- 1383 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
10.MEKTUP
Bismillahirrahmanirrahim
“doğduğun günde, öleceğin günde, yeniden diriltileceğin günde sana selam olsun” Meryem süresi
Esselamu aleykum
Değerli kardeşim Ali ilk önce selam eder Allahtan senin için mağfiret ve hidayet dilerim
Nasılsın inşallah iyisindir. Tavsiye ettiğin kitapları sipariş verdim. Benden soracak olursan ben –iyi demek adet olmuş- iyiyim.
Kardeşim dünya gaileleri insanın rahat ve mutlu olmasına izin vermiyor. Dünya benim zindanım ben ölünce mutlak bir mutluluğa ulaşacağım.
Kardeşim Ankara’da buluştuğumuzda sana bahsettiğim kitabı bitirdim biraz bu kitaptan bahsetmek istiyorum kitabın adı “Amerika’nın soykırım tarihi” yazarı David E. STANNARD gelenek yayınlarından 2005 yılında çıkmış . Kitap Oxford yayınlarından 1992 yılında yayınlanmış. Okumanı şiddetle tavsiye ederim.
Değerli Kardeşim bu kitap Hristiyan batının nasıl bir zihin yapısına sahip olduğunun analizini yapıyor ve içerden bir bakış açısıyla anlatıyor.
Yazar 1492 yılına kadar cristof colombus un Amerika kıtasına çıkmadan önce Amerika nın nasıl bir yer olduğunu şöyle anlatıyor
İnkaların şehirleri orta Amerika şehirleriyle kıyaslandığında neredeyse süssüz kalıyordu. Masalsı cuzco şehri bile ilkin görünürdeki fevkalade sadeliğiyle haç şeklinde uzanan caddeleriyle, Andların sağanak yağmurlarını savuşturabilmeleri için eğimsiz kurulan çatılara sahip çoğunlukla tek katlı evleriyle göz kamaştırıyordu. İlk Avrupalılar buranın altınından başka olağan üstü temizliğinden de etkilenmişlerdi. Bu temizliği dağlardan gelerek bu inka başkentinin ortasından akan tertemiz ırmak ve çaylar temsil ediyordu. Şehre girmeden önce bu suların yukarı kesimlerindeki gölcükleriyle derecikleri cuzco sakinlerine banyo yaparak rahatlama imkanı sunuyor .
Değerli kardeşim yazar kitap ta İspanyollar gelmeden önceki medeniyeti anlatırken sık sık “göz kamaştırıcı” “eşsiz güzellikte” “masalsı” deyimlerine sık sık baş vurmaktadır. Hele kitapta bahsedilen tenochtitlan şehri en az 100 000 insanın yaşadığı, bir gölün üzerine kurulmuş muhteşem bir şehirdir. Şöyle diyor:
“…. Tenochtitlanın geri kalanı görkemli bahçelerle, botanik ağaç bahçeleri ve kuş hanelerle doluydu. Her yeri kaplayan sanat eserlerinin tasarım ve yapımı o kadar göz kamaştırıcıydı ki İspanyol işgalci cortesin avrupaya götürdüğü örnekleri gören alman üstad Albert dürer şöyle demişti. “hayatımda gönlüme bu kadar neşe veren başka bir şey görmedim.
Değerli Kardeşim aslını istersen yerlileri soykırıma uğratmak için İspanyolların- genelde tüm batılıların- haklı bir sebebi olmamakla birlikte yerliler çok dostane bir şekil de karşılamışlardı , gelecekteki katillerini. Colombus kitabın da yerlilerden şöyle bahsediyordu.
“ Bu adanın ve görüp görmediğim öteki bütün adaların sakinleri kadın erkek, hep anadan doğma çıplaklar, sadece bazı kadınlar bitki yaprakları ve ya bu amaçla yapılmış pamuktan ağlarla bir yerlerini kapatıyorlar. Demir çelik veya silahları yok. Ne de bunları kullanmayı biliyorlar çünkü boylu poslu olmalarına rağmen oldukça ürkekler. …. Bunlar öyle samimi ve cömertler ki kimse görmeden inanamaz. Sahip oldukları herhangi bir şeyi onlardan isterseniz asla hayır demezler bilakis kendileri insanı paylaşmaya davet ederler. Kalplerini verircesine sevgi gösterirler ve değerli değersiz kendilerine verilen herhangi bir şeyden ne kadar küçük olursa olsun bundan çok hoşnut olurlar.”
Değerli kardeşim yazar Amerika kıtasında ne kadar yerli yaşadığı konusunda şöyle diyor. Az sonra söyleyecekleri torun Adolf un ceddine rahmet okutacak cinsten. Aynı kaynaktan beslenen bu insanlar tarihin hiçbir döneminde başı dik olarak yürüyemeyeceklerdir. İster ispanyol olsun ister İngiliz ister alman hepsinin anlında ve toplum vicdanında bir soykırım suçuyla yaşayacaklardır. Şöyle diyor yazar.
“ herşey İngiliz salgınlarıyla başlayıp kılıç ve tüfekle bitmiş ve büyük dağılma denilen olayla bölgenin tamamında zirveye ulaşmıştı…. New Hampshire ve vermonttaki abenaki halkının nüfusu 12 000 di elli yıldan daha az sürede hayatta kalanların sayısı yaklaşık 250 kişi yok etme oranı %98 bu bölgeden alınacak diğer örnekler aynı hüzünlü hikayeyi anlatır mahicanların %92 si mohawkların % 75 i doğu abenakilerin %78i maliisetlerin %67 si yok edilmişti” şöyle devam ediyor yazar “son olarak bu kitabın konusunu oluşturan sayıları 100 000 000 (yazıyla yüz milyon)u bulan birçok Amerikan Kızılderili halkının toptan diğerlerinin ise tamamına yakının imhası.”
