DEVRİM ÖĞRETMEN
Aralık, aralıklarından sızan her soğuk yüzüme çarparken, bir sen bir de yoksulluğum aklıma geliyordu! Ve sanki ölüm takılıyordu ve mısralarım Irmak olup taşıyordu…
Bu paragraflar “Devrim öğretmen” kitabımdan bir bölümdür… Not: Kitap yayınlanmamıştır hala ekonomiksel askıda…
Köylerde kar yağması muhtemelen yolların kapanması anlamına geliyordu; çoğu kişiler için bu yol kapanıklığı dayanılmaz işkence olurken benim için mutluluk oluyordu! Kar yağınca her şeyin eşitlendiğine inanırdım çünkü yer üstünde yaşayan insanların gördükleri tek beyazdı. Siyah-beyaz tartışması olamazdı! Gaipten bir ses:
“biz insanlar mağarasal kovuklardan yaşarken çok mutluyduk, kimse azıklarımıza, yanımızda duranlara kem-kötü-şer gözle bakmazdı. Herkes işçiydi, herkes topladıklarıyla karnını doyurur, gördükleriyle yetinirdi, stokçuluk, faizcilik, yağmacılık, fırsatçılık en önemlisi köşe dönmecilik yoktu; biliyor musunuz o zaman dünya yuvarlak değil dümdüzdü!”
Gülsüm ana, uzun süreli koklayacağı, ağlayacağı ve en önemlisi mürüvvetini göremeyeceği Rojda’ya gebeydi! Köyde, ağanın birkaç taşıtı vardı fakat bu taşıt ‘umumi ağaya mahsus araç’ olduğundan köylüler asla faydalanamazdı. Zaten Bekir amca, ağayla bir ara arazi anlaşmazlığı yüzünden de küstü. Bekir “Dünyada olmaz ben gidip ağanın eteklerine yapışıp el mel öpmem yav!” deyip, olacaklarına razı gibi göründü. Gülsüm ana, iki düşükten sonra doktorların “bir dahaki doğumun kesinlikle hastanede doğum doktorların gözetiminde yapılması gerektiğini” söylemişlerdi. İki düşüğün verdiği zayıflık, kansızlık zaten yeterince beslenmemesinden kaynaklanıyordu.
Sefalet ve fukaralığın acımasız tokadını enselerinden hissediliyordu köylülerin; köyde bir Bedreddin ağa ile İmam şerif’in yaptırımları söz konusuydu; bu ikili, köylüleri töre yasların dar perspektifinden eğip bükebiliyorlardı. Yıllardır buralara resmiyet, teknolojik gelişmeler ve kültür eğitmenleri gelmediği için köylüler bir taş devri yaşıyorlardı. Çıkar egemen bir köyde Bedreddin ağa, bir maliye bakanlığı, İmam Şerif bir kültür bakanlığı konumundaydı özelikle Şerif, tüm çocukların Camiye gelip okumasını farz, şart olarak koşmuştur aksi takdirde felaketlerin olacağını köylülerin beynine sokmayı başarmıştır. İki kez yapılan köy okulunu derin(devlet)köy militanlarınca yakılmıştır. Bu yakılmayla Bedreddin ağa kolluk görevlilerine “Devletlim, bu insanlar köyde okul mokul istemi, ne diye bu kadar masraf yapisiniz?” diye açıklama yapmıştı.
Gülsüm ana, doğum sancılarıyla, diğer köy kadınlarıyla cılız bir sesle konuşurken aniden bağırdı. Doğum vaktiydi ve Sultan ebe( yaşlı, yalnız bir kadın) gözlerini açtı, kaşlarını çatarak “daha ne durisiniz, sıcak su getirin!” köpürmesiyle doğuma başlandı hemencecik.
Bu coğrafyada her insanın kendine ait bir hikâyesi vardır; kimi zaman ağıtsal yok oluşların ardında yalnız kalan kadınlar, anneler, kimi zaman asker-kaçakçı çatışmasında yetim kalan çocukların boynu bükük duruşları ve kimi zaman da ağaya(köy otoritesine) karşı gelenlerin köyden sürülüp geri gelmediğinin, çilekeş zamanların eş güdümlü yaşamışlıkların sancılarıydı köy hayatının seviyesiz oluşu…
Dünya nüfusuna bir birey daha katılırken Rojda gözlerini dünya açmıştı ve etrafında onlarca memnuniyet gülüşleri ardında hayata “varlığıyla merhaba” demişti… Bir saniye sonra insanın başına ne geleceğini Allah, insanlara bildirmemiştir. Sultan ebenin tiz sesiyle “Bekir… Gözün aydın… Nur topu bir kızın oldu!” derken, aralık soğukları banmış kapının eşiğinden içeriye fırladı ve hemen ölüm kadar korktuğu soruyu sordu:
“Gülsüm nasıl?”
“Eyi, eyidir, ikisi de eyidirler!”
