Zarafetin Türküsü
Zemheride gün ışığı gibi gülümser bardakta. İçini ısıtır insanın, taze başlangıçların taze perisi. Tebessümündeki içtenlik, yüzündeki albeni ile birleşince, zamanı süsleyen ibrişim bir yumaktır artık o. Yumak sarılırken telaşa yer yoktur, ağır ağır özümsenir efsane zaman. Takvimler işaret etmez bu zamana, onu aşinaları bilir.
An gelir,suya zarafetin özsuyu karışır gamzelerinden perinin. Bardaktan yükselen buğu; suyun şükrüdür, niyazıdır. Bu şükür ve niyaz, insana dingin bircoğrafyanın kapısını açar. Şükre aşina olmanın huzuru anı güzelleştirir. Yaşanan güzellik, klişe sözlerle ifade edilemez; ancak terennüm edilir.
Sonra, sözcükleri billurdan bir bestenin iklimine girilir, besteyi dinlerken dinlenir insan. Dinlenilen beste, çaydanlıkla demliğin bestesidir. Dinleyene huzur ve sükun verir. Nice hoş duygular ve tatlar yaşanır o demlerde. Huzur ve sükun bestesi de denilebilir dinlenilen besteye. Asudeliğin ince bellide arzı endam etmesi görülmeye değer.
Bir bakıma, zamana ve dudakların çaya olan susuzluğuna bir armağandır tüm yaşananlar. Renk, ahenk, tını ve güzellik aynı mekanda buluşunca paha biçilmeyen bir mevsime girilir. O mevsim bahardan ziyade bahardır. Alınıp verilen nefes kırar cümle soğuklukların kanadını. Sıcacık anlara merhaba der dudaklar.
Mevsimler değişse de bu güzellik seremonisi, hep aynı içtenlik ve sıcaklıkla sergilenir. İnce bellilerin zarafeti bir türkü olur. Türkünün nağmeleri, çayın buğusuna karışır. Dinginliğin ve inceliğin şiiri yazılır, sessiz sedasız. Gözlerinizi kapatıp asude bir ülke hayal edersiniz. O ülke, nisan bulutlarının bereket; çayın sükunet taşıdığı bî bedel bir ülkedir.
Orada gözler ışıl ışıl, ruh dingin, insan huzurludur. Hâl ve gelecek hep esenlik sayfalarına kayıt düşülür. Eğer isterseniz siz de bunlardan nasibinize düşeni alırsınız…
Ankara, 26.12.2012 İ.K