- 523 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşünce devinimindeki Mutluluklar 9
İşte İsa böylesine dinamik ve faal ortama doğmuş veya doğdurulmuştur. Bir yandan Yahudi monoteist taassubuyla, Yahudi dışındakilere ölüm diyen bir tek tanrı Yehova anlayışı vardı. Diğer bir yandan da aklı işleten, hoşgörü yapan panteoncu anlayış içindeki yaşamanın yan yana süren totemi kalıntıları vardı. Totemi sürecin ara geçit formu gibi duran pagan (müşrik!) kültürü fazla bir direnç değilse de, pekin mevziini elinde tutan bir savunmaydı. Sadece bunlar değildir olup biten. Bir yığın olgu ve olaylar vardı. Ama Ön Asya’da gelişen temel sistematiğin seyrini anlamak için bunlar sanırım yeterlidirler.
Roma yasalarında dahi, dini tercih ve yasaklamalarla konuyu düzenleyen yazılı belirtmeler olmaksızın Roma, inançsızlara, teistlere, deistlere, panteistlere, monoteistlere pagana vs. içinde oluşlara dahi olabildiğince hoşgörülü davranıyordular. Ancak İsa dönemine doğru Roma, beliren öznel anlamalar nedeniyle Yahudilere ve Hıristiyanlara zulmetmeye başlayacaktılar.
Burada kusur tartışılır, Ancak Yahudi anlayışında, Yahudilerin tutumları gereği, Yahudiliği tek kurtuluşçu din görmeleri vardı. Roma’nın bu hesapça, buna direnç olan şuur altı birikimleri vardı. Bu neden ile benzer savlı Hırıstıyanlığı da tek kurtuluşçu din gördüler. Yani Roma, inançlarına saldıran bir dinsizlik, algıladılar. Hırıstıyanlığın diğer dinlere olan müdahalelerini de dinsizlik olarak anlıyorlardı. Roma dine ve dinlere karşı değildi. Genel olarak bir dinin diğer dine karışmasını anlıyamıyorlardı. Bir dinin, diğer dine müdahalesine dinsizlik diyorlardı.
Burada şunu iyi vurgulayalım Roma dinlere evet diyordu. Birbirine karışmayan, totemi panteoncu halk kültürlerine evet diyordu. Hırıstıyanlık, kendi dışındaki paganizmi; kurtuluşçu din olmamalarıyla halk paganizmini, din saymıyordular. Pağanizme dinsizlik diyorlardı. Bu nedenle Hırıstıyanlıkla Yahudilik; halkı pagan olan Romalıları da, düşman bilmişlerdir. Bu nedenle en az iki kez Roma lejyonlarına (piyade ve süvarilerden oluşan 4000 kişilik Roma askeri birliğine) saldırıldılar. Buna rağmen Roma, yine de uzlaşıcı davranır. Hatta Yahudilerin, yani savaşta yenilen mağlupların (Yahudilerin) tanrısının etkisine bile girdiler.
Fakat Roma’daki hâkim kanı, Yahudilerin hep dinsizlik yaptıkları izlenimi içindeydiler. Yine de onlara kucaklayıcı yaklaşırlar. Bir seferinde Roma, imparatoru Julien; samimiyetiyle Yahudilerin Yehova’ya inanıp tapmalarını dahi, tebrik edip kutlamıştı. Fakat buna rağmen Yahudiler, tüm tanrı ve tanrıları küçümsüyorlardı. Aşağılıyorlardı.
Jupiterin inanırları (paganlar-müşrikler) Yehovayı kutsal bir tanrı olarak tanımaya hazır iken, Yehova; ise Jupiteri, kin ve nefretle anmaktaydı. Yahudiler bütün dinlere böyle davrandıkları için Roma, Yahudilere dinsizlik işlemi uyguladılar. Artık ok yaydan çıkmıştı.
Musa’nın torunları dinsiz miydiler? Şüphesiz ki hayır. Tek Tanrı’ya inanan birine dinsiz denebilir miydi? Ancak şöyle de bir anlamayı dahi görmek lazımdı. Bir Zerdüşti kalksa: “ tek ve gerçek din benim. Hak din Zerdüştiliktir” dese. Ki diyebilir, soyut anlamla hakkıdır normaldir.
Fakat zerdüştilik bununla kalmayıp; “Yeryüzünde zerdüşti olmayan bir kişi kalsa bile mücadele edeceğiz deyip; Zerdüştiler sinagogları, camileri, kiliseleri yakıp yıksa; sövse, kötüleyip aşağılasa ne olurdu? Bundan tehdit algılayan mağdur inanırlar, o dini ve dini kurumlarını, o topluluğu; dinsizlikle suçlayıp, dinsiz olarak görmezler miydi?
Bu uğurdaki tarihi süreç içinde İsraillilerin katliamları unutulur gibi değildir. Tevratta, bunlar, tek tek sayıları ile ifade edilmektedir. Tevrat bölümlerindeki bir İsrail şarkı sözü şöyledir: “Saul vurdu binleri; Davut öldürdü on binleri”.
