- 895 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PARANIN ESARETİ
Bir özgürlük sevdası dilimize pelesenk olmuş gidiyor. Kimse içinde bulunduğumuz vahim esaretten bahsetmezken, çeşitli özgürlükler peşindeyiz. Sokakta, basılı ve görsel medyada her gün özgürlük sözleri ve nidalarıyla karşılaşıyoruz. Hepimiz bir çeşit özgürlük düşlüyoruz. Özgürlük güzel şey de aradığımız hangi anlamda özgürlük? “Erkeğin güzelliği serveti, kadının serveti ise güzelliğidir” diyen bir toplumda özgürlüğün anlamı nedir? Özgürlük bu noktada anlamını, değerini, erdemini yitirmez mi?
Günümüzde ülkeler toprak uğruna fethedilmiyor. İnsanlık, toprak savaşları dönemini geride bıraktı. Emperyalist güçler de işgal ettiği toprakları bir süre sonra terk ediyor. Zira tutsaklığı korumanın, hürriyeti kısıtlamanın maliyeti yüksek, kimse dünyayı fethe kalkmıyor. İskender, Hitler, Napolyon gibi çılgınlara geçit yok. Mustafa Kemal, Gandi, Che Guevara, Jose Marti gibi yeni ulusal kurtuluş kahramanları nerde hani? Bu postmodern süreçte; Ne Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Mahir Çayan gibi idealistler çıkar, ne de yeni bir 68 kuşağı. Şimdi işgaller sadece ekonomik amaçlı. Kimse kimseyi durduk yerde toplu ve bireysel olarak hapse atmıyor. Huzur içinde yaşamanın demokratik gereği olarak kişisel veya örgütlü suç işleyenlerin bir kısmı elbette cezaevlerinde, bu duruma karşı söylenecek söz olamaz. Vaziyet böyleyken paranın esaretinden, daha fazla kazanma hırsından kurtulmamız gerekmiyor mu? Gerçek esaret para kazanma hırsı değil mi?
Nasıl bir esaretten bahsettiğim aşikâr. Parayı nasıl kazandığımız önemini yitirdi, miktarı önem kazandı. Dışımızdan ne kadar inkâr etsek de, hayır ben öyle değilim desek de; Birçoğumuz kendimize körebe, başkasına cingöz durumlarındayız. Çoğumuz herhangi bir nedenle para iktidarının esareti altındayız. Bu durum, yeni ata sözler türetecek boyutta. “Bülbülü altın kafese koymuşlar, kaç ayar diye sormuş” Paranın beşinci element! Olduğu bir süreçte değer yargılarından bahsetmekte anlamsızlaşıyor elbet. Erdem, ilke, ahlak, inanç ve ideal gibi kavramlar, emperyalist kapitalizmin bol neonlu dünyasında her gün biraz daha eriyip tükeniyor. Peki; Özgürlük her istediğini yapabilmek mi, bir hududu, kırmızıçizgileri yok mu? Elbette var; Kişinin özgürlüğü, bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde bitmeli. Sorumluluğunu üstlenebildiğimiz, sonuçlarına katlandığımız davranışlar bütünü olmalıdır özgürlük. Sınırsız, sorumsuz, bedelsiz özgürlük sosyal yaşamda karmaşaya yol açar. Para ve iktidar gücüyle her düşündüğünü ve istediğini elde etmek bizi özgür değil, hırs sahibi yapar. Bu gücü bir kez eline geçirenler, her ne pahasına olursa olsun statülerini korumak ve devam ettirmek gayreti içine girer ki, bu gayret dahi bir çeşit esarettir.
Hayatı bize iki şey sevdirir; özgürlük ve aşk. Aşk için hayatını verenler ama özgürlüğü için aşkını da verenler gittikçe azalıyor. Özgürlüğünü para ve pula satanların nüfusları gittikçe kabarıyor maalesef. Her örümcek kendi imparatorluğunu kurarken aynı zamanda mezarını da kazarmış. Boyunlarının ihtiras darağacının urganında asılı olduğunu fark edemeden hızla çoğalıyor örümceklerimiz.
Bu durumda bizleri paranın esaretinden kurtulacak, ayakları yere basan gerçekçi başka eylemler yapılamaz mı, daha örgütlü ve aktivist davranamaz mıyız? Tüm yapabildiğimiz "özgürlük" diye bağırmak mı olmalı?
Hüseyin Çelikten H/Ç
Beğen · · Gönderiyi Takip Etmeyi Bırak · Paylaş · Tanıtımını Yap.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.