Hatice mi H Sultan mı
Onun küçüklüğünü anımsamaya çalışıyorum. O biraz zenciyi andıran sevimli, esmer bir kız.
O zaman da bütün sözlere maydonos olup kendini öne çıkarmaya çalışıyordu kesin.
Bütün maymunlaşmaları ve nükteli konuşmaları, ablalarının yanında varlığını gösterebilme
çabasıydı. Belkide yapısı öyleydi. Küçük olmanın avantajını kullanıp, göze girmekte istiyor
da olabilir. O zaman benim en gözdemdi. Yani şimdi onun kendini bir sultan görünümünde
göstermek istediği gibi değil, Hatice olarak sevdiğimdi. Gönlümün küçük, cadı prensesiydi.
Karlı bir kış günüydü.Onunla onun ablaları benim de hem arkadaşlarım hemde akrabalarımla
beraber, okulların yarı yıl tatilinde birlikte olmamız. İkimiz de şiiri seviyor ve yazıyorduk.
Hangimizin aklına geldi bilmiyorum. Bir dize o, bir dize ben yazarak bir şiiri yazmıştık. O,
hemen aklına ilk gelen kelimeleri yazıyordu. Ben ise biraz düşünüp öyle yazıyordum.Belkide
o daha hızlı düşünüyordu.Alt alta şiir diye yazdığımız o şiirin tek kelimesini hatırlamıyorum
Şiirde finalin önemli olduğunu gazetenin şiir köşesinde yazanların bazen ne güzel bir finalle
bitirdiklerini düşünürdük.
Dışarısı bembeyaz kardı. Birlikte şarkılar söylerdik. Şenay’ın "Sev kardeşim" şarkısı benim
en sevdiğim bir şarkıydı.Küçük odanın camından karların yağışını seyrederken ise babamın
kar yağışını görünce söylediği bir türküyü söylerdim."Kar yağıyor,yağıyo/abamı giyeceğim
sakallıya varpta/koaherife varıpta/baba mı diyeceğim." Bu türküyü söyler gülüşürdük.
Haticeyle ikimiz aynı yatakta yatardık. O zaman her yerde kalorifer, doğalgaz pek yoktu.
Zaten buras ı bir gecekondu semtiydi. Olsa bile buralarda yoktu. Bu nedenle soba bir odada yandığı yandığı için cümbür cemaat aynı odada yatardık. Onun da ayrı bir güzelliği
vardı. Hatice her zaman yaşından beklenmeyecek şekilde bilgiç bilgiç konuşurdu. Yatakta
erkeklerden, aşktan falan konuştuğumuzu anısıyorum.
Hatice çocukluktan genç kızlığa yeni adım atmış sayılırdı. Bense ondan beş yaş büyüktüm.
Ben kendimi abla gibi görmez,o da küçük görmezdi.Çok güzel anlaşırdık.O bu arada abisine
söz verdiği resimleri yapar, ben de o sırada " akşam kız sanat’a" gittiğim için yapılması
gereken pembe keten kumaşa dantele anglesimi işlerdim. Bazen de benim arkadaşlarım,
Haticenin ablalarıyla birlikte evcilik oynardık.Hepimizin çocuk olduğunu bundan anlıyorum.
Şimdiki gençler evcilik oynar mı, hiç sanmıyorum. Şimdiki evcilik oyunları telefonlar ve de
internet.Sanal ortamda sanal arkadaşlıklar.Püf diye sönüyor. Duvarda bir resim veya biblo
vardı. Sanıyorum bir bebekti. Çok hoşumuza giderdi.
Hatice onların ailede en sevdiğim ve anlaştığım kişiydi. Öncelikle zevklerimiz birbirine uyuyordu. Ben konuşmayı pek sevmediğim" Bu konuşurken engellendiğim anlamına da gelir
çünkü benim bir buçuk yaş küçüğüm Nazife öyle konuşmayı sever ve kimseye söz vermek
istemez ki benim suskun kalmam normal" halde o çok seri ve güzel konuşurdu. Konuşurken
güldürürdü. Aslında bende güldürürüm ama konuşmaya fırsat bulursam. O bir avukat ya da spiker olabilirdi. Öğretmen oldu. Sonra resim öğretmeni olmuş.
