- 944 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Nasılsın? İyiyim../ 2_ (KİMLİĞİ HAZCEDİLMİŞ KADINLAR)
Canımızın burnumuzda olduğu anlarda nedense ilk önce hep Annemiz arar bizi mesela!
Ve doğal olarak "Nasılsın kızım?" diye sorar..
İşte en çok ta o zaman duygusallaşırız, çocuklaşırız çünkü, hangi yaşta olursak olalım annemizin çocuğuyuz;çocuk yönümüz ayaklanıverir bir anda!
Lakin, bizde bir anne isek daha da çok bastırırız kederlerimizi, yüreğimize.
Evlatlarımızın tırnağına taş değse yüreğimiz yandığından annemizin yüreğini yakmak istemeyiz Anneciğimizin ve içimizde ki binlerce kelimeyi susturmak için " İyiyim anne" deriz kısaca..
Aslında o an içimizde ne fırtınalar kopuyordur kim bilir .!
Şimdi farz edelim ki bir gün yine çok zayıf bir anımızda annemiz aradı ve her şeyi göze alıp yüreğimizin fırtınalarını annemize doğru estirdik.
Yani “ben çok iyiyim anneciğim” demek yerine
"Ah be anne! Diye başlayıp, şöyle devam ettik;
Şu adamın gece hayatından, kumarından, içkisinden ve en çok ta alkollü iken bana “hem de sebepsiz yere’ attığı dayaklardan o kadar bıktım ki, ölmek istiyorum!” desek mesela!
Annemizin ilk tepkisi şöyle olmaz mıydı?
“Aman Allah korusun kızım, o nasıl söz! Sende annesin, annene böyle bir şeyi nasıl söylersin?
Sakın bir daha ölmek kelimesini alma ağzına.
Sabredeceksin, zamanla ‘o da’ düzelecek”
”O da!”
Ne çok şey anlatıyor bu tek kelime değil mi?..
İnatla devam etsek mesela;
“Bak anne bildiğin gibi değil durumlar ve ben gerçekten dayanamıyorum
Hem artık korkularım yalnızca kendim için değil.
Sizin ‘sabret’ dediğiniz bu ruh hastası, alkolik adam çocuklarım için de büyük tehlike oluşturuyor.
Çocuklar bir gün babalarına karşı gelecek diye aklım çıkıyor ve her gece, sabaha kadar alkolik koca nöbeti tutuyorum!
Anne, ben çok yoruldum.!
Tamam, bunca yıldır çocuklar azda olsa belki alıştı bu durumlara ama yinede çocuklar büyüdükçe daha tehlikeli oldu babalarının içkili halleri ile uğraşmak.
Çünkü artık çocuklar birer yetişkin ve her şeyin daha çok farkındalar.
Babalarının yaptığı her hareket onlara daha çok batıyor; özellikle de bana onların önünde uyguladığı vahşi davranışlarına asla katlanamıyor lar .
Bu gün yaşadığımız bütün olumsuzlukların tek sorumlusu olarak gördükleri bu adama tahammülleri iyice azaldı.
En çokta beni haksız yere bu denli üzmesine öfkeleniyorlar ve işte o zaman babalarına karşı gelecekler diye ödüm kopuyor anne.
Hani siz bizi hep ’Baba’ya Ata’ya karşı gelmek Allah’a karşı gelmek kadar günahtır’ diye, diye büyüttünüz ya! İşte bende çocuklarım o günahı işlemesin diye hep babalarının nöbetini tutuyorum anne.
Yani anlayacağın hiç iyi değilim anne hatta çok ama çok mutsuzum”
“Bak kızım”
“Hayır, anne bakmayacağım, seni dinlemeyeceğim artık!
Çünkü sen, hiçbir şey bilmiyorsun.
Çünkü sen, sana asla el kaldırmayan ve seni hiçbir konuda asla incitmeyen bir adamla evli ydin.
Benim yaşadıklarımı sen asla bilemezsin!
Bu yüzden, bu konuda bana sakın akıl vermeye kalkma anne..
Anne, sen hiç ağzı leş gibi içki vs. kokan bir adamın yapışkan dudaklarını, dudaklarında ve bedeninde hissetmenin ne demek olduğunu bilir misiN!
Bilir misin kadınlığından nefret etmenin nasıl bir duygu olduğunu?
Peki, hiç ’kocam’ dediğin adam tarafından öldüresiye dövüldükten sonra tecavüze uğradın mı hiç?
Ya o tecavüzün üstüne
“Sen de kadın mısın? Gibi, gibi, gibi binlerce hakarete maruz kalıp!! Neyse anne………!
Peki, bütün bunları yaşarken, en başta yan odada uyuyan çocukların uyanmasın diye sonra da konu komşuya rezil olmamak için yalnızca kendi yüreğini dağladın mı hiç; sessiz çığlıkların la?
Gün ışırken kuş cıvıltıları ile uyanmak herkes için hoş ve romantik bir ayrıntıdır değil mi?,
Oysa o kuş cıvıltılar, gözünü bir an bile kırpmadığın uykusuz ve iğrenç bir gecenin sabahında; gelecek yeni bir ‘iğrenç gecenin’ başlangıcı, habercisi oldukları için nasıl bir cehennem çığlığıdır bilir misin sen?
Peki ya böyle iğrenç bir gecenin sabahında;
bunun asla son olmayacağını ve en geç bu günün, gecesinde aynı şeyleri bir kez daha yaşayacağını bilerek; duş ta bedenini dakikalarca temizlemeye çalıştığını ama ruhunun kanamalarını asla durduramamanın ne demek olduğunu?!
