- 1508 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRK EDEBİYATÇILARININ TÜRK TOPLUMUNA ETKİLERİ
Her milletin kendine özgü bir edebiyatı ve her milletin edebiyat ürünlerini oluşturan edebiyatçıları vardır. “Edebiyat ve Gazetecilik Üzerine” adlı denememde de yazmış olduğum üzere; edebiyatçı, dışardan aldığı malzemeyi kendi hamuruyla yoğurarak edebi ürüne vücut verir. ’Dışarıdan alınan malzeme’ dediğimiz şey de tabiat, insanlar, olaylar ve durumlarla birlikte edebiyatçının bulunduğu çevrenin vasıflarıdır ki;
bu çevre, çevreye hâkim olan milletin geçmişi ve geleceği ile o toplumun kültürünü ihtivâ eder.
İnkâr edilemeyecek bir hakîkat mevcuttur; hiçbir edebiyatçı yoktur ki toplumunu etkilememiş olsun. Her ne kadar kimi his yoksulu, materyalist felsefenin esiri olmuş insanlar edebiyatı boş bir uğraş(!); edebiyatçıyı da boş bir insan(!) olarak görseler de... Edebiyatın ve edebiyatçının topluma olan etkileri tarihin sayfalarında aşikârdır ki bu zâten okullarda öğrencilere öğretilmektedir.
Geriye dönüp de örnek verecek olursak, “Çok uzaklara gitmeye gerek yok.” diye düşünüyorum. Zîrâ yakın tarihin sayfalarında öğrenilmek için can atan bilgiler mevcuttur. 1919’ da, yurdumuzun dört bir yanına kalleşçe yapılan işgalleri protesto etmek maksadıyla İstanbul’da tertip edilen, her birine 150-200 bin kişinin iştirak ettiği Sultan Ahmet mitinglerinde Halide Edip Adıvar,Hamdullah Suphi Tanrıöver,Mehmet Emin Yurdakul,Şukûfe Nihâl gibi birçok edebiyatçı, yüce Türk milletine hitâb etmiştir.Şerefi yüksek Türk milletinde Kuvay-i Milliye ruhunun oluşmasına katkıda bulunan bu edebiyatçıların meşgul oldukları işe “boş iş” demeye kimsenin hakkı yoktur.Edebiyatçıların topluma olan hizmetlerinden haberdâr olduğu halde böyle bir iddiâda bulunan bir kimse için benim diyebileceğim ve tek diyebileceğim söz “nankör” kelimesinden ibârettir ki zâten o düşüncedeki insana bu bu saatten sonra yapılabilecek birşeyin mevcûdiyetine inanmıyorum.
Sultan Ahmet Mitingleri’nde, içindeki îmân gücünü hitâbetine aksettirerek gayri müslimleri dahi ağlatan, “Öyle bir Allah var ki...” diye haykırdığı vakit, daha cümlenin sonunu bile getirmeden 200 bin insanın yüreğinde şimşekler çaktırıp, Allah korkusu ve vatan aşkıyla o 200 bin insanı hüngür hüngür ağlatıp, beraberinde kendisi de ağlayan Hâlide Edip Adıvar edebiyatçıdır.I.Balkan savaşı sonrası Yunanlıların ve diğer Balkan milletlerinin kalleş tutumu karşısında “Cenge Giderken” adlı şiirini yazıp;
“Ben bir Türk’üm, dinim, cinsim uludur,
Sinem, özüm ateş ile doludur,
İnsan olan vatanının kuludur,
Türk evlâdı evde durmaz; giderim!” diyen Mehmet Emin Yurdakul edebiyatçıdır. Bunlarla birlikte, Türk’ün destanı olan İstiklâl Marşı’nı yazan, karşılığında büyük bir para ödülü olduğu halde bir kuruş dahi para almayıp hayır kurumlarına bağışlayan, bu kadar şerefli ve namuslu olduğu halde maddî sıkıntılar içinde yaşamış olan ,câmî câmî gezerek verdiği vaazlarla haysiyeti yüksek Türk halkına vatanı savunma bilincini aşılayan o koca şair, o şair-i azâm Mehmet Akîf bir edebiyatçıdır. Akîf’in yazdığı şiir birinci seçildikten sonra, bu şiiri mecliste defalarca okuyup, mebuslara ayakta alkışlatan Hamdullah Suphi Tanrıöver bir edebiyatçıdır. İstanbul İngilizler tarafından işgal edildiği vakit, işgalcileri “Kara Bir Gün” adlı yazısında ağır dille eleştirdiği için İngilizler tarafından Malta adasına sürülen Süleyman Nazif bir edebiyatçıdır.
Kurtuluş mücadelesi verdiğimiz yıllarda bizim teknolojik bakımdan gücümüz yoktu. Lâkin hissimiz, inancımız,maneviyâtımız ve güçlü bir edebiyatımız ve edebiyatçılarımız vardı.Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul, Halîde Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ziya Gökalp, Ali Cânip Yöntem, Süleyman Nazif gibi edebiyatçıların mücâdelemize destek veren, ruh veren yazıları vardı. Garp’ın da teknolojisi vardı lâkin davaları üzerine yazılmış destanları yoktu, davalarını destekleyen edebiyatçıları yoktu. Dolayısıyla onlar, geldikleri gibi gitmeye mahkûm bir milletler topluluğundan ibarettiler.
MUSTAFÂ KILIÇBAY