Melek Ölüyordu
Kuşların neşe ile ötmesiyle ilkbahar geliyorum diyordu,
topraklana üzerindeki, beyaz yorganı atmış, uykudan uyanmıştı.
Bakmayı ve görmeyi bilenler, doğanın diriliş türkülerine çoktan başladığının hemen farkına varırlardı.
Parklarda yaşlılar, güneşin sıcaklığına kendilerini teslim etmişler ve mutluluk yüzlerine çökmüştü.
Cihat yanındaki çocukluk aşkına üzülerek baktı.
İçi kan ağlıyordu, ama neşeli görünmek için yoğun bir caba içinde olduğunu Meleğin farkına vardığını bilmeden, sahte neşesini oynamaya devam etti.
Melek kanser idi, beklide hayatının son günlerini yaşıyor ve yoğun bir tedavi görüyordu. Ona iyi gelir diye doktorundan izin alıp, temiz havaya çıkarmıştı.
Birden elini aşkının omzuna eskiden yaptığı gibi atmak istedi ama kolu havada kalıverdi, çünkü Melek gözüne kırılacak nadide bir Çin vazosu gibi göründü.
Kolunun ağırlığına dayanamayacağını düşünerek vaz geçti.
Melek ona dudaklarına zorla bir gülücük oturtup, gülerek baktı.
Cihat yüreğinden fışkıran feryadı, kulaklarında hissetti.
O da aşkına sımsıcak bir tebessümle cevap verdi ve koluna giriverdi.
Cihat aşkının gözlerinde, eskiden güneşin doğuşundaki parlaklığı ve güzelliği görürdü. Şimdi ise batan güneşi içi parçalanarak, maalesef seyretti.
İçinden yıllardır beraberiz diye geçirdi.
Çocukluğumuz, ilkokula beraber başlayışımız, sonra ortaokul lise derken üniversite hiç ayrılmamışlardı, hatta nikâh tarihleri bile alınmıştı.
Ama bu hastalık yüzünden ertelemek zorunda kalmışlardı. Aşkım yeterki iyi olsun, yıllarca beklemeye hazırım, diye düşündü.
Allahım sen onu sevdiklerine bağışla, içimden geçenleri biliyorsun,
yarabbi bize yardım et.
Meleğin adımlarını atarken, çektiği sıkıntıyı fark etti.
Eli ile boş bir bankı işaret ederek, yoruldun ise?
Şurada biraz oturalım dedi.
Melek içine çökmüş gözleriyle biran ona bakarak, hiç sesini çıkarmadan, gösterdiği yere doğru yöneldi ve uysal bir kedi gibi usulca banka kıvrılıverdi.
Başındaki bereyi tekrar, tekrar kulaklarına kadar itina ile çekti.
Cihat’ın gördüğü tedaviden dolayı saçlarının döküldüğünü ve son günlerinde bile olsa kendisini bu şekilde hatırlamasını istemiyordu. Bir sene öncesine kadar, o simsiyah pırıl pırıl parlayan saçlarını Cihat’ın okşadığı aklından asla çıkmamıştı.
Elini sevecenle ayakta duran, aşkına uzatıp, onu tuttu ve yanına oturttu.
Kolunu da boynuna atarak, kendisine doğru çekti ve sevdiğine kaçamak, bir bakış fırlatıp, gözünü denizin üzerinde ki beyaz dağlar gibi duran bulutlara dikti.
Şanslı olduğunu düşünüyordu, nasıl olmayayım, son günlerimde bile aşkım yanımda ve hala kumrular gibiyiz diye iç geçirdi.
Konuşmalarına gerek yoktu, ikiside birbirinin beyninden ve yüreğinden geçenleri, çocukluktan beri beraber oldukları için çok iyi biliyorlardı.
Cihat avuçlarının içindeki aşkının buz tutmuş, elleri yüreğini ürpertti ve onları ısıtmak için hafifçe onu incitmeden sıktı, o da ufuktaki bulutlara gözünü dikti, sanki beraberce gözlerini kırpmadan,
Buluttan yardım, ister gibi bakıyorlardı.
Cihat saatine baktı ve daha vakit var diye sevindi, onu tekrar hastaneye bırakacaktı, onun için devamlı gözü saatine kayıyordu.
Melek bir süre sonra kısık bir sesle artık kalkalım dedi.
Parktaki karo taşlarının üzerinde ürkek adılar korku ve endişe ile geri dönüş yürüyüşüne başlamışlardı.
Cihat kendisini toplayarak, kararlı bir sesle
-Beni bu yalan dünyada yalnız başıma bırakıpta çekip gitme ne olursun diren, ikimizin aşkı bu illeti yenecek kadar güçlü ve sakın bunu aklından çıkarma.
Melek hiç sesini çıkarmadan ona tamam dercesine ve yüreğini delercesine bir süre baktı.
Hastaneye gelmişlerdi. Cihat onu odasına çıkarıp, yatağına yatmasına yardım etti ve üzerini dikkatlice örterek anlına usulca bir öpücük kondurdu.
-Hadi sen git artık.
Cihat hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve kapıya doğru yürüdü.
Melek onu kapıdan çıkıncaya kadar gözleri ile takip etti ve aşkının gözden kaybolduğuna emin olduktan sonra başını yastıkta yana doğru çevirerek, sanki son defa bana bakıyormuş gibi geldi diye düşündü.
Cihat arabasına bindi, hava kararmaya başlamıştı, aşkını o şekilde görmeye dayanamıyordu ve bütün sinirleri altüst olmuştu.
Bir an önce eve gitmek ve yalnız kalmak istedi, arabasının gazına daha hızlıca bastı, hafiften yağmur başlamıştı, silecekleri çalıştırdı aklı devamlı Melek’te idi bir süre sonra gözlerine karşıdan gelen bir arabanın farlarının hakim olduğunu panikle hissetti ve büyük bir gürültünün çıktığını duydu, arabanın içinde sanki derinlerden gelen telaşlı sesler duymaya başlamıştı...
-Çabuk ambulans çağırın, yazık çok da gençmiş, inşallah kurtulur,
Ama ben gördüm, çok süratli ve karşı şeridin yolunu ihlal etmişti, Allah yardımcısı olsun.
CENGİZ DAMAR