- 1887 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Hz. Muhammed ve Ukkaşe
632 yılı Medine…
Bahar ayları her ne kadar Medine coğrafyasına yeşil bir canlılık getirsede, burada yaşayan insanlar büyük bir keder yaşıyordu bugünlerde. Bundan tam altmış bir yıl önce dünyaya yetim olarak gelen ve hayatını insanlara Kur’anı tebliğ için adayan Allah’ın en sevgili kulu Hz. Muhammed artık yavaş yavaş ölüm yolculuğuna hazırlanıyordu…
Azrail çok büyük bir ıstırapla kendisine gelmiş ve yakın zamanda yeniden gelerek görevini yapmak zorunda kalacağını bildirmişti.
Allahın sevgili kulu Hz.Muhammed oldukça bitkin bir halde evinden çıkarak, hemen yanı başındaki mescide geldi. Her zaman yanı başında olan Bilal’i Habeşi’nin yardımıyla yavaş yavaş minbere çıktı. Kendisine gözyaşlarıyla bakan ve yirmi yılı aşan peygamberliği süresince canlarını ortaya koyacak kadar kendisini seven, sadakat gösteren arkadaşlarına artık son veda konuşmasını yapmaya hazırlanıyordu. Minberin en üst basamağına vardıktan sonra hüzünlü gözlerle kendisini izleyen dostlarına baktı bir süre. Sonra, o insanların ruhunu okşayan sesiyle;
“Ey Halkım bende hakkı olan var mı?” diye sordu.
Kimseden cevap çıkmadı,
Allah’ın sevgili kulu Hz Muhammed yeniden sordu;
“Ey halkım bende hakkı olan var mı?”
Zaten için için gözyaşı döken halktan yine hiçbir ses çıkmadı.
Hz Muhammed üçüncü ve son kez sordu;
“Ey hakım bende hakkı olan var mı?”
Bir müddet yine ses çıkmamıştı ki, birkaç saniye sonra bu sessizliği bozan bir ses işitildi topluluğun arka sıralarından!
“Benim sende hakkım var, ya Muhammed!”
Orada bulunan bütün insanlar şaşkınlıkla hemen o yöne döndüler. Bu kişi, Hz Muhammed’in de çok sevdiği zat olan Ukkaşe’ydi.
Hz Muhammed ona dönüp tebessümle baktı.
Ukkaşe, titreyen sesiyle “Ey Allah’ın sevgili kulu” dedi. “Hudeybiye vakasında siz devenize binmek isterken ben size el uzatıp binmenize yardımcı olmuştum, işte o sırada elinizde bulunan kırbaç sırtıma çarpmıştı, söyleyin bana bu hak mıdır?”
“Evet haktır” dedi Allah sevgili kulu.
Ukkaşe’in sorusu ve bunun üzerine, Hz Muhammet’in verdiği cevap orada bulunan insanlar üzerinde büyük bir gerginlik yarattı.
Tam bu sırada Hz Ömer olduğu yerden hışımla ayağa kalkarak, Ukkaşey’i uyarmak istedi.
Hz Muhammed, “dur” dedi Hz Ömer’e “bu mesele benimle Ukkaşe arasında”
Bu kez de Hz Muhammet’in en yakın arkadaşı, Mekke’den kaçarken saklandıkları mağaradaki yılan deliğini ayağıyla kapayan ve yılanın sokmasına karşı çektiği acıyı belli etmeyen Hz Ebu Bekir öne fırladı,
“Ya Ukkaşe, sen ne dediğinin farkında mısın? İstersen sana her şeyimi vereyim yeter ki şu hakkından vazgeç”
Hz Muhammed oldukça öfkeli olan Hz Ebu Bekir’e sakinleştiren bir ses tonuyla “sen de dur Ya Ebu Bekir” dedi. “bu ikimiz arasındaki bir hesaplaşma”
Bütün bu gelişmeler orada bulunanları daha da ateşlendirmişti. Ukkaşe’ye bir anda büyük bir kızgınlıkla bakmaya başlamışlardı.
Hz Muhammed orada bulunanları yatıştırarak yanında bulunan Bilal’i Habeşi’ye döndü:
“Ey Bilal, o kırbacı kızım Fatma’ya hediye etmiştim, hadi git getir onu bana”
Bilal büyük bir tedirginlikle Hz Muhammed’in gözlerinin içine baktı. Ne diyeceğini bilemez halde öylece kalakalmıştı.