Romus ve Romulus’ların torunları, yani Roma; dinlerin çeşitliliğine evet diyordu. Sakınılan oluşla, bir dinsizliğe de evet diyordular. Sadece dinsizliğin (dinlere saldıran inançların) başarı kazanıp, üste çıkıp, muaffak olmasına hayır diyordular. O çağda, dinsizlik anlayışı, dine inanmamak anlamına gelen sözler değildi. Başka dinlere; ister totemist olsun, ister pagan olsun, ister putperest olsun; ne olursa olsun; başka inançlara tehdit olup, başka inançlara putçu diye saldıranlara “dinsiz” diyordular.
Monoteist anlayışlar, o coğrafyaya egemen olunca, dinsizliğin tanımı, anlamı da değişime uğrayacaktı. Kendi dininde olmamak dinsizlikti! Ancak günümüzde bu vurgunun üzerine ciddiyetle gidilecekti. İlkin Musevi monoteizmi olan (Yahudilikte) kendi dışındakileri hep dinsiz sayıldı. Hıristiyanlıkta kendisi dışını; yıkılması, yakılması gereken bir dinsizlik, sapıklık olarak görüyordu.
Diğer tek tanrı anlayışı olan İslam da bundan müstesna değildi: İslam da aynı şekilde; “İslam’dan gayrı olanları sapıklıkla itham” ediyordu. Oysa ilk totemistler, ironi oluşla putperestler birbirine ve de yeni yeni oluşan din sahiplerine hiç te dinsiz demiyorlardı. Çünkü totemizm, ilk baştan toplumsa yapının epey bir zamanı buyunca, hiç bir zaman din olmadı ve din iddiasında da değildi. Din, sınıflı yapının bileşim ürünüydü.
Yahudilik (Roma’ya göre dinsizlik) bir ırk dini idi. Saldıran bir din idi. İsrail dışındaki topluluklara da Yahudilik (dinsizlik) önerilince, İmparator Severius İmparatorluk ahalisine, Yahudiliği (Dinsizliği) yasaklamıştı. Yani kendisinden başkasını din olarak tanımayan Yahudiliği ve Hıristiyanlığı, Roma kendi mantığı içinde haklı olarak; dinsizlik olarak görüyordu.
Hıristiyanlığa karşı Roma’nın bakışı da, Artık Musacı Yahudiler Roma’ya nasıl bakıyorlarsa, Roma da Yahudilere aynı tarzda bakıyorlardı. Yahudilik ve hırıstıyanlık yayılmacı oluşla direçleşip saldırınca, Roma da pagan yayılmacılığı ideolojisini gözetecekti. Moneteizmin kendilerinde bıraktığı izlenimci tutumun aynısını pagan yapı da Yahudi ve Hırıstıyanlara göstermeğe başlayacaktı. Her iki bakış ta bilenişle aynı minval ve tarz üzerine olacaktılar.
Başlangıçta Roma, Hırıstıyanlığı da ırkçı görerek her ikisini de, sap saman olarak birbirine karıştırdı. Çünkü Roma’ya göre; Hıristiyanlık da sadece monoteistik oluşla bir çeşit Yehova’ya tapmaktı. Artık selim akıl yerine, kinci akıl devreye sokulacaktı.
Burada şöyle bir vehim olmamalıdır. Hıristiyanların getirdiği ilkeler Roma’yı telaşa düşürdü de, Roma böyle davrandı sanılmayadır. Kesinlikle böyle değildir. Bir kere Hıristiyanlığın getirdiği iddia olunan yeni ilkeler, Roma’nın aşına olduğu ilkelerdi. Roma ahalisinin içinde yaşadığı coğrafya da; kurtuluşçu din olma savı biliniyordu. Yine acıyan tanrı (Aton ve Elohim de acır) tasımları; vaftiz etme geleneği, ilk günahın faturasını taşıma anlayışıyla, oruç, namaz(mitra inancında) günlük işlerdendi.
Yine insanlar için çok acı çeken bir Tanrı tarafından insanlığın kurtarılacağı fikri (Sümer Ea’sından beri) biliniyordu. Hele babasız doğumlar; insanlığın ititfakı dönemiyle birlikte yaşama konan, yaşanan sosyo toplumsa gerçekler oluşla bilinip, o günlere gelen anlatımların hayli defermasyonlarıydılar. Açıkçası Roma toprakları Yahudilik, Hırıstayanlıktan önce, Yahudilik ve Hırıstıyanlık düzenlenmesi olacak olan bu savların kaynaşması içindeydiler. Monocu savlar, o günlere gelişle, damıtılma olmuş söylencelerdi.
Örneğin; Tanrı Baküs’te Minerva’dan babasız doğmuştu. Vs. bu türden fikirler vakayı sıradan sembol tutumlardı. İsa ile örgüleşen, İsa’da şekillenen fikirler, Roma için, hiçte yeni ve bilinmez olan düşünce ve fikirler değildiler. Sadece bu düşünceler daha derli toplu olarak tutum olmaya başlamıştı, o kadar.
Bunların en bilinegelen gezgin vaizci ve vaftizci öğreticileriyle “kurtuluşçu din” fikri yüz yıllardan beri, halkın ve çeşitli toplumların kendi içinde öğrete geldikleri bir söylemdiler. Babasız doğumlar ittifakı tapınak birleşme evliliğinin, kurumsa işleyişi olup, bu kurumsal işleyişlerin tedavülde kalkmasıyla çağlar sonrasına sızan anlatımı içinde eski toplumsal ilişkiselliği unutulmuş olmakla, ökülte bilgi olma konumundan inanç sembolizmi yapılanmasına dönüşmüştür.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.