YAĞMUR
Yağmur bir haftadır aralıksız yağıyor.
Gökyüzünden tepelere doğru sarkan kirli beyaz bulutlar tam yedi gündür aynı vaziyette duruyor tepemizde, bir adım geri atmadan, kıpırdamadan.
Her yer ıslak.
Evlerin çatılarını örten kiremitlerin çatlaklarından sızıp damlayan yağmur sularının altına konulan kovalardan, alüminyum leğenlerden çıkan “rıp rıp” sesleri ahenkli bir orkestrayı andırıyor.
Çatıya vuran yağmur damlaları sıcacık yataklarında kıvrılıp yatanlara hoş bir ninni gibi gelmesine rağmen kaplara damlayan damlalar sinirleri zıplatıp yatak keyfini katlediyor adeta.
Her gün sabahın ilk ışıklarıyla çalışmaya başlayan kadınların ellerinden yağmur sebebiyle evden çıkamamaktan şikâyet etmekten başka bir şey gelmiyor. Omuzlarına astıkları yük ipleriyle pencereden gökyüzüne bakıp yağmurun durulması için dualar mırıldanıyorlar.
Çatı aralarına yığılan kuru otlar yüklerle aşağıya indirilip gözleri kapıda merakla bekleyen ahır hayvanlarının önüne atılıyor.
Ateşlikte pişen ekmeğin kokusu tahta evin en ücra köşelerine kadar yayılıyor.
Kenara çekilen közlerin üzerinde kızaran süt mısırlar piştikçe çocuklar ellerini ovuşturup bekliyor.
Dışarıdan gelen rüzgâr sesi tahta evin yüzünü yalayıp karşı tepelere varıp kayboluyor.
Kuzinenin etrafında asılan keçi kılı çoraplar ve ıslak urbalardan yükselen duman ağır kokularla tavana vurup, yayılıyor.
Çatının altını mesken tutan kuşlar tüylerini kabartmış uyuyorlar. Ara sıra bir uçuş kaçış olsa da yağmurdan sakınacak kuru yer bulduklarından memnun oldukları hallerinden belli.
Köyün üzerini kaplayan sis de halinden memnun ki kıpırdamıyor yerinden ve gittikçe ağırlaşıp koyulaşıyor.
Yataklarında sabahı bekleyen hastalar şimdi akşamı beklemeye başlıyor. Zaman bitmiyor.
Bir de âşıklar için meşakkatle akıp gider zaman. Çetin geçer. Sabah zor olur. Akşam çetin gelir.
Evler uyanıyor yeni bir güne ve hanedekilerin cana geldiğini müjdeliyor bacalardan yükselen dumanlar.
Çocukların sesleri yankılanıyor, ıslıkları deliyor sisin yüreğini. Sabaha kadar bir lokma yiyecek bulma telaşıyla dolanan çakallar inlerine çekiliyor.
Yapraklara vuran yağmur ağaçları baştan aşağıya yıkadıkça dallar heyecanla ellerini çırpıyor.
Taze kabirlerin üzerindeki kahverengi toprak akıyor yağmur sularıyla, başlık taşının üzerindeki tükenmez kalemle yazılan isim doğum ve ölüm tarihleri dayanamıyor sert damlalara, harfler rakamlar dağılıyor, karışıyor bir birine.
Eski kabirler ise yağmura alışık, üzerlerindeki gülfidanları ve yabani otlar seviniyor, yaşamlarına güç katıyor.
Uzakta değirmen yolunda sırtında çuvalla ilerleyen bir kadın beliriyor. Başına açtığı siyah koca şemsiye rüzgârda dönüyor, düzeltip tekrar ilerliyor.
Eksikler tedarik ediliyor kolu komşudan. Gazyağı tenekeleri açılıyor. Ağrı kesici taşınıyor evden eve, hastadan hastaya.
Sigarası bitenler yola düşüyor. Ödünç sigara en kolay istenen ve naz yapılmadan, hesap kitap yapılmadan verilen ihtiyaç. Zira bir gün verenin de muhtaç olacağı biliniyor.
Kahvaltı sofralarında gürgen ağacından yapılan kadılardan çıkartılan tereyağı, pelit peynir ve içerisinde sağılırken telef olan birkaç arının yüzdüğü kara kovan balı bekliyor çayın demlenmesini. Ekmek ortadan kırılıyor, dumanına burnunu uzatıp kokusunu içine çekiyor herkes.
Toz şeker dökülüyor bakır kaba, çay kaşıklarının şıngırtısı duyuluyor.
Radyoda “Yurttan Sesler” başlıyor.
Evinde huzur bulamayanlar köy camisinin altına sığınıyor, elleri ceplerlinde ağızlarında külü düşmemiş sigaraları ve ağızlarında memleket küfürleriyle.
Uzaktan ormanın içerisinden ağaç motoru sesi geliyor. Ağaç motorunun sesi kesilince yıkılan bir ağacın sesi yankılanıyor. Sis orman muhafaza memurlarından saklanmanın en güzel ve doğal yoludur.
Kimse görmeden ve ormancılara yakalanmadan kışlık odun hallediliyor.
Beşikte uyuyan bebek ağlayarak uyanıyor. Annesi tıkıyor ağzına memesini, bir yandan gözlerini yumup duruyor, bir yandan sütü vakumluyor annesinden.
İkisi de mutlu, ikisi de hayatından memnun.
Anne de bebek de cennetteymişçesine, ikisinin de dudaklarında saadetten izler, içlerinde bulut gibi huzur.
Bir el uzanıyor kapıdan ”babam gönderdi” diye başlayan, ezik ve kırık kelimelerle söylenen istekler sıralanıyor.
