YAŞAMDAN KESİTLER (4) ÇAŞIR VE MANTAR
Köyümüzün yerleşim yeri olan dağın eteklerinde, bir zamanlar yer yer binbir zahmetle buğday tarımı yapılan bereketli tarlaların yanı sıra çaşırlıklar uzanır.
Çaşır, süs bitkilerinden kuşkonmazın kimi zaman iki metreye kadar ulaşan boyutunu andıran ilginç ve bir o kadar da yararlı bir bitki. Dağda, doğal olarak yetişir. Geçmişte köyde koyun sürüsünün çok olduğu zamanlarda yaz başlarında kesilir, açık veya kapalı alanlarda istiflenerek sürü için kışlık yem olarak saklanırdı. Kesmesi zahmetli ve zordur. Zira odunsu bir gövdenin yanı sıra, acı bir süt-sıvı salgılar. Kazaen bu sıvıyı yüzünüze, gözünüze sürdüğünüzde yandım Allah türküsü artık sizin içindir. Yakar, kavurur. Keserken dahi eldiven kullanmak şarttır. Ancak acı bir bitki olmasına karşılık koyunlar için müthiş besleyici bir özelliği vardır.
Çaşırın bir başka özelliği vardır ki anlatılamaz. Gidilip yerinde görülmesi, bizzat yaşanılması icabeder.
Çaşırın yetiştiği alanlarda yine çaşırın kök yerinden bir mantar-göbek-göbelek yetişir ki, acaba memlekette başka emsali var mıdır diye de düşünülür. Lezzeti, bulgur pilavı içerisinde kuzu etinden farksızdır. Bu bakımdan da kimileri tarafından kuzu eti mantar olarak da adlandırılır.
Tek başına da pişirilir, tavada veya sacın üzerinde kızartılarak da. İlk piştiğinde bıraktığı su lezzetli ve pek besleyicidir. Sac içerisinde tavuk eti ile harmanlanarak pişirildiğinde, yerken dişlerinizden parmaklarınızı saklamanız şarttır!.
Yağmurlar durup artık güneşli günler başladığında çaşır mantarının zamanı da gelmiştir. Yaklaşık olarak Mayıs Ayının 10 veya 15 inde doğa bu nimeti, kıymetini bilenlere sunmaya başlamıştır.
Her gün civar köylerden onlarca insan dağdadır artık. Bazı tatil günlerinde de İlçedeki kamu çalışanları iştirak eder çaşır mantarı seferlerine.
Karşıdan baktığında bembeyaz rengi ile cezbeder arayanı. Biraz haline bırakılırsa hızla büyüyerek çok büyük ebatlara ulaşır. Büyüdükçe etlenir ve daha da lezzetlenir. Ancak insanımız biraz barbarca davranır mantara. Toplanacak boyuta gelmeyenler de koparılır köklerinden. Bu sebeple de olması gerekenden daha azdır mantarın bereketi.
Mesela her gün gidildiğinde toplam yirmi kilo toplanıyorsa, iki gün hiç gidilmeyip de üçüncü gün gidildiğinde pek mümkündür ki, yüz, yüzelli kilo mantar toplamak olasıdır. Çünkü mantar çok hızlı büyür ve çoğalır.
Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşamakta olanların bir kısmı mantar mevsiminde izin yaparlar, dağda gezinmek ve mantar toplamak için. Amaç asla ticaret değildir. İnsanların temel gayesi, hem mantarın o benzersiz lezzetini yerinde ve taze taze tatmak, bu vesile ile de çocukluğunun geçtiği, bin bir hatıranın yaşandığı yerlere olan tutku ve bağlılığı daima taze tutmaktır.
Yani moda deyimle nostaljik takılmaktadır.
Çaşır Mantarı bulmak elbet marifettir. Lakin her seferinde en büyüğünü bulmak çok tabiidir ki en büyük marifettir. Bir defada toplamda on kilo ve mesela adedi elli olan mantar toplasanız da, içinizden birisi eğer iki kiloluk bir büyük mantar buldu ise günün kahramanı odur mutlaka. Sadece onun anlatacak çok şeyi vardır. Nereden görmüştür, görünce neler hissetmiştir, yerinden nasıl kesip tek parça halinde çıkarmıştır ve sonra yukarıya kaldırıp herkesi kıskandıracak şekilde ne de yüksek sesle ""hhheeeyyytttt"" diye haykırmıştır.
