- 838 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SUSKUNLUĞUM BİR ADIM ÖTENDE MARTI ÇIĞLIĞI
Göç mevsimine, fırtına ve şiddetlice yağan yağmura hatta hazandaki sarı yapraklara ters düşen bir durumdu bizimkisi. Yaşama olasılığı, reelde kıstasa vurulamayacak derecede düşük hatta imkansız gibi görünsede...
Başa dönüp baktığımda çok hovardaca harcadığımız kelimelerin olduğu donemlerden geçiş, akabinde kavgalarımız sonrasında mâlum benim kırılganlıklarım, sus- pus olduğumuz vakitlerde üşüyen ellerim geldi aklıma...Yerli yersiz gidişinle birlikte. aklına esince gel demeye fırsat bırakmadan kendiliğinden geri dönüşünü görür gibi oldum...
Onca uğraş arasından, bulurduk birbirimize ayıracak vakit. Olurdu hep seninle bölüşecek zamanımız... Katığımızın olup olmamasına aldırış etmeksizin, kaygısızca akşamı iple çekerdik.
İçimde ki tüm kırgınlık ve kızgınlıkları bir kenara atarak, kabaran öfkeme inat düşünmek istedim olup bitenleri. Yaşamaya değer görmüştük bu sevgiyi bir cesaret göstergesi sergileyerek... Karşımda durup bana baktığında
gözlerinin derininde sevgiye muhtaçlığına rastladım. Yüreğime yarınlar adına endişe taşımadan içten dokunuşunu hissettim...
Sonrasında kıskançlıkların su yüzüne aksetmesi, verilen sözlerin anımsatılması, duruma acilen açıklık getirilmesi adına saatlerce süren sinir harpleri... Ve bitap düşmeler.
Her şey ne kadar da çabuk gelişmişti ve ne kadar da çabuk tıkanma noktasına varmıştık seninle onca mesafelere aldırmadan, hunharca katletmistik nice sözcükleri ...
Mesela seni kızdırmak için elimden geleni ardıma koymamak adına verdiğim mücadeleyi anımsadım. Kızınca telefonlarına bakmayışıma varıncaya kadar, gözlerim nemlenerek... Ne kadar keyiflenirdim bi bilsen; senin asabi tavırların tavan yaparken, benimse hissettirmeden kıs kıs gülmelerim bıyık altından. Ölçüyü kaçırsak da zaman zaman, ağırlığına yaraşır ve olması gerektiği şekilde hakkını vererek sevmiştik birbirimizi...
Sabahın köründe insanlar mışıl mışıl yataklarında uyurken, ben yine bir kavganın ardından yorgun düşüp, savaş mağduru bedenimle uykusuz bir geceye daha teslim olmuştum. Tek başıma buz gibi havayı soluyup var gücümle içime çekerek dolaşıyorum bu sahilde... Ve aklımda intiharlara dayalı firari düşünceler. Diğer tarafta Tanrı’ya şükrediyorum, yaşamam ve sakince düşünmem için bir günü daha bağışladığı için bana...
Şimdi, dilimde fırından yeni çıkmış susamı bol simitle kızarmış bir ekmek tadı ve önümde tavşan kanı çayla kurulu bir sofra beni bekliyor... Saçmalıyorsam ne olur bağışla, ben galiba özledim seni...
Seni, sesini, dağınıklığını ve en çok da üzerime sinen parfüm-nikotin karışmış kokunu özlediğimi anladım. Yürüdüğümüz yolları, gittiğimiz mekânları, hatta serdeki deliliğini gözerimdeki çaresizliğe feda ettiğin zamanlarda ki suskunluğunu, içinde patlamaya hazır volkanlara rağmen saçımın bir teline zarar vermeyecek oluşunu, adım gibi emin olduğum herşeyi... Hatta binbir bahane ile karşıma geçip yaptığın kurnazca davranışları benim tebessüm edişlerimi. Sevişmesek bile beş öğün dudaklarıma hafiften ıslakça dokunuşunu...Yanıbaşımızdaki minareyi, konuşurken bize fırsat vermeyen, cami imamının okuduğu ezana varıncaya kadar... Yaşanılan her kareyi.
Aslında ötesi yok, uzatmanın âlemi de... Seni bilmem ama, mağrur bir hasretle, tek kelime ve yüreğimin sesiyle "özledim" ben seni...
23.01.2013