YASEMİN KADAR
Sevda yürek ister. Hem de kürek kadar yürek ister.
Öyle “aşkım” demekle, kopyala yapıştır mesajlarla üretilen sahte duygularla sevda olmuyor.
Sadece geçici hevesler tatmin edilip “aşk” zannedilen duygularla meşgul olunuyor.
Ve neticede kaçınılmaz ayrılıklar yaşanıyor.
Sevda emek ister, sadakat ister.
Limitet şirket kurar gibi bir araya gelenlerin sevdaları ondan küçücük bir rüzgârda dalından kopan kuru yapraklar gibi uçup gidiyor.
Geride kırılan kalpler, incinen ruhlar ve intikam dolu yürekler kalıyor.
Bir tas çorba ile doymayı beceremeyenler, en mükellef sofralarda nafile ararlar mutluluğu.
Aç olan gözleri, mideleri, ruhları, boş olan elleri kalır geriye sadece.
Mutluluk ruhu doyurabilmektir.
Kardeşim ölmeden bir gece önce hastane koğuşunda sabahladığımız sohbetimizde “Sanki bütün organlar bir birine bağlı da sadece kalp Allah’a bağlı” demişti.
Aklımı kemirip durdu kalp hastası kardeşimin o sözü o günden sonra.
Hakikatten öyle mi?
Ben inanıyorum,gönül gözü ile bakınca etrafımdaki olaylara bir tek kalp kalıyor sadakatin kasası,sevdanın yuvası,aşk’ın yeşerdiği,yetiştiği ve hayat bulduğu mekan olarak.
Kalbi olmayan her duygu doyuma ulaşınca terk ediyor insanı, tıka basa doyan bir insana sunulan bir kap yemeğin ne manası ne ise duygular da o halde bir kenara atılıyor.
Yüzüne bakılmıyor.
Tanıdığım birkaç arkadaşım eşlerinden boşandığında sebebini merak edip sormuştum.
Bana “aşk bitti” demişlerdi.
Un biter, tuz biter, yağ biter de “aşk” da bitermiş meğer.
Oysa biten “aşk” değil.
Arzular, heves ve beklentilerdir tükenen.
Kaçarak evlenen çiftlerin ilk zamanki sevdalarından geriye kalan yıkıntının altında kalan çocukların sefaleti, sıkıntısı bile çare değil alelacele tüketilen aşkı geri çağırmaya.
Yıllar önce küçük ilçemizde komşumuz Saliha ablanın yüreğinde, köy mektebinin çatısındaki kuş yuvasında gördüğüm kırlangıç yavruları gibi yaşayan hissiyatın adıdır “aşk”.
Plastik su tabancasının içerisine su doldurup sağa sola sıkarken anneme anlattığı hikâyesinde yaşanan, yaşatılan sabrın, sadakatin ve saadetin adıdır “aşk”.
Beş çocuğunun babası olan adamı gördüğünde içinde yanan ateşin, sabahlara kadar süren bekçiliğini yapmaktır.
Beş çocuğa, beş hazine gibi, beşi bir yerde diyebilmektir.
Saliha abla kocasına kaçmış.
Bir gece iki defa farları açıp kapayınca eski köy minibüsü, yağmur fırtına dinlememiş bohçasını bile almadan pencereden atlayıp sevdasına kaçmış.
Evdekiler sabahleyin anlamış meseleyi.
Babası yıkılmış.
Annesi saçını başını yolmuş.
Sala verilmiş camiden, bizim “Saliha diye bir kızımız yok artık, bizim için öldü” demiş ailesi.
Düğüne gelmemişler.
Çocukları olmuş gelen giden olmamış.
Bir de “kan” girmiş araya.
Sevda bedel ister.
O bedel sevdiğini yuvasından uçuran avcının kellesi olur bizim memlekette.
Hem uçan hem uçuran bedel olur.
Oysa bilemezler ki kader yazılmışsa bozulmaz.
Saliha abla kocasının yakışıklılığından korkar.
Her gören adını sorar kocasının.
Bir düğünde kim olduğunu bilmeyen kızlar Saliha ablaya “Şu delikanlıyla bizi tanıştır” diye yalvarır.
Yüzü kıpkızıl, dili tutulur Saliha ablanın.
Diyemez “O benim kocamdır”,susar sadece.
Zaten kendisi de “bu adam benimle fazla durmaz, boşar daha güzel bir kız alır” diye endişe duymaktadır.
Söylenenler kulağına çalındıkça bu düşüncesi deli sarmaşıklar gibi boy atar içinde.