Köy yerinde eski zaman konuşması ile bir çok tevatürler yani abartılar vardır. Mantar için de olmaz mı? Tabii ki var.
Geçmiş zamanlardan bir gün köy ahalisi birlikte veya ayrı ayrı mantar toplamaya gider ve akşam herkes birbirine anlatır iştahla.
Ama illa ki (Ago Ağa) Mehmet Amca çağırılır, anlatsın diye tevatürünü. Bilirler ki onun anlatımı çok renklidir. Tabii olarak da tevatür yarışında onunla kimse baş edemez..
Herkes anlatmaya başlar
-“Bir mantar buldum ki, şu elimde gördüğünüz tabak kadardı.”
-“Ooo, ya benim bulduğum?, öyle büyüktü ki torbaya sığdıramadım”
(Ago Ağa) Mehmet Amca dayanamaz,
-“Yahu söylemek istemiyordum aslında, çünkü belki de inanmayacaksınız. Benim bulduğum mantar, kalbur büyüklüğünde idi.”
Herkes hep bir ağızdan
-“ Buna da inanılmaz yani”
-“Yalanım varsa ne olayım, belki de daha büyüktü.
-“Canım o kadar da tevatür olmaz yani. biraz insaf et :):)“
-“İster inanın, ister inanmayın. Hem mantarı keserken ne gördüm dersiniz.? Bir atlı oradan geçmiş, atın sol arka ayağı mantara basmış, mantar ezilmediği gibi, nal izinde de Nalbant Hacı Uslu yazıyordu”
Yusuf Amca dayanamaz ve
-“ İyi de Mehmet gel şunu biraz küçült. Bizim buralarda görülmüş şey değil, o büyüklükte mantar.”
Bunun üzerine (Ago Ağa) Mehmet Amca ciddileşerek;
-“Yaa Yusuf Emmi ayıp ediyorsun valla.. hem çağırıp anlattırıyorsunuz, hem de inanmıyorsunuz. Bir daha gelmem bak !!”
deyince, köy ahalisi kahkahalarla yerle yeksandır.
İşte böyle bir mantar tevatürümüz de vardır. Ve bu hikaye on yıllardır anlatılır her mantar mevsiminde.
Onun ötesinde o dönemin insanları bir başkadır dostluk ve arkadaşlık anlayışında. Elbette her toplumda olduğu gibi ayrık otları vardır orada da. Ama genel olarak insanımız hümanist bir yaklaşımla yaşamıştır şu bulunduğumuz noktaya gelinceye kadar. Kimse kimseye saygı ve sevgide kusur etmez, herkes birbirinin hukukunu gözetirdi olabildiğince.
Şimdinin insanına bakıldığında ne çok şey kaybettiğimizi ve daha neler kaybedeceğimizi görebilmekteyiz.
En kısa yoldan köşe dönmecilik anlayışı yerleşti vahşice insanlarımızın zihnine..
Kaskatı oldu kalplerimiz, yapılan haksızlık ve hukuksuzluklar karşısında.
Zamanı aleyhimize döndürdü, dün er meydanında bizimle başa çıkamayanlar.
Bir tilki kurnazlığı ve sinsiliği ile saldırmaktalar toplumun en güzel değerlerinden olan kardeşlik anlayışına.
Bizi birbirimize yabancılaştırdılar. Renklere ayırdılar ahlaksızca.
Toplumun geçmişte kanla, yaşla elde ettiği tüm kazanımlar birer birer uçup gidiyor elimizden, bir daha kazanılması mümkün olamayacak uzaklığa.
Toplum neden bu hale geldi, kimler tarafından bu noktaya sürüklendi. Hangi yaramazların isteği ve yönlendirmesi ve kimler maşa edilerek bozuldu insanımızın duygu ve düşüncelerindeki hakkaniyet ve hümanizma.
Çok yazık ki eskilerin deyimiyle, dağ başında hödeynabit (kendiliğinden) yetişen bir çaşır bitkisinin sürüye, mantarın da uman canlara yaptığı katkı kadarını, insanımız insanımıza yapamayacak derecede acz ve dahası hasetlik duyguları içerisinde.
Sahip olduklarımızı koruyamadığımız için bütün bunları hak ettik mi acaba
Bu olmaz olası hal karşısında ATA’ (ları) mızın ruhları inciniyordur mutlaka..
Yazıklar olsun bu kötü gidişe..
Yazıklar olsun hepimize..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.