- 720 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Bana ne ya !
Gelen ağa, giden paşa.
Bana dokunma da bin yaşa.
Yurttaş Abuzettin’in hayat felsefesi:
“Bana ne ya!
Sorunlara çözüm üretmek, analiz etmek bana mı kaldı.
Altı üstü kuru bir canım var, hangi birine koşturayım. Ben bu yaşıma kadar kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadım.
Bu yaştan sonra süvari olup at mı koşturayım, cengaver olup kılıç mı kuşanayım, yoksa koç olup kuyruk mu sallayayım.” diyerek ilahilerle avunur gider.
Ülke ve toplum sorunları, ya da gündem kendisini ırgalamaz.
Vasat yaşamaya alıştığından, hayatta bir beklentisi olmaz.
Sorumluluk almaz, rahatsızlık duymaz.
Kültür sıfır, bilgi sıfır, bilinci sıfır.
Tipik kör zihniyet.
Beynini sandığa kilitleyip, kendisini Allah’ın korumasına bırakmış. Kaderci anlayış; “alnımıza yazılıysa olur, Allah herkesin rızkını verir, Allah büyüktür, o her şeyi görür ve gerekeni yapar. Ben kimim ki!
Ben kumsalda bir çakıl taşı, koca ormanda bir dızlak ağaç, ya da koca denizde bir damla. Bana mı kalacak dünya.
Bana ne ya!”
Tek marifeti; değişimin ve dönüşümün dinamiklerine ayak diretmek ve düşüncenin de evrimleşmesinden habersiz yaşayıp gitmek.
Bu da yetmiyormuş gibi; bir de inandırdıklarını kendilerine benzetmeye çalışırlar.
Etliye sütlüye karışmamayı efendilik veya olgunluk havasına sokarlar, iç dünyalarında mutlu ve huzurlu olduklarını sanırlar.
Gencini konuştursan; apolitik tavırlarıyla; “ben daha hayatımın baharındayım, biraz yaşamın tadını çıkarayım. Nasılsa iş hayatına atılınca, evlenip barklanınca sorumluluk yükleneceğim. Bir de bu yaşta, devletin/milletin sorunlarıyla mı uğraşacağım” der.
Yaşlısını konuştursan;“biz yorulduk, unu eleyip eleği asmışız artık o bayrağı genç koşucular taşısın” der kenara çekilir. Halbuki tavşan boku gibidir geçmişi ve bunun da farkındadır.
Hastalıklı beyni bakar kördür.
Gözünün önünde cereyan eden hainlikleri, cinayetleri, yalanları, bunca alçaklıkları görmezden gelir.
Kapitalistin vahşetine göz yummak faşizmi desteklemekten başka nedir.
İnsanın hak ettiği değeri, samimiyeti, saygıyı/sevgiyi kaybetmiş anlamsız canlılar topluluğu olduk.
Bir de popüler kültürün doğurduğu ve zıvanadan çıkardığı zevat var ki, kollarından tutup uzayın boşluğuna fırlatası geliyor insanın.
Anlamak yok, inanmak var.
Dinlemek yok, konuşmak var.
İrdelemek yok, saldırmak var.
Kalıbı bozulmuş bir toplum.
İnsanımızın bu aymaz duruma düşmesinde dış güçlerden çok içimizdeki hainlerin payı var.
Amaçlar biliniyor aslında, sonuçlar da ortada.
12 Eylül 1980 in ardından nicelerimiz ideallerini yitirmiş, hayal kırıklığına uğramış, işkence görmüş, arkadaşlarını çatışmada kaybetmiş, hücre hapsinde tüketilmiş, kaybolmuş, gözü gibi koruduğu kitapları yakılmış, itilmiş/ kakılmış, sakat kalmış.
2000 li yıllara; kapitalist düzenin çarkları arasında daha rahat sömürülebilecek, ezilebilecek bozuk/aciz/sinmiş/pısırıklaştırılmış biraz da bana neci ve tufeyli bir nesil hazırlandı.
Bizi kendi silahımızla vurdular.
Saptırılmış din dayatmalarıyla zehirleyerek, kalitesiz eğitim vererek, abuk sabuk televizyon dizileri izleterek, bolca bocuk cinsellik ve şikeli futbol empoze ederek, miskinleştirici/uyuşturucu müzikler dinleterek ve konuşanın/yazanın kafasını ezerek susturdular.
Zarar gelir düşüncesiyle aileler evlerinde siyaset konuş/tur/madı. Çocuklarını politikadan ve siyasetten uzaklaştırdı. “Aman ha oğlum/kızım bizi devletle /polisle karşı karşıya getirmeyin, uzak durun devletin işlerinden” dediler. Ebeveynler bile siyasi görüşlerini arkadaşlarından, komşularından gizlediler.