O zamanlar elime geçen kâğıt parçasına, kardeşlerimin kullamadığı defterlere, babama
bankalardan verilen not defterlerine resimler yapardım. Bunlar sanki poz vermiş güzellerin
resimleriydi. Arada küçük bir manzara ve erkek resmi de çizdiğim olurdu. Hatice de bana özenirdi. Şiir o zaman son plândaydı. Resimlerin yanına kısa kısa şiirler yazardım. Sonra
Hatice’nin de resimler yapıp, şiir yazdığını gördüm. Bir keresinde yaptığım resimlere
bakarken" Kızların saçlarını böyle böyle boncuklarla süslemeyi senden görmüşüm demekki"
dedi."Ben de böyle saçları boncukla süslü çok kız resmi yaptım."
Yıllar geçtikçe Hatice’yle yollarımız ayrıldı. Önce ben evlendim." Kesin senin evlendiğin kişi
çok yakışıklı ve özeldir." dedi ve yanıldı. Ben de ablasıgile eskisi gibi gitmez oldum. Gitsem
bile onunla karşılaşmadım.Ancak onu Çubuk’un turşu festivalinde veya yeğenlerinin nikâh
veya düğünlerinde görebildim. O sevimli kızın durduğunu biliyordum ama o sanki o kızdan
kaçıyordu. Oysa onu görünce öyl mutlu oluyordumki. Alel acele naslsın iyi misin diyor öpüşüp uzaklaşıyor, kaçar adımlarla. Benim tanıdığım Hatice bu değildi. O böyle dimdik
kasılarak yürümez" belkide bana öyle geliyor. " Hafifçe eğilirdi. O sevimli yüzü çabucak
uzaklaşıp gitmezdi.
O sevdiğim Hatice ölmüş müydü? Zaman mıydı suçlusu? Yoksa üstüne giyindiği H Sultan
havaları mı sahteydi, sanaldı. Ah gerçek Haticeyle şöyle bir oturup sohbet etsek, daha
doğrusu o konuşsa bizler gülsek. Onu çok özledim!..
Nazik Gülünay
YORUMLAR
Üzülme Nazik Gülünay... hiç üzülme. Gayet güzel ve oldukça da içlenerek hüzünle anlattığın olayı farklı şekillerde hepimiz yaşamışızdır. Bende sizin duyduğunuz üzüntüleri yaşadım, hem de eskilerde değil, yakın zamanlarda, erişkin çağlarımızda. İnsanı ençok etkiliyen vefasızlıklar insanın erişkinlik çağlarında oluşanlardır. Oysa erişkinlik zamanlarında yakınlaşacaklarına, insanlar daha çok ihmal ediyorlar biribirlerini. Oysa tersine geçmişlerini, hatıralarını, birlikte canlandımayı çok arzu ediyor insan zaman, zaman.
66 arkadaşıma, çok mihnetli çalışmalar yaparaka, İstanbul'un en mutena semtlerinde onları mutlu yaşatacak daireler kazandıdım. Karşılaştığımızda, hep selamı, ilk hamleyi benden beklerler. Ben bunu esirgemem insandan. İnanının aynen arkadaşının yaptığı davranışı gösterirler, ben davranmazsam, kaçaamak yaparak başlarını çevirip giderler. İçtenlikli, toplumsever insanlar için acı veren bir durumdur bu. Aynen "Haticenin" yaklaşımı sergilenir ve siz ne kadar haklısınız., kendimle kıyasladığımda, düşünüp yazdıklarınız nekadar çok doğruları ve gerçekleri içeriyor.
Bu gerçeklerden çok önemli birşey öğrendim ben: İnsan kendisi olmalıdır, en kalabalık yığınlar içinde bile, yalnız olabileceğini, sorun olan herşeyin öncelikle kendisi tarafından çözülmesi gerektiğini, ruhsal yapısında daima kendi- kendine arkadaş olabileceğini, insanın ancak, en güvenilir dostu ve arkadaşının, yine kendisi olabileceğini hiç unutmaması gerekir, diye düşünüyorum.
İyi ama insan bir ot, bir nebat, yada hareketsiz bir obje değil ki; canlı, düşünebilen, her an devinim içinde olabilen harika bir varlık. Bu da yatsınmaz bir gerçek. Olması gereken dostluklar, güzel insan ilişkileri olabilirse olsunlar tabii.Evet bunlar yaşamlarımızın artılarıdır, oluşumları içtenlikle arzulanır, ama gerçekleşmeleri çoğunlukla bize değil, ikinci şahıslara bağlıdır.
Eflatun: "İnsanın yaşam mutluluğu ve sevinçleri, kendi bedenlerinde saklıdır, insan onları keşfetmenin yolunu bulmalıdır" demiş. Galiba bu ifade çağımızda da bir zorunlukk olarak geçerliliğini koruyor.
