gece, kadın peşinde
8444 liraydı. Tam olarak buydu rakam. Salih, masaya paraları dizmiş bakıyordu. Yüzlük, ikiyüzlük, elliler vardı, sonra birkaç onluk ve dört adet madeni para vardı. Viskiyi şişeden içerek paralara baktı. Bugüne kadar at yarışından kazandığı en büyük paraydı. “Şanslı hergele.” Dedi içinden. “İyi de şimdi ne yapıcaksın?” Yarım şişe viskiden, yarım paket sigaradan sonra her erkek gibi canı kadın çekiyordu. “Lanet olsun!” dedi. “Param var, fakat bir kadınım yok!”
Para kazanmak, kadın kazanmaktan daha kolaydı bu hayatta. “Demek öyle, bende kuralına göre oynarım. Kadınım yoksa gider paramla satın alırım.”
Cebine birkaç yüzlük sıkıştırıp, ağzında sigarayla çıktı evden.
Şehrin anüsüne yakın bir yerde olmalıydı. Kokudan öyle anlaşılıyordu. Başka türlü olması imkansızdı. Şehrin gözü, kalbi yada dudakları değildi burası, olsa olsa şehrin anüsüydü…
Külüstür arabasından indi, ve arabasını kimsenin çalmak istemiyceğine emin, arkasına bakmadan uzaklaştı. Döküntü, teybi bile olmayan eski sedanı çalmak için harcanan emeğe yazıktı.
Eski otellerin arasında yürümeye başladı. Birkaç pavyonun önünden geçti. Mor ve kırmızının insanı aldatan güzelliğine kanarak sokakta yürüyordu. Travestilerin davetini kibarca geri çevirdi. “Yo, o noktaya gelmedin. Sana bir kadın lazım.” diyordu “Canıma yetti, bu gece bir kadınla sevişmeliyim.”
Altı ay olmuştu. Otuzbirle geçen altı uzun ay. Şimdi parası vardı ve istediği kadını seçerdi. “Kadınlar sana gelmiyorsa sen onlara gidersin! Dedi içinden. Beş katlı binanın önünde adamın biri bekliyordu. Adam, yaklaşan Salih’i görünce uzaktan seslendi. “Dostum, ateşin var mı?” Salih, kibritini çıkarıp adama uzattı. Sigarasını hep kibritle yakardı. Kibritin isli kokusunu seviyordu. “Teşekkürler, dostum.” Dedi adam. “Hava çok soğuk bu gece. Üşümek istemezsen battaniyem var, ister misin?” Salih, argoda battaniyenin kadın anlamına geldiğini biliyordu. “Olur.” Dedi. Adamla birlikte eski binaya girdiler. Döküntü bir oteldi. Yo otel değildi, sadece öyle görünen bir batakhaneydi. Evet, batakhane böyle yerler için en uygun kelimedir.
İkinci kata çıktılar. 12 numaralı odanın önüne gelince kapıda durdular. Adam, cebinden çıkardığı onlarca anahtar arasından bir tanesini seçti. Anahtarların hepsi aynıydı. Nasıl emin olabiliyordu seçtiği anahtarın doğru olduğuna? Tecrübe mi? Adam, anahtarı kilide soktuğunda kapı esnedi ve gürültüyle açıldı. İçeride aylarca dışarıya çıkarılmamış çöpler varmış gibi ekşi ve boğaz yakan bir koku vardı. “Tanrım. Burası ne zamandır havalandırılmadı?” dedi Salih. Adam, sadece gülümsedi.
“Nerdesin?” diye bağırdı adam. Salih, etrafa baktı. Oda boştu. Yatak dağınık ve çarşafları kirden kahve tona yakın bir renk almıştı. Beyaz çarşaf üzerinde kan olduğu izlenimi veren lekeler vardı. Yerde bir köşede hazır yemeklerin ambalajları birikmişti. “Orospu neredesin? Çık dışarı!” dedi adam. Sonra banyoya yürüdü. Kapıyı çalma zahmeti göstermeden banyo kapısını hızla açtı. Salih de adamın peşinden banyoya yürüdü.
Yerde, klozetin hemen yanında mavi fayansın üzerinde insandan geriye kalmış bir kadın oturuyordu. Banyonun durumu odadan ve kadından daha vahimdi. Kirli fayanslar, duvarlar nemden dökülmüş, ölü hamam böceklerinin uzun zamandır toplanmadığı bir yerdi. Adam, kadını yerden kaldırdı. Kadın kendinde değildi ve üzeri çıplaktı. Memeleri uzun zaman önce yerçekimine direnmeyi bırakmıştı. Kadının yüzü otuz, vücudu kırk gösteriyordu. Beyaz teni üzerinde yirmiye yakın dövme vardı. Kollarında, belinde, memelerin hemen üstünde, boynunda, kasıklarında heryerdeydi dövmeler.