Değerli Kardeşim Bu soykırım torun Adolf un ki kadar sistematik ve insanı birkaç dakikada öldüren gaz odaları veya efenol enjekte etmek gibi “gelişmiş modern” yöntemler henüz icat edilmediği için şöyle yapılıyordu “her yaştan ve cinsten yakalayabildikleri bütün Kızılderilileri bu çukurlara atıyorlardı…. Hamile ve lohusa kadınlar çocuklar ihtiyarlar çukurlar doluncaya kadar kazıklara saplanıyordu geri kalanları da mızraklar ve hançerlerle öldürdüler ve savaş köpeklerine attılar”
“İspanyolların hiçbir tahrik olmaksızın sırf zevk için erkek kadın demeden Kızılderililerin burunlarını ellerini ve kulaklarını kestiklerini kendi gözlerimle gördüm…. Benzer şekilde emniyette olacaklarına dair vaatlerle kabile reislerini ve önde gelen yöneticileri nasıl çağırdıklarını da gördüm. Bunlar barışseverlikle geldikleri zaman esir alınarak YAKILIYORLARDI”
Değerli Kardeşim Hristiyan batının insanlığa duyduğu kin ve nefret aslında bozuk ve batıl dinlerinin bir sonucu. İslam’ın zahitlik anlayışı dünyaya meyletmemek ve insanlığa karşı merhamet duymak olarak özetlenirse Hristiyanlar dünyaya meyletmemek bir yana daha da ileri gidip kendilerine zulmetmek ve hatta kendine karşı kin ve nefret duymak olarak ortaya çıkmaktadır. Şöyle diyor yazar kitabında:
“Ammonius [cinsel istek duyduğu]her defasında bedenini kızgın bir demirle yakardı. Pachon ise teslim olmaktansa ölmeyi yeğleyerek bir sırtlan inine kapandı ve cinsel organına bir mısır yılanı koydu. Evagrius buz gibi kuyuda çok geceler geçirdi. Philoromous ise demir giyerdi. Münzevilerden biri bir gece çölde kaybolmuş bir kadını misafir etti. Işığını bütün gece hiç söndürmeyerek kendisine sürekli ebedi cezayı hatırlatmak için parmaklarını yaktı. Çok güzel kadının hatırasını içinden atamayan bir keşiş o kadının öldüğünü duyunca gidip cüppesini onun çürümüş bedenine sürdü ve güzelliğine dair kafasından atamadığı düşüncelerle savaşabilmek için o kokuyla yaşadı.”
Yazar şöyle devam ediyor
“on dördüncü yüzyılda bir kış gecesi zahit bir keşiş:
Hücresine kapanarak çırıl çıplak soyundu… ve üzerinde sivri demirler bulunan kırbacını alarak vücuduna , kol ve bacaklarına vurdu;ta ki hacamat yapılan birinden akar gibi kanı akana kadar. Kırbacın üzerindeki demirlerden biri çengel gibi kıvrılmıştı ve etin neresine değse orayı koparıyordu. Keşiş kendisine öyle sert vuruyorduki kırbaç üç parçaya ayrıldı demirler uçarak duvara çarptı. Keşiş orada öylece durarak kendisine baktı Öyle kötü bir görüntüydü ki gözlerinin önüne sevgili İsa (a.s.) korkunç bir şekilde dövülüşünün görüntüleri geldi Kendisine hiç acımadan acıyla ağlamaya başladı.O buz gibi havada kanlar içerisinde diz çökerek Tanrıya onun müşfik gözlerinin önünde kendisini günahlarından arındırması için yalvardı.”
Değerli kardeşim psikopatlık derecesinde kendisinden nefret edip acı çektiren bu düşünce insanlığa karşı en ufak bir sevgi duyması beklenemez. Tam 2000 yıl insanlığın büyük kısmına yön veren bu tahrif edilmiş dinin kaynağının bir tanrı olduğuna inanmak pek güç. Ancak hemen hemen bütün katliamların arkasında bu düşüncenin yattığını şöyle anlatıyor yazar:
“Bütün katiller hristiyandı…. Nazi sistemi bir fikir hareketinin sonucuydu ve katı bir mantığı izliyordu; bu sistem kendiliğinden ortaya çıkmamıştır, onun kökleri derinlerde, kendisini haber veren, hazırlayan ve olgunlaştıran bir gelenekte yatmaktadır. Bu geleneği Hristiyan medeni Avrupanın geçmişinden ayırmak mümkün değildir.”
Değerli Kardeşim sözlerime son verirken bu gün “ medeni” olarak övünen ve yeryüzüne insan hakları havarisi kesilenlerin aslında en ufak insani bir duyguya sahip olmadıkları ve hiçbir hareketinin insanlığa ve özellikle Müslümanların faydasına ve yararına olamayacağını anladım. Nerede ve nasıl olursa olsun Hristiyanların tamamı en ufak bir insani his taşımamakta olduklarını her yaptıkları savaşta (Irakta 2 milyon Vietnam’da yüzbinleri) katlederek ortaya koymuşlardır.ve bu tahrif edilmiş dinin hiçbir insanı olumlu ve güzel bir hayat yaşatacağına inanmak pek güçtür.
Sözlerime burada nokta koyarken beni Müslüman olarak doğduran ve yaşatan ve inşallah rabbime hamd eder Müslüman olarak canımı almasını yüce Allahtan niyaz ederim
Selam ve dua ile
Yaylacık/Nilüfer/Bursa
21/11/2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.