiği toplam zorluk; farklı formlar üzerinde, doğanın toplam zorluğuna karşı; sanki bir formlar arası işbirliği gibi oluşla, toplam zorluklar; küçülen zorluk şeklinde, her bir yaşama yansımış ve bağıntılınmıştır.
Her bir yaşamın kendi öznelliklerinden bağımsız bir işbirliği içinde oluşla baş ettikleri sonuç sal yansımalar, çevreye; ya ürün oluşla, ya da atıklar şeklinde; diğer yaşamların yeğlemesi olmuştur. Örneğin; bitkilerin üzerindeki yaşamsal işleyişin oksijen atığı, çoğu diğer yaşamların oksijen kaynağı olurken; çok yaşamların da karbondioksit atığı, bitkilerin yaşam kaynağı olmuştur.
Hayat enerji düzenlemesini bitkiler üzerinde inorganik dönüşümlerden sağlarken, hayvanlar kendileri üzerindeki enerji düzenleme girdilerini; ya bitkisel organik yapılarda sağlalarlar; ya da hayvan kaynaklı organik yapılarda sağlamaları şeklinde, kendi iç düzenliliğini sürdürme biçimine dönüşmüştürler.
Doğadaki enerji akışını ve enerji dönüşmesini düzenleme, bitkiler üzerinde farklı akmakta, hayvanlar üzerinde farklı akmaktadır.
Hayat, tam da bu enerji düzenlemeleri ve bu enerji düzenlemeleri içindeki, yeni enerji düzenleme mekanizmalarını, çevreden yalıtmakla işe başlıyor. Bu enerji düzenleme formu, doğanın enerji akıtış biçimine karşı oluştur. Hayat enerjiyi dolaştırarak, biraz geciktirerek entropi şekline sokar. Doğanın birden düzensiz enerjiye dönme akışı, hayata karşı olan bu tutumdur.
İşte doğanın hayata karşı olan bu tutumu, doğanın yaşama olan toplam olumsuz direnci olmakla, bu direnç olağan üstü yaşamların da bir başlangıcı olmaktadır. Bu enerjinin bir başka şekilde, düzenleşir olmak isteyişli öznellik (ben)bilincidir.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.