Birkaç tane çivi bulmak çetindir bu dağ başında. Tahta tamir sandıkları açılıyor, eğri büğrü paslı çiviler keserle düzeltilip avuçlarına konuluyor çocukların.
Koşarak uzaklaşıyor ulak.
Elleri yapışık iki kişi sisin içerisinde kayboluyor.”Anam ararsa..” diye endişeleniyor kara kaşlı kız. “Komşudaydım dersin” diyor askere gitmeye hazırlanan delikanlı.
Bir sala duyuluyor ahşap minareden. Kulaklar dikkat kesiliyor. “Bu havada uzak köylere cenazeye gitmek çetindir” diye geçiriyor içinden ateşin başındaki adamlar.
Bir sepet armut dökülüyor tepsilere, elleriyle yokluyor çocuklar en olgun olanı bulabilmek için.
Bir arı yolunu kaybetmiş, armudun kokusuna geliyor, buluyor en olgun armudun ısırığına konuyor. Çocuk sakin arıyı kızdırmadan paylaşıyor armudunu vızıldayan arıyla.
Yağmur kesilecek gibi oluyor, sonra tekrar hiç yağmamış gibi dökülüyor peş peşe yeryüzüne.
Ateşliğe asılıyor yemek kazanı, çocuklar üşüyen ellerini uzatıyorlar, ıslan paçalarını kurutuyor bazıları.
Çıbanları kabuk bağlamış çocuklar kopartıp kanatıyor yaralarını. Ayaklarına bulaşan kan kuruyor.
Karatavuklar dallarda oynuyor. Leğenlerin altına konulan mısır tanelerini kapmaya çalışıyorlar. Çocuklar kurdukları tuzağı bekliyor heyecanla.
Kocaman şemsiyesinin altında zayıf küçük bir adam keçiyolundan ilerliyor, omzunda mavzer ile. Nerdeyse yere değiyor tüfeğin namlusu.
Ahırdaki hayvanlar bağırmaya başlıyor hep bir ağızdan. Ya acıkmışlar, ya da sıkılmışlardır içerde kalmaktan. Bir kucak kuru ot indiriyor kadın çatıdan, önlerine seriyor. Susuyorlar.
Bir bebek ağlamaya başlıyor ardından. Kadın bebeği beşiğinden alıp bir köşeye çekiliyor. Annesinin memesini ağzına alır almaz susuyor bebek.
Mısır taneleri düşüyor kuzinenin üzerinden patlayarak. Çocuklar zıplıyor yerinden kapmaya çalışıyor patlamış taneleri.
Yaşlı adam abdest almaya hazırlanıyor. Torunu çıkarıyor yün çoraplarını ayağından. Takunyalarını hazırlıyor gelin, omzunda kenarları oya ile süslenmiş havlusu ile.
Yağmur hala yağıyor. Yere ulaşan damlalar buluşup küçücük birikintiler oluşturup yokuştan aşağıya koşmaya başlıyorlar.
Toprak yollarda akıp gelen su ırmak olup akıyor bayırdan aşağıya. “Dayanmaz” diyor yaşlı adam, “kopar gider o yamaç”
Demeye varmadan önce ağaçlar sallanıyor, sonra toprak, sıcak tavadaki yağ gibi kayıp dereye doğru akıyor.
Ajansı dinliyor adamlar, sonra “Türküler ve Oyun Havaları” başlıyor.
Sobanın etrafında beş taş oynuyor kızlar.
İki tane karatavuk yakalayan çocuklar daha çok mısır tanesi koyuyor leğenin altına. Leğene bağladıkları ip ellerinde, elleri soğuktan mosmor kesilmiş.
Çamaşır yıkıyor anneleri alüminyum leğende, sobanın etrafında asılıp kurutulan çamaşırları topluyor karakaşlı kız. Yanağındaki öpücük izini gizliyor büyüklerinden.
Al yanağı daha çok kırmızı oysa.
Gözleri daha parlak görüyor her şeyi.
Geleceğe umutla bakıyor.
Ve gizliyor koynunda aldığı sözleri.
Sigara içmek isteyen gençler bahaneler uydurup dışarıya kaçıyor.
Dönerken birkaç kök taze soğan yiyorlar.
Kokusu duyulmasın diye.
Bebek ağlıyor.
Yağmur hâlâ yağıyor.
Anne koşuyor işini bırakıp, biriktirdiği süt ile.
YORUMLAR
erolabi
Selam ve hürmet ile
"Yataklarında sabahı bekleyen hastalar, şimdi akşamı bekliyor." Ne güzel bir tespit... Beklemekten başka bir şeyi olmayanları anlatmak için öyle isabetli olmuş ki...
Yağmurlu bir havada, sıcacık evimde her türlü imkân içinde oturururken, o sıcak ekmeği, sobadan patlayıp giden mısır tanelerini hasret ve hasetle hâyal ettim.
Selâm ile.
erolabi
Şehir hayatı bıktırdı...
Selam ile.
Saynur Baysal Öztürk
Şehir merkezine yakın bir kasabada yaşamak, hayatı epey kolaylaştırsa da, yine de köy çocukluğu var serde. Belki de özlenen o günlerdir, kim bilir...
erolabi
temenni ile olacak iş değil...
fekat o hal aynı zamanda sahiplenmek ve karar vermektir...ebediyyen .
Sağol bacım...
Erolabi, yağmura ne güzel manalar yüklemişsiniz. Yağmur güzeldir.Çok güzel.
erolabi
insanın ruhunu temizliyor sanki..
teşekkür ederim değerli şair ...
selam ve saygı ile.
hayattan
her bir satırı, film izler gibi yaşadım
kutlarım başarılı kalemi
saygılarımla
erolabi
Selam ve saygılarımla.