Bekir, alabildiğince tüm bildiği ayetleri bir çırpıda okuyup Allaha hamdını sundu. Gözleri yağmur yağmur ıslanmıştı sevincinden. İçerde Gülsüm’üne bakıp bakıp “Geçmiş olsun kadınım…” deyivermişti.
Gülsüm, sancılı ve hasta olmasına rağmen:
“Beğim, kızımıza ne isim vermeyi düşünisen?”
“Canım gurbandır sana… Bana bir can vermişsen! İsim hakkı sana veriyim!”
“İmkânsız… Sonra köylü milleti ne der sana?”
Bir çocuğa isim verme hakkı burada ataerkil olarak erkeklerin elindedir bu kural ilk kez bozulacaktır; köylülerin diline düşmek de vardır fakat Bekir, bir kuralı bozmak istercesine gururlu hanımına baktı:
“Olsun… İsim hakkı doğurana ait olmalı… Bundan sonra böle biline…”
Gülsüm ana, belki ilk kez kadının adı, itibarı ve bir insan olduğunu öğrenmiş olacaktı! Gülsüm ana, Sevinerek belki özgürlüğünü(tüm kadınların) ilk kez duyumsayarak ele geçirmiş edasıyla, anlık da olsa “Rojda” olsun dedi. Rojda; anlamı gün verdiydi. Günler, hayatın içinde bazen böyle güzel şeyler de verebiliyordu.
…
Gülsüm ana, Rojda okula başlayacağı ilk günlerinde gözlerini hayata kapadı. Ve köyde okulun açılması bir yas havasıyla başlamış oluyordu. Rojda bir ömür boyu öksüz kalacaktı.
Bu durum İmam Şerif’in öfkesine neden olmuştu “İşte gördünüz! Okul, şeytanların cirit attığı yerdir! O yüzden Gülsüm baci öldi!” demekten kendini alamayıp İstanbul’da ailesini bırakıp bu ülkenin ücra bir köşesinde kalan köye, öğretmen olarak gelen Devrim’e de sataşmadan edememişti “Sen, öğretmen beğ, pılını pırtını al defol git buralardan!” deyivermişti
…
Önsüz:
Popüler kültür, 80li yıllar sonrası Türkiye’de hızlı bir değişim dönemi yaşanmıştır. Bu dönemdeki değişimle toplumsal yapı dejenereye uğramıştır. Sınıflaşma ortadan kalkmış gibi görünse de; sınıflaşma başka bir boyuta kendini göstermiştir. Hikaye 80li yıllar öncesinden geçmektedir Biri Bedreddin ağa, diğeri Din kamuflajını giymiş bir din adamı olan Şerif; tüm kirli düzen öğretileriyle halkı eğip bükmektedir…
Bu romanda aşkların /Devrim ile Aynur/ ölümle son bittiği, Devrim öğretmenin amansız mücadelesini ve köyde tüm evliliklerin –berdel, kan temizleme, görücü ve yaşıtsız evliliklerin kol gezdiği için intiharların yaşandığı bir coğrafyanın, kültürsüz kalmış insanlar üzerindeki hükmünü anlatmaktadır. Her şeye rağmen Devrim öğretmen, bunun üstesinden gelir fakat kendi ölümü de kaçınılmaz olmuştur. Geride, ağıt gibi duran aşklarını içinde saklayarak kalan üç kadın vardır, üçü de birbirinden habersiz birini çok sevmişlerdi; burada aşk dokunulmadan gözleriyle bakana ait kalmıştır.
Deman Ronahi / Devrim Öğretmen/ ROMAN
TÜR: Dram, suç, gerilim
SAYFA: tahmini, 355 sayfa
LOGLİNE: Çıkar ve kültürsüzlüğün egemen olduğu bir dünyada sıyrılmak çok zordur…
YORUMLAR
ilgiyle okudum.
okudum da ne oldu?
üzüldüm.
üzüldüm de ne oldu? Yapabileceğim bir şey var mı?
Yok.
Yazık bize. Yazık bize mi? Yuh! bize.
Kusursuz anlatımınızdan dolayı kutluyorum sizi.
Tebriklerim saygıyla...
DemAN
Değerli yorumunuz için çok sağolun efendim, teşekkürlerimle
Selam ve saygılarımla
Güzel bır hikaye, filmlestirilebilir güçlü karakterler bence hem kitap hem de film olmayı hakeden konu doluluğu.
Kutlarım
Saygılarımla
DemAN
Yazdıklarıma hep destek olan dost, size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.
Değerli görüşleriniz için her daim sağolun
sevgimdesiniz
sene bindozkuzyüzdoksan ,yer diyarbakır ilçe bismil ve benimle yaşanmış kısa metrajlı anımı aklıma getirdi .ve içim bir kez daha hırpalandı..teşekkürler deman dost...çok iyiydi...yüreğine selam olsun
DemAN
Çıkar ve kültürsüzlüğün egemen olduğu bir dünyada sıyrılmak çok zordur, 80 öncesi yaşanmış gerçek köylü-ağa hikayesidir
Teşekkürler