BAYRAMALİ-4
Belediye başkanı insafsızın önde gideni, merhametsiz, alçağın teki, dönek biridir.
Bazı âlimler ona “yelloz” diyorlar. Türk Dik Kurumu’nun sözlüğüne göre anlamı: Ahlaksız, hafifmeşrep, şıllık demek. Fakat yanında bir not var parantez içinde “kadın” lar için bir kavram olduğu belirtiliyor.
Belediye başkanımız kadın değil ki?
Zaten aday olamıyormuş da hanımının genel başkan yardımcısının eşine gönderdiği yün çorapların, kadının idrar yollarındaki hastalığı tedavide faydalı olduğuna kanaat getirmesi neticesinde aday olup seçildi.
Aklımıza en son gelen aday bile değildi aslında, fakat mukadderat işte.
Şimdi genel başkan yarımcımızın eşinin idrar yolları sayesinde "başkan" olan bu deyyus, bu kibir hastası topalak ilçemizin en değerli insanına, gerektiğinde bilim adamı, gerektiğinde "gizli istikbarat" elemanı, gerektiğinde imam ve gassal ve hatta gerektiğinde kertenkele olan, yani memleket için her türlü halt olabilen ağabeyimiz "Bayramali" bey’e emir mi veriyor?
Ya Rab! Bu da mı gelecekti başımıza?
Bari emir veriyorsun, doğru dürüst emir ver.
Ülke bütünlüğü için canını dişine takmış, kanal tedavisi olmuş, bu uğurda Oltu taşı tespihini kaçarken düşürüp kaybetmiş bir insana, milli bir kahramana, iki bin yıllık "alsaçlılar" ekibinin üyesi Bayramali ağabeyimize ilçedeki bütün Arnavut kaldırımından mevcut cadde ve sokaklardaki taşları saydırıp, ölçtürmek ne demek be densiz?
Koca ilçenin bütün caddeleri ( sadece iki küçük caddesi var) ve sokakları kaldırım taşları ile döşeli olduğunu bilmez mi başkan?
Neymiş efendim “ bütün alanda kullanılan taş sayısının tespiti ve her bir metrekareye düşen taş sayısının hesaplanması neticesinde bütün ilçeye düşen kaldırım taşı yekûn sayısının ilçedeki cadde ve sokakların uzunluğuna bölünmesi neticesinde elde edilecek rakamın birim başı fiyat ile çarpılması neticesinde her bir santime düşen döşeme maliyetlerinin tespiti işi” belediyemiz açısından çok fevkalade ehemmiyet arz etmektedir. Akabinde kahkahalar patlıyor başkanın ağzında peş peşe.
“Başkan” dedim, direkt yüzüne hem de, ondan korkmadığımı bilir, rahat konuşurum yüzüne, ağzıma geleni söylerim. Başkan olduğunun ikinci senesiydi karşıma aldım söyledim. Evet, “başkan “ dedim, “Bak bu Bayramali ağabey değerli bir şahsiyet, eğer ona bir sıkıntı verirsen bu koltukta bir gün duramazsın.
Başını öne eğdi, mahcup mahzun kısık sesle “ haklısın iki yıldır çalışmayı bitiremedi, bir sokağı bitirince sayıyı yazdığı kâğıdı kaybediyor, sayıyı unutuyor ve baştan başlamak zorunda kalıyor, başka bir formül bulmalı en kısa zamanda” diye söylendi.
Başkan olacak adam telkinlerim neticesinde değerli şahsiyeti o görevden alıp belediye binasında yapılacak mescidin inşa ve düzenlenmesi görevine getirdi. Bayramali bey kısa zamanda eski arşiv odasını boyattı, elektrik tesisatı yeniledi ve içerisini döşeyip, muhteşem bir mini cami yapıverdi. Kıble tarafına yeşil bir ok işareti de çakıp, duvardaki askılığa rengârenk fesler ve tespihler asınca mescit tamamlanmış oldu.