Ne kadar güzel ve önemli bir konuyu işlemişsiniz bu yazınızla. Okudukça hüzünlendim, ama üzülmedim, sizde üzülmeyiniz... çünkü kendine yeten bir duyarlığınız ve onları yansıtan başarılarınız var. İçtenlikle kutluyorm değerli dost, Nazik Gülünay sizi. Kemal Polat
glenay
Ben gerçekten kendi kendine yeten biriyim ama arkadaşların bu tür davranışları ister istemez üzüyor insanı. Beş dakika dursun hiç olmazsa da
konuşalım istiyorsun.
Bu siteye yazdığını anlar gibi oldum, bu yüzden belki okur diye yazdım ama
onun rumuzunu bugün göremedim:)
İnsanları anlamak çok zor..
Çok teşekkürler,
selâm,sevgi ve saygımla..
kempol
Saygım ve mutluluk dileklerimle, selamlar, iyi geceler. Kemal Polat
zaman ve şartlar......insanı erozyona uğratıyor....umduğunu bulmamak insanın içinde sönmeyen bir meşale gibi duruyor...çok hoş bir yazı ustayı kutluyorum saygılar
glenay
Çok teşekkürler değerli yorumunuza,
selâm ve saygılar..
Yıllar insanı değiştirdiği gibi yolları da ayrırır bazen. ''Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur'' belki görüşürsünüz yine...
Emeğinize sağlık.
Selamlar saygılar.
Şaban Aktaş tarafından 1/9/2013 1:36:26 PM zamanında düzenlenmiştir.
glenay
çok teşekkürler,
selâmlar..
Tevafuk mu desem... Az önce aklıma düşmüştü. Liseden bir arkadaşım Face'de arkadaşlık teklifi göndermiş, kabul ettim. Aradan yirmi yıldan fazla geçmiş... Ben eski samimiyetimle, halini sormuşum... Bir kuru cevap, bir kuru geçiştirme... Nasıl canım sıkıldı, aradan bir- kaç yıl geçtiği halde hâlâ canımı sıkıyorsa... İyi sıkmış demektir. Değişen ne, ben de anlayamamıştım. Aynı fakülteyi bitirip, o hakim olmuş, ben hakimlik sınavlarına girmeyi düşünmemiştim bile...
Kısacası, oluyor böyle şeyler. Canınızı sıkmaya değmez. Hatta, ben de bana yakışmayan bir şey yapıp, sayfamdan silmeye gidiyorum.
"Bırak geçmiş günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada kalan şey değişmez zamanla..." A. Muhip Dıranas
Selâm ile...
glenay
Güzel yorumunuza çok teşekkür ederim,
selâm ve saygılar..
zamanla insan degişiyor mu acaba? yoksa öncedende içinde vardıda ortaya mı çıkaramıyor, yada çıkarmıyordu?
bazen de insanı hayat ve bulundugu ortam degişik durumlara sevkediyor galiba
çocuklukta hesapsız art niyetsiz yapılan davranışlar sonradan kontrollü davranışlara bırakıyor elbette.
veya hayatta kendine göre başarısızlık olarak degerlendirdiği bir durumdan dolayı farkedilmesin ilgilenilmesin diye kaçabilir eski çevresinden, tanıdıklardan.
mesela senin eşin çok yakışıklı olmalı demişti hatice. belkide kendisi kendine göre iyi bir evlilik yapamadıgı için uzak durmak zorunda bırakıyor kendini... kim bilir bizimkisi zan :)
acaba gzden ırak olan gönüldede zmanla ıraklaşıyor mu, hayatı paylaşmayınca ortaklı bitiyor mu?
kutladım güzel bir anlatımdı.bizimde kendimize göre arkadaşalrımız vardı ve onları hatıraldı küçüklükteki. belkide bizlerde bilmeden bir başkasının gözünde bier haticeyiz veya mehmediz, eski sultan deilde yapmas kısmından..
glenay
edebiyat defterinde kimliğini gizleyerek yazdığını anlar gibiyim. Beni es
geçmesine, gizlenmesine üzülüyorum. Oysa onunla sohbet etmeye
ihtiyacım var..
Eski dostlar nasıl davranırlarsa davransınlar hayatımızdan kolayca
silinmiyor..
Güzel yorumunuza çok teşekkürler,
selâmlar..
Güzel bir paylaşım gülenay,zaman insanları ne yazık ki değiştiriyor..özlediklerimiz çok uzaklarda kalıyor...selamlar...
glenay
Çok teşekkürler,
sevgi ve selâmlar..