“Ne o dedi” Allah’ın resulü biraz sitemkarca “sen demi sözümü tutmak istemiyorsun?”
Bilal bu söz üzerine yüreğinde büyük bir üzüntü ve sıktığı yumruğunda Ukkaşe’ye o an duyduğu nefretle Hz Fatma’nın evine koşmaya başladı.
Birkaç dakika sonra Hz Fatma olduğu yerde dehşete düşmüş, az önce gelen Bilal’in ne demeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu. Birkaç dakika sonra kendine geldiğinde “babamın ne kadar hasta olduğunu bilmiyor musunuz neden siz kendi bedeninizi O’na siper etmediniz?” diye sordu ağlamaklı bir sesle.
“Allah’ın Resulü bunu kabul etmedi” dedi Bilal ağlayarak” kendi borcunu kendi bedeniyle ödemek istiyor.”
Bunun üzerine Hz Fatma hemen altı yaşlarındaki oğulları Hasan ve Hüseyin’i çağırarak olanları anlattı. Hasan ve Hüseyin’ daha o an minik bedenlerini dedelerine siper etmek için hızlıca mescide doğru koşmaya başladılar.
Hz Muhammed torunlarının ağlayarak kendisine doğru koştuğunu görünce çok hüzünlendi. O küçücük torunları “dedeme vurmayın bize vurun” diye feryat ediyorlardı.
Hz Muhammed çıktığı minberden yine aynı ağır adımlarla inerek torunlarının yanına geldi. Eğildi onların seviyesince, öptü onları sakinleştirdi. Onların arkalarından koşarak gelen Bilal’in elinden kırbacı alarak Ukkaşe’yi yanına çağırdı.
Ukkaşe her an kendisine saldıracakmış gibi duran topluluğun içinden çekine çekine Hz Muhammed’in yanına geldi. Titreyen elleriyle kırbacı eline aldı. Vurmak için havaya kaldırdı, bir saniye bekledi…
“Ya Allah’ın kulu, sen bana vururken sırtım çıplaktı, seninse üzerinde elbisen var; acaba hakkımı almış olur muyum böyle?” diye sordu.
“Hayır” dedi sevgi dolu bir sesle Hz Muhammed ve üzerine giydiği gömleğin düğmelerini yavaş yavaş açtı. Bembeyaz nur gibi omzu ay gibi parlıyordu bu sırada.
“Hadi Ukkaşe vur” dedi Allah’ın sevgili kulu. “al hakkını benden”
İşte o an Ukkaşe elindeki kırbacı fırlatarak gelip hıçkırıklar içinde peygamberim iki omzu arasındaki mührü öptü. Ve ardından gözyaşlarını silerek:
“Ey Allah’ın en sevgilisi benim sana elim kalkabilir mi? Seni son kez öpebilmek için böyle yaptım, yoksa tüm varlığım canım sana feda olsun”
Not: Hayatını öykülemeye çalıştığım bu kıymetli şahsiyet ( Ukkaşe) Hz Muhammed’in vefatından sonra, İslamın yaygınlaşması için yapılan seferlerde Anadolu’ya gelmiş ve Gaziantep taraflarında yapılan bir savaş esnasında şehit düşmüştür. Kabri yine bu ildedir. Gaziantep ve Kahramanmaraş halkı bu şahsiyete duydukları sevgiyi çocuklarına koydukları isimlerde göstermişlerdir. (Ukkaşe adı zamanla Ökkeş olarak dile yerleşmiştir.)
YORUMLAR
emeğinize sağlık..
harika bir konuyu ele almışsınız..
selam ve dua ile..
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Ne yüce bir sevgi ki, sahabe tarafından eleştirilip, kınanacağını bile bile Hz Ukkaşe'nin göze aldığı durum!
Bilgilerimizi tazelediğiniz için çok teşekkürler, selam ve dua ile.
Mustafa Sakarya
Ne zaman Haz. Muhammed ve "veda" sözleri yanyana gelse, gözyaşlarıma engel olamıyorum.
Bize bunlar lazım işte. Hz. Mevlana'yı dillere sakız edenler, yeryüzünün en büyük insanının hayatına ve sözlerine neden itibar etmezler acaba? Oysa insanlara nasıl muamele edilmesi gerektiğinden tutun da, devlet idaresine kadar her çeşit bilgi ve kültüre sahip peygamberimiz.
Bu tarz öykülerinizin devamını diler, kendi adıma bir kere daha efendimizi yad etmeme vesile olduğunuz için teşekkür ederim.