Tekmil eser mescidin bir tek eksiği kaldı; namaz kılan cemaat. Onu da muhafazakâr partimizden ilçe başkanı seçilen başkanımızın ilk namazı edası ile abdestli abdestsiz belediye memurları çözüverdi. Artık mescit, vakit namazlarında başkanın mukaddes mekânı kullanacağı muhtemel saatlerde memurlar tarafından hınca hınç dolduruluyor hatta bazı imana yeni gelen memur taifesi nafile namazları da burada eda ediyordu. Arka tarafta bir perde ile ayrılan ve kapısının üzerinde “hanımlar içindir” yazılan tarafın da müdavimleri çoğalmıştı.
Aradan iki yıla yakın bir zaman geçtiğinde ilk zamanlardaki heyecan ve iştiyak bir nebze azalsa da yeni alınan partili gençlerin ve sonradan işini kaybetme, azar işitme, tenzili rütbe endişesiyle acilen imana gelen elemanların hevesi kaçıp mescide uğramayan tekaüdü yaklaşanların yerine ikame edilmesiyle mescit ara sıra dışarıda namazını bitirip çıkanların yerini bekleyenleriyle hala tuvaletten sonra en çok girilen mekânıydı belediyenin.
Yaptığı iş ile ne kadar övünse yeriydi Bayramali ağabey. Bu sebeple bizzat başkan kırtasiyeden ucuz bir plaket alıp üzerine emekli öğretmen Ali İhsan hocaya “ yaptığı hizmetlerden dolayı” ibaresi ile ismini yazıp, kısacık törenle ağabey’i onurlandırdı.
İlçede yapılan hayır da şer de kısa zamanda duyulur. Gizli saklı kalmaz asla. Bu ilçenin böyle bir hususiyeti var eskiden beri. Kim ne gizli iş yaparsa yapsın en fazla bir sene sonra ilçenin tekaütlerinin müdavimi olduğu kahvehanelerden başlayıp bir anda her mekânda “aman kimse duymasın” tembihleri ile muhabbetlerin can alıcı kısmını oluştururdu bu sırlar.
Bayramali ağabey’in bizzat elleriyle işaret ederek ve kıbleyi gösteren yeşil oku elleriyle köşeye çizerek ortaya çıkan mescit ilçedeki bütün avare ve tekaütlerin “biz de adamı zır manyak bilirdik,bak gördün ,bizi nasıl da mahcup etti” diyerek konuşturmaya başladı.
Duyan mescitte iki rekât olsun alnını secdeye koymak için belediye binasına geliyor, mekânı görünce namaz esnasında gözleri köşelerde dolanıp içlerinden “maşallah” diyerek ibadet ediyordu. Başkan da yaklaşan seçimlerde hem adaylığının hem de oylarının garanti altına alındığını hissedip değerli ağabey’e kaldırımla alakalı vazifeler vermek yerine “kafana esince gel, esmeyince gelme “ demiş, bir nevi “azat” etmişti, sağolsun.
Bazı mahalle toplantılarında başkana mescitle alakalı sorular sorulunca memnuniyetten ağzı ensesine kadar genişleyen başkan “Bayramali bey ısrar etmiş de olmuş” veya “ Bayramali bey bizzat elleriyle boyamış” gibi ilçe efsaneleri kokan sorularla karşılaşınca hiddetlenip önce Bayramali ağabey’i köşeye çekmiş “ Lan puşt, kendi reklamını mı yapıyorsun? Boyayı da , o yeşil ok’u da başkan yaptı diyeceksin yoksa…”
Yoksa’dan sonraki kısmı duymak istemezsiniz emin olun. Duyanlar zaten boy abdesti almak zorunda kalmıştı. Siz bu konuda ısrar etmeyin, lütfen.