Sonuç:
--okumayan, irdelemeyen, sorgulamayan,
--radikal ve sığ düşünceli
--dengesiz/güvensiz yapıya sahip, çabuk etki altına giren,
--duyarsız, şuursuz, saldırgan, birbirine düşman,
--köklerine yanlış bağlanan,
--ortak bilinci olmayan, paylaşmayan,
--iki göz-iki kulaklı ama heterojen kafalı,
--balık hafızalı bir toplum yarattılar.
Dejenere olmuş, teslim olmuş, kafesinde kokuşmuş et parçası bekleyen pörsümüş, sirk aslanlarından oluşmuş bir insan topluluğuna dönüştük.
Hâlbuki insan; kaynağından fışkıran ve yatağını bulmaya çalışan bir akarsu gibi azimli, hevesli ve coşkulu olduğunda insandır.
İnsan dediğin; konuşması gerektiği yerde konuşmalıdır. Sustuğu zaman düşündürmelidir.
İnsan dediğin; insanlık onuruna yakışır şekilde bedeniyle, düşüncesiyle, yüreğiyle doğumdan ölüme kadar eylem ve üretim içinde olmalıdır.
Yaratılış durağan değil, sürekli değişim, gelişim içindedir. Hiçbir şeyin tekrarı yoktur, var olduğu iddia edilen benzerliktir.
Zaman şeridinde, olduğumuz yerde çakılı kalma veya geriye dönme şansımız yoktur.
İnsan dediğin dinamizmin bilincinde olmak zorundadır. Kendisini, çevresini, dünyasını düşünmek zorundadır.
İnsan değişime ayak uydurmak için bilmek zorundadır. Yani bilimin yakasına yapışmak zorundadır.
İnandım demekle kurtulamaz insan, tembellik etmiş, beleşçilik yapmış olur. Sanıyorum bizim, düşünce ve sosyal yapımız bu yüzden çağın gerilerinde kalıyor ve sürekli nal topluyoruz.
*Müsadenizle*
YORUMLAR
Ne kadar güzel dolu, dolu duyalırğı, harikulade mesajları olan bir çalışma bu sayın özdemir. Hoş sizin bütün çalışmalarınız, yansıttıklrınızın hepsi de çok özlü, çok anlamlıdır, tüm bireylere fişek gibi mesajlar verir.
Ah değerli dost "anlayan kim demiyeceğim" herşeyi, yansıttıklarımızın hepsini anlıyorlar aslında. Ama bir korku belasının tutsağı olmuşlar, sanki düzeyli, korkusuz, özgür yaşama ve düşünmeye bir faydası olacakmış gibi. Oysa bu güzelliklerin hepsini tamamen kaybetmek üzer bu toplum. Bu zillet dolu uyuşukluğun, umarsızlığın, "bir lokma, bir hırkay"a tutsaklığın, vahşi kapitalizmin çarkları arasında ezilmelerin sonu nereye varacak? Böylesi rezzil bir ataletin tutsaklığında, özgür bir toplum çıkarmı ortaya? Çıkmaz! değerli dost.. çıkmaz!....
Bu ülkenin CUMHURİYET nimetlerinden yararlanarak ikbal ve makam sahibi olan aydınları vardır... hem de azımsanmayacaka sayıda. Hani nerede Bunlar? Köşe bucak saklanmak belki bir anlarını ve günlerini kurtarır; ya sonrası?... Arkadan gelen çocukları, torunları. koca bir toplumun bütünü hüsran ve acılar içersinde kalacaklar. Gelecek günlerin çok daha kötü, kaygı vermenin de ötesinde kahredici acılarla dolu olacağını nasıl görmezler!...
Cesur, inançlı, Cumhuriyete ve Türk devrimine değer veren insanların öne çıkmaları gerekir. Toplumumuzun büyük br kesimi bunun beklentisi içindedir. Herkes biribirine bakıyor, ortamı kontrol ediyor, omuz omuza vermek istiyor aslında; ama bir ışık, bir kıvılcım, iki adım öne çıkan cesur ve aydın insanların varlığını görüp, onlara katılmak, sarılmak istiyor. Ama yok... bu hareket, bu öne çıkış, bu önderlik yok. Bizim toplumumuz, lider toplumudur dostum; önde gidenin arkasında yürür, liderin yönünü ve yolun takip eder. Bu yok... Bu sağlanamıyor.... Sende yazında esaslıca vurgulayıp defaatle belirtmişsin bu gerçeği, bu yoksunluğu.
Senin bu harikulade anlamlı ve güzel yazına ne adar çok ve özlü yazılsa azdır. Umarım duyarlı insanlarımız gereken mesajları almış olsular.
Esenlik ve mutluluk dileklerimle kutlayıp selamlıyorum sizi değerli dost Müsade Özdemir.
Kemal Polat
Her satırına eyvallah, tamamen ülkemin gerçekleriydi, duyarlılığınızı kutlarım.
Keşke insanlar kalemini kaldırsa aşkın üzerinden, memleket meselelerine yönelse, dürtse insanları böyle, uyanın dese.
Ama maalesef eline kalem alan popüler konulara yöneliyor, daha çok okunmak, yorum almak ve egosunu tatmin etmek için.