Bugün daha güzel bir yazı okuyabileceğimi sanmıyorum.
Saygılarımla.
Mustafa Sakarya
Thomas Carlyle ise şöyle yazar: "O'na peygamber dediler diyorsunuz değil mi? Niçin? Çünkü Muhammed onlarla yüzyüze gelmiş, hiçbir esrarın arkasında kutsanmamış, kendi hırkasına yama yapmış, ayakkabılarını tamir etmiş, savaşmış ve onların arasında istişaret etmiş ve emretmiştir. Siz ona ne derseniz deyin, onun nasıl bir insan olduğunu mutlaka görmüşlerdi. Kutsal tacıyla hiçbir imparator, oturup kendi hırkasına yama yapan bu insan kadar itaat görmemiştir. Yirmi üç yıllık zahmet ve gerçek mücadelenin içinde sahip olması gereken herşeye sahip gerçek bir kahramanı görüyorum." NOT: Hz. Muhammed(S.A.V.) her yönüyle mükemmel bir insan ve peygamber. Bu nedenle dizide sadece değinilerde bulunduk. Bizimki denizde bir katre. Ayrıca, dizide emeği geçen mesai arkadaşım Mustafa Canbaz'a teşekkür ederim.
O'na insanlığın kurtarıcısı diyelim
Edward Gibbon'a göre, Hz. Muhammed'in getirmiş olduğu yeni inanç, belirsizliğin şüpheciliğinden arınmış ve Kur'an da Allah'ın birliğine muhteşem bir tanıktır. Lamartin ise "Düşünür, hatip, havari, kanun koyucu , asker, düşüncelerin fatihi, rasyonel akidelerin düzelticisi, şekil ve suret olmaksızın tapınma; hepsi manevi tek bir hükümdarlık olan yirmi dünyevi hükümdarlığın kurucusu, işte Muhammed. İnsanın yüceliğinin ölçümü mümkün olsa, ondan daha büyük bir insan var mıdır sorarız" diyordu.
AVRUPA'YI O KURTARIR
George Bernard Shaw ise 1930'larda şöyle diyor: "Tahminime göre Muhammed'in inancı bugün Avrupa'da kabul edilmeye başlandığı gibi, gelecekte de kabul görecektir. Ortaçağ kilisesi, ya cahilliklerinden ya bağnazlıklarından Muhammediliği kara renklere boyayarak anlattılar. Onlar Muhammed'den ve dininden nefret edecek şekilde eğitildiler. Onlara göre İsa karşıtıydı. Ben, o harikulade insanı inceledim. Değil İsa düşmanı olmak, ona insanlığın kurtarıcısı demek gerekir. Günümüz dünyası onun gibi birisinin mutlak hakimiyeti altına girse, sorunları, çok ihtiyaç duyulan barış ve mutluluk getirecek şekilde onun çözeceğine inanıyorum. Avrupa, Muhammedin akidesinin aşkına girmeye başlamıştır. Gelecek yüzyılda, Avrupa sorunlarının çözümünü bu inanç içinde görmeye kadar gidebilir."
Aynur Engindeniz
Bugün dikkat ederseniz hala İslam fakirlik olarak görülür. Hayır, İslam hep zenginliktir ve peygamberimiz zelil düşürecek fakirlikten Allah'a sığınmıştır. Ama biz O'nu tanımıyoruz. Çünkü tanımamıza izin vermediler.Birileri onun ilerici sözleri yerine kendi kıt fikirlerinin meyvesi olan aforizmaları koymak istedi. Ama tutmadı. Tanımasak da, hayatını bilmesek de sevdik O'nu biz. İşte bu Allah'tandır.
Tekrar tebrik ve teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Mustafa Sakarya
Aynur Engindeniz
Evet çok şükür. Ve onun yıkık evini tamir etmek için çağrıldığımı da gördüm:(
Mustafa Sakarya
dolduralım.
Aynur Engindeniz
Mustafa Sakarya
Okuynca şunu anladım ki değerli Mustafa bey yazmak sorumluluk isteyen bir iş...Hem de ahirete kadar peşimizi bırakmayacak kadar uzun vadeli sorumluluk yüklüyor insana.
Onun için ne yazdığımıza ,başkalarına yapacağı etkileri de düşünmeliyiz.
Selam ve dua ile...
Mustafa Sakarya
Çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için. Saygılar, selamlar