Ve, onca mutsuzluğa rağmen hiçbir şey olmamış gibi kendine çeki düzen verip çevrende ki herkese “iyiyim ve mutluyum” rolleri yapmanın ne demek olduğunu?
Toplum içerisinde özellikle aşağılanıp, hakarete uğradın mı sen hiç?
Peki, kocan seni kadın, erkek birçok kişi önünde aşağılarken o kadın, ya da o erkeklerin bin bir mana yüklü bakışlarında binlerce kez öldün mü sen anne?
Kocanın en yakın arkadaşları bile düşürül düğün duruma ‘güya üzülüp’ seni kanatları altına almak istediler mi hiç?
Sen hiç, bir tek erkek yüzünden bütün erkeklerden nefret ettin mi?
Hiçbir kan bağın olmayan tüm erkeklere sırf korunma içgüdüsü ile hep ağabey ya da kardeş diye hitap etmenin ne kadar yorucu, yıpratıcı ve aşağılık bir durum olduğunu bilir misin?
Ne olur ‘iyi olmaya çalış’ deme bana anne ben her gün binlerce kez ölüyorum görmüyor musun?
Bedenim de, ruhum da bana ait değil bu yüzden, bu bedeni gözümü kırpmadan yakıp,yok edebilirim ama ne yazık ki bunu da yapamıyorum çünkü ben bir Annenin evladıyım ve iki çocuğunda Annesi..
Ah o Annelik!!
Ben her an, her an ölmek isterken, yalnızca sizin için yaşamaya çalışıyorum anne
Oysa
Hıçkıra, hıçkıra hatta eşekler gibi anıra, anıra ağlamak istiyorum anne; yaşadıklarım ve yaşayamadıklarım için.
Böyle, koyversem kendimi ne olur aslında yani, hiç değilse şöyle ağız tadı ile ağlasam!?
Ama ağlamak aciz insanların işidir değil mi anne, yakışmaz bana değil mi?
Ben ağlarsam, yalnızken ağlamalıyım ve gözyaşlarım daima içime akmalı.
Peki neden?
Bu da yapı meselesi mi?
Hayır!
Sanırım bunda da iyi eğitildik tarafınızca değil mi anne!?..
Kol kırılır, yen içinde kalırmış ya?/Ne de çok şey bilirmiş atalarımız”
Peki, ruh ölünce beden den ne kalıyor geriye anne?
Veya hem beden ,hem de ruh nasıl ‘onca kez yerden yere vuruluyor ken’ hala insan kimliğinde, insan sıfatında ve hatta güzel bir insan olarak dolaşabiliyor dünya üzerinde!!
Anka Kuşu Efsanesinin kaynağı bu değil de, nedir ki?
Sen bana ‘sabret, düzelir’ diyerek yaşatmaya çalıştığın bu cehennemin, kapısına bile asla gelmedin anne.
Biz, babamın sana olan aşkı, sevgisi ve saygısına imrenerek büyüdük hep ve senin mutlu kahkahaların, ışıldayan gözlerinle uyandık her yeni güne..
Hayatı her yerde, hep öyle zan ettik biz oysa!
Ve hatta bütün evliliklerin, sizin evliliğiniz gibi mutlu olacağına inandık.
Çünkü bizleri hapsettiğiniz o ‘Altın Kafes’ içerisinde en yakın örneğimiz sizdiniz hep ve babamın o, çok övündüğü ‘altın kafes’ine özenerek ‘seçip’ aldığı birkaç mutlu çift!
Siz anne, siz bizleri altın kafeslerde, pamuklara, ipeklere sararak büyüttünüz evet ama henüz kanatlarımız palazlanmadan bilinmeyen, karanlık bir gökyüzüne saldınız ‘Uçma vaktin gelmiştir’ kararını da, kendiniz vererek..
Henüz kanatsız bir kuş iken salındığımız bu gökyüzünde
Düşe kalka uçmayı öğrendik karanlık semalarda
Ruhumuz dolaşsa da gökyüzünü boranda, karda
Tepe taklak oluruz, çapraz esen rüzgarlar da
Gücümüz asla yetmez efendilere /
İstesek de, kanat çırpamayız o canım ufuklarda
Özgürce havalansak da;
Uçuş mesafemiz hep o görünmez prangalarda.
(Devam Edecek)
YORUMLAR
Bir erkek olarak ahkam kesecek değilim, pedagog olarak annem ve ablamdan biliyorum, gözlemledim yıllarca. Hüzünl de olsa, şu kanıya vardım.
Kızlar zamanla ne çok benziyorlar annelerine. Kadınlık her zaman her yerde aynı. Kader değil buı elbette, kızların zamanla annelerine benzemeleri, aynı şeyleri yaşamaları. Toplumun yapısından, eğitiminden, inancından, ekonomisinden kaynaklanan yaşamlar bunlar. Maalesef.
Yazılarınız eğitici ve duru bir Türkçe ile yazılmış.
Tebriklerim saygıyla...
Annesi ölen bir arkadaşıma eşi şöyle demişti''annen de yok işte şimdi elimde kaldın'' arkadaşımın cevabı çok güzeldi''asıl sen kork annem de yok babam da üzülecekler diye kımıldayamıyodum şimdi görürsün'' biz onları üzmemek için bütün ömrü mutlu yaşamak zorunda ,görünmek zorunda olan insanlarız .Tebrikler güzeldi.