- 560 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ne Zaman Geldin?..
Ruhun kanatları var mı sizce?.. Sizi bilmiyorum ama benim ruhumun kanatları var, hem de en büyüğünden. O kadar büyük ki, bir kez çırptı mı kanadını gider en uzağa... O kadar büyük ki, zor sığdırırım bedenime...
Ruhumun kanatlarını farkettiğim kısa bir zaman dilimi, uzun bir “an”lar birleşmesi öncesinde ruhumdan uçmasını istedim. Ne de olsa yapmasına engel olacak bir şey yoktu. Her şeyden önce kocaman kanatları vardı, daha ne olsun... Bedenin tevellütü geçeli çok olmuş olsa da, ruh ya bu yumurtadan yeni çıkmış tüysüz çirkin kuşlar gibiydi uçmayı bilmeyen... Korktu doğal olarak, iki adım geriye gitti, kendisini acaba bir ağaç dalında mı hissetmişti?.. Halbuki yere basıyordu ayaklar, hatta o kadar yere basıyorlardı ki, yer bile kendini en aşağıda hissediyordu. Korkma dedim, ben yanındayım, bir kanat ardında gerinde bile kalacağım, hatta belki o kadar ard olacağım ki, yüzümü okşayacak kanadının rüzgarı... Yüzüme baktı endişe içinde... Hangisi daha kötü diye sordu: Kanatlarımı çırpıp da uçamamak mı, yükselip de çırpamaz olmak mı aşağı düşerken, yoksa en yükseğe çıkıp, bir daha geri dönmemek mi?.. Bunu hiç düşünmemiştim o ana kadar, bildiklerimin ne kadar da bilmem gerekenlerden uzak olduğunu işte o an bildim. Ama yine de yok torbasına elimi sokup, bir cevap seçemedim... Uç dedim sadece, gerisini düşünme... Eğer çırptığın kanatlar havalandırmazsa seni, korkma, dedim ya ben yanındayım, kanatlarını yine sana sararım, anlarız ki kozadan çıkması için kelebeğin, daha vakit varmış... Eğer seni havalandıran kanatlar yorulursa yukarıda, düşmekten korkma, dedim ya ben bir kanat ardındayım, kollarımı açar seni yakalarım, anlarız ki kelebek kelebek olmuş ama kozasını bırakamazmış... Eğer en yükseğe çıkıp da, bulutlara değerse başın ve geri dönmezsen, korkma, dedim ya ben kanatlarının rüzgarını hissetmek için arda kalanım, anlarız ki kelebek kelebek olmuş, kozasından kopmuş, özgürlüğüne uçmuş...
Bu üç ihtimalden en kötüsü hangisiydi, ben de bilmiyordum... Ama, dedi, burada ne hız alabileceğim bir yol, ne kendimi bırakacağım bir boşluk var... Yola çıkma dedim, yol koşturur, yol yorar, yol ayaklarının altına taşlardan halı yapar... Gel benimle, bir uçurum var içimde, senin bile bilmediğin, oradan atla. Atla ki, uçurum uçurumluğunu bilsin. Atla ki, seni kucaklayacağını sanırken kanatlarının gölgesinde sinsin. Atla ki, kendisini kendisine hapsetsin...
Gözlerini kapattı, gözlerimi kapattım... Saydı içinden, saydım içimden... Bir dedim, iki... Üç dedi... Gözlerimi açtığımda gitmişti... Ne kanatlarını çırptığında uçamadı, ne yüksekteyken kanat çırpmayı bıraktı... Bulutlara değen başı, beni ardında bıraktı... Ruhum, uçmayı başardı, ben onu beklememeyi... Ruhum özgürlüğü tattı, ben onu özlemeyi...
Kısa bir zaman dilimi, uzun bir “an”lar birleşmesi sonrasında ardımda belirdi. Ne zaman geldin ruhum, görmedim seni... Korkumu yendin dedi, korktuklarımdan hiçbiri beni yenemedi. Başım bulutlara değdiğinde ardıma baktım ama yeterince uzaktaysan her şey aynı görünür, göremedim seni... Neden döndün dedim, dönmek kanatlarını acıtmadı mı?.. Ardına sakladığı kanatlarını çıkardı, kanatları kanatılmıştı... Sormadım, söylemedi... Sardım kanatlarını, koydum kozasına. Kanatları o kadar büyük ki, zor sığdırdım bedenime...
İyileşsin, belki bir gün uçar yine...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.