Ben ağabey’e sordum “başkan kulağına ne dedi ki sen altına… sen altısına kadar şey olsun? “
Ağabey “ Anam avradum olsun yarisini anladum yarisini anlamadum. Yani yarisini biliyirum da ebir yarisinun nasil olacağini benda merak ediyirum” dedi.
Nihayet yapılan toplantılarda önce Bayramali bey mescidin inşasına muhaliflerin baskı ve şikayetlerine rağmen başkanın kararlı tutumuyla nasıl yapıldığını, boyasının bizzat değerli, şahsiyetli, imanlı başkan tarafından yapıldığını, yeşil yağlı boya kıble okunun başkan tarafından yapılışının uzun hikayesini ve bütün bunları yaparken başkanın abdestsiz fırçaya ve kamışlara dokunmadığını anlatıyordu. Akabinde başkan kürsüye çıkıyor, vakıanın oluşunu tekrar baştan alıp meraklı ve yalaka gözlerle dinleyen vatandaşa anlatıyor, anlatırken bazen duygulanıp gözyaşlarını gizlemeye çalışıyor fakat boğazı düğümlendiğinden kelimeleri bir türlü dudaklarından dışarıya fırlatamıyordu.
Bayramali bey de başkanın bu durumunu hayretle izliyor fakat ikbal ve istikbal kaygıları dilini ısırıp kendini koyuvermesini engelliyordu.
Başkan, Bayramali Bey, vatandaş, ilçe müftüsü Hacı Salih Kıtım ve bendeniz bu durumdan gayet memnun ve bahtiyar hayatımıza devam edip belediyenin imkânlarından azami ölçüde millet yararına faydalanıp, ihalelerde başkanımızın kardeşini gizli ortak alarak devam ediyorduk.
Bir mahalle toplantısında konuşma sırasında coşkuyu fazla kaçıran Bayramali ağabey “Başkanda iki okka ta… Var “ deyince , önce koltukları kabaran ( niye koltukları kabardı hala anlayabilmiş değilim) başkan hemen muhafazakar bir partiden seçildiğini anımsayıp “Bayramali bey edebinle konuş, ne demek iki okka t…” fırçasını atmıştı milletin içinde mescidin mimarı Bayramali bey’e.
Bayramali bey de “ Başkanum ya oni herkes sölerken bişey olmayi. Belediyede çalışan karisi, kurisi,kizi,oğlani ağzina aliyi,konuşiyi, ben dedum mi kabahat oliyi” diyerek kendini savunmuş fakat yaklaşan seçimler dolayısıyla elim siyasi kazalardan uzak durmak isteyen başkan “itiraz yok!” diyerek son sözü söylemişti.
Kürsüden indikten sonra başkan Bayramali’yi kolundan çekip “ yahu aslında haklısın kardeşim, tamam benim hanım bile ağzından düşürmez de milletin içinde… Alenen… Olmaz ya hu!” diyerek ağabeyimizin gönlünü almıştı.
Seçim zamanına altı ay vardı. Altı ay aday olacaklar için yumurta kapıya dayanma zamanlarıydı ve başkan yumurtayı kırmadan almak istiyordu.
Fakat…
Ah o Bayramali ağabey’in yeğeni Turgut olacak it yok mu?
Başımızı yakan o fırlama oldu.
Bir gün dayısının peşine takılıp belediyeye gelmiş. O gün de il müftüsü, partimizin il başkanı, bölge denetim başkanımız ve kalabalık bir partili gurup başkanımızı ziyarete gelmişlerdi.
O sırada öğle ezanı okununca ilçe müftüsü, kısa şişko il müftümüze “Hocam bize bir imamlık yapınız da ahrette işlerimiz kolaylaşsın” vecizesi ile yalakalık yapınca müftü bey de kıramamış namaza kalkmışlardı.
Bayramali’nin yeğeni de cemaate iştirak etmiş, namazı belediyemizin şöhreti yedi bölgeye ulaşan mescidinde eda etmişler tam tesbihