- 658 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Karanfilli Çay 3. Bölüm
-Abla bu arabanın marş dinamosu bitmiş. Stop lambaları yanmıyor. Krank milinde de sorun var sanırım. Fren balatalarının da değişmesi lazım. Normal bakım ücretine hepsini dahil edeceğiz bu parçaların-
Ah Cahit ah. Her şeyden elini eteğini çektin tamam da, arabanın bakımını bana yaptırmasaydın bari. O değil, hiç anlamıyorum bu işlerden. Yurdumun bu güzel şehrinde en uygun servisi bulacağım, sonra anlamadığım bir dilde konuşan adamları dinleyeceğim, üstüne üslük karar vereceğim.
Hayatın tüm getirdiklerine ve götürdüklerine ilave olarak rutin işleri de yapmalıyım. Ev işleri, sonra kızlar, sonra Cahit ve onun iş mevzuları. Arabanın bakımı da cabası oldu. Sanki şimdi burada olmasaydım ne yapacaktım? Kapalı bir mekanda vitrinleri dolaşacak, eğer benimle birlikte olmaya ikna edebildiysem arkadaşlarımdan biriyle sohbet edecek, biraz yorulunca kahve içmek için alış veriş merkezinin üst katına çıkacaktım.
Bidon gibi, fıçı gibi kadınlara adamlara bakıp ince ve zarif görünüşüm yüzünden kendimi başka türlü sevecek, gülümseyecektim için için. Eteğimi yukarıya doğru sıyırıp bacaklarımı görmek için yarışan hamal tiplere yardımcı olmak da ister miydim? Artık pürüzsüz ve hayli güzel görünümlü bacaklarım kocamın ilgisini çekemezken kilometrelerce öteden nasıl da bakışların odağı olabildiklerini düşünecektim belki.
Kızımın dönem ödevi için kütüphaneye gitmesi gerekmeyecek. Dilediği kadar araştırma yapabilir internetten. Bana da sorabilir. Ama babasına soramaz. Çünkü onun hep işleri yoğundur, eve geldiğinde de yorgun olur. Yaklaşan özel günlerin farkına varamaz, özel zamanlarımızı ve diri vücudumuzu önemseyemez. Çünkü o hep para kazanmalı. Bize bakacak çünkü. Bizlere en iyisini sunacak. Onun da işi zor.
Dikiz aynasından makyajımın ne durumda olduğunu kontrol ederken, servis danışmanına başımla onaylar veriyorum. Adam susmak bilmeden anlatıyor da anlatıyor. Arabayı bırakıp dışarı çıkıyorum. Servisin içindeki metal koku ve garip makinelerin çıkardığı seslere inat burası daha renkli. Kaldırımda yürümek, az önce şiddetle yağan yağmurun yerde biriktirdiği ıslaklığı duyumsamak ve rüzgarın yüzüme çarpması beni kendime getiriyor.
Arabayı alabilmem için bir kaç saat beklemem gerekiyor. Bu gün sinemaya gitmeliyim. Hem anlamlı bir şey yapmış olur, hem patlamış mısır yemek için kendime bir bahane bulurum.
Günlerimin birbirine benzeyen ve çentikli görünümlerine aldırmadan, bu günü kendim için özel kılmaya çalışmalıyım. Son çıkan kitapları, yıllanmış plakları inceleyip, sonra da sinemaya gitmeliyim.
Zayıf bir ihtimal ama, yüzümde tebessümler oluşur belki. Canım yaşamayı çeker azıcık, denize indiririm kağıttan bir gemiyi daha. Bazan kendime mektuplar yazıp posta kutusuna bıraksam diyorum. Heyecanla açıp zarfı, aslında neler yazdığını bildiğim o kağıt parçalarına baksam. Neşeli ve gülümseyişlerine gülümseyiş ekleyen bir kadınım ben aslında. Neden böyle karamsar ve melankoli yüklüyüm yazarken bilemiyorum. Kendimi yazdığım bu yazının neresinde kandırdım dersiniz? Neşeli ve gülümseyiş dolu olduğum konusunda mı, yoksa karamsarlığımın kalıcılığı ile ilgili mi? Bu gün daha fazla yazasım yok nedense. Gidip arabayı servisten alayım, kendimi kendimle kandırmayı sürdüreyim en iyisi...
YORUMLAR
"Ah Cahit ah. Her şeyden elini eteğini çektin tamam da, arabanın bakımını bana yaptırmasaydın bari. O değil, hiç anlamıyorum bu işlerden. Yurdumun bu güzel şehrinde en uygun servisi bulacağım, sonra anlamadığım bir dilde konuşan adamları dinleyeceğim, üstüne üslük karar vereceğim."
bu bölüm, yukarıya alıntıladığım kısımla başlasaydı daha az kopukluk olurdu sanırım. Birden bire tamircinin konuşması bölümü karıştırmış.