Kadının altında şalvara benzer beli lastikli mor bir şey vardı. Adam ayakta zor tuttuğu kadının yüzünü soğuk suyla yıkarke kadın, biraz olsun kendine geldi. “Amına koyayım.” Dedi. “Uslu dur.” Dedi adam. “Misafirin var.”
Kadın, bir şey söylemek ister gibi Salih’e baktı. Ağzını açtı ve şeffaf bir şey kustu. Adam, kadına bir tokat attı. Kadın, gözlerini açtı. Sonra bir göz kapağı düştü. Ancak diğer gözü hayat belirtisi verir şekilde açıktı. Tekrar bir yüz yıkama sahnesi. Salih, seksi unutmuştu…
“Belki başka zaman gelsem iyi olur.” Dedi.
“Dostum bekle. Böylesini bulamazsın. Her numara var bunda.” Dedi adam. Sonra Salih’i ikna etmek için kadının mor şalvarını sıyırdı. Külot yoktu kadının altında. Çıplak kalçaları eliyle salladı:“Bak şunlara!” dedi adam. Kadını kalçaları yere doğru sarkıyordu. Bir zamanlar çok sıkı ve güzel olduğu belliydi. Ancak şimdi üzerinde ayın yüzeyi gibi şekillerle acıklı görünüyorlardı.
Adam, kadının yürümesine yardım ederek yatağa taşıdı. Kadın, yatağa yüz üstü uzandı. “Bakma birazdan kendine gelir. Kafası iyi.”
“Uyuşturucu mu?”
Adam, malesef der gibi kaşlarını kaldırdı.
“Bir hastalık taşımadığına emin misin?”
“Ne sandın burayı? Florence nightingale mi?” dedi adam. “Prezervatif diye bir şey var.” Kısa bir sessizlik oldu.
“Elli lira.” Dedi adam ve avucunu açtı. “Elli mi?” diye sordu Salih. Adam, Salih’e yaklaştı ve fısıldayarak:“Bak dostum, her şeyi yapabilirsin ona. Anladın mı? Ne istersen…” dedi gülerek. Sonra ekledi. “Ancak öldürme yeter. Fakat… Eğer böyle bir niyetin varsa, işin bitince onu burdan götürmek şartıyla beşbin liranı alırım.”
“Hastasın sen.” Dedi Salih. “Bir kadını ölümüne satıyorsun.”
“Hey, bir şikayetin varsa yukarıdakine söyle. Bu hayatı ben yaratmadım. Memnun muyum burada olmaktan? Yapmam gerekeni yapıyorum sadece, ben olmasam başkası olucak ve hayır kurumu işletmiyorum burada. Bu kadının masraflarını biliyor musun? Yemesi, içmesi, oda kirası, aldığı uyuşturucu hepsi benim cebimden çıkıyor. Yakında bu fahişeye bakmak için kendimi satıcam!” !”
Salih, cebinden elli lira çıkarıp verdi adama.
“Bir ihtiyacın olursa ben köşedeki pavyondayım. Bir saat sonra gelirim.” Dedi adam ve ortadan kayboldu.
Salih, kadının yanına yatağa oturdu. Yanında yatan kadına baktı. Sonra odaya baktı. “Ne yapıyorum ben?” dedi içinden. Sonra uzanıp kadının mor şalvarını sıyırdı.
“Amına koyayım.” Dedi kadın.
Salih, beş dakika sonra merdivenlerden koşarak aşağı iniyordu, kucağında battaniyeye sarılı bir şey vardı. Resepsiyondaki genç çocuk Salih’i koşarak otelden çıkarken görünce hemen telefona sarıldı. Salih, kucağında taşıdığı kadına baktı. Koşarken, haylaz bir sırıtma vardı Salih’in yüzünde. Arabanın ön koltuğuna yatırdı kadını. Direksiyona geçip kontağı çevirdi. Arabanın ışıkları yandı ve karşı pavyondan çıkan muhabbet tellalının gözünü aldı sarı ışıklar. Külüstür sedan hızla uzaklaştı oradan.
Yan koltukta kahverengi battaniyeye sarılı çıplak kadın kendine geliyordu. Kadın, Salih’e baktı ve “Amına koyayım, sen iyi bir adamsın.” Dedi.