Her sabah “boş ol!” diye karşına dikilmesini bekler kocasının.
Oysa o adamın kalbinde tutuşan ateşin ışıkları Saliha2nın gözlerinin rengindedir.
Mavi ve berraktır her vuruşunda yüreğinin sesi.
Saliha abla bu endişelerle dört evlat dünyaya getirir.
Yıllar sonra kocası bir hastalığa yakalanır.
Saliha ablanın dediğine göre yataklara düşen o yakışıklı delikanlı solar, dökülür.
“Eline dokununca kemikleri kırılıyordu” demişti anneme Saliha abla.
Doktorlar bulamaz çaresini,” bekleyip göreceğiz” derler sadece.
Beklenir ve görülür ki; kocası kırılan kemikleri sebebiyle perişan olur.
Artık ne yakışıklı bir adamdır, ne uzun boylu bir delikanlı.
Yürüyebilmesi için bir bastona ihtiyacı vardır.
Yüzündeki kemikler kırılır, çöker.
Kolları bacakları eğrilir.
Saliha abla “Nazar değdi muhakkak” derdi.
Bir senede kendinden hayli uzun boylu olan kocası Saliha ablanın yarısı kadar oluverir.
Konuşması değişir.
Çevresi değişir.
Bakışlar değişir.
Her şey değişir.
Bir tek şey değişmez; Saliha ablanın sevda dolu yüreği.
O hala bakınca sevdiği adamı görür.
Çocuklarının babasına, kokusuna alıştığı, saçlarını parmaklarının arasında gezdirilen “Saliha’m” diyen adama bakar her seferinde.
O fırtınalı gecede farları yakıp söndüren heyecanlı siyah saçlı delikanlıyı görür her baktığında.
İlk hamileliğinde, sancılarını sabahlara kadar ellerinde ufalayan adamdır hala o.
Ve beşinci çocuk Ahmet dünyaya gelir o hastalıktan sonra.
“Aynı babası “ derken Saliha ablanın gözlerinden düşen yaşların sebebidir “aşk”.
Ve o “ben çocuklarımı giydirip, doyurunca, kocam da evde olunca çok mutlu oluyorum” derken yaşadığı duygunun kaynağıdır “aşk”.
Aşk yasemin çiçeği kadar temiz olandır.
YORUMLAR
"Şimdikiler, 'Amasya'nın bardaa (bardağı), biri olmazsa bir daha' diyorlar" demişti, çok değer verdiğim Edebiyat Öğretmenim. Maalesef, aşk; parayla, gençlikle, güzellikle... v.s. ile karmaşık ilişkiler içindeki bir duygunun adı oldu.
Güzel anlatıma ve Saliha Abla'ya hürmetle, aşka dair inancımızı tazelediğinden.
Selâm ile.
Değerli kardeşim.
Sen de bu gün hüzüne sarılmışsın ben gibi...Ben '' İçine ettiğimiz aşk '' başlıklı bir yazımda aşk denilen o kutsal kavramın nasıl içine ettiğimizi anlatırken sen ise Aşkın nasıl bir şey olduğunu anlatmışsın...Hem de o kadar güzel anlatmışsın ki Keşke benim de bir Saliha'm olaydı da varsın bütün kemiklerim kırılarak ölmüş olaydım dedirttin.
Ellerin dert görmesin...
Selam ve sevgilerimle.
erolabi
asıl aşk'ı şiirimle anlattım..
hakiki aşk nasıl olur ordan öğrenirsin ..
gerçi abi senin tecrübelerin bu tür şiirlere beş basar da..
selam ve muhabbetle değerli Hocam...
Öptüm ellerinden...
erolabi
İnat da ister sevda,bazen kör sağır olmak ister, dayanıklı olmak ister de zamanımızda nerdeeeee...
Selam ve saygı ile ..
sevgi emek ister yürek ister diyen aymatov....ne kadar doğru söylemiş....yasemin kokusunda bir yazıydı sağol erolabi.... saygılar
erolabi
İster de verecek kim kaldı zamanımızda..
Şimdi dola istiyor,Auro istiyor,Araba istiyor, ana babayı istemiyor,son model telefon istiyor...
Vesselam "dayak" istiyor.
Selam ve muhabbetlerimle..
işte aşk Saliha ablanın yaşadığıdır
etkileyci bir yazı olmuş
kutlarım Erol Bey
saygılarımla
erolabi
Büyük bir tutku ile başlayan sevdası şimdi ak saçlarıyla Saliha ablanın sadakatin ve "aşk"ın tercümesi oldu.
Değerli yorumunuza şükranlarımı sunarım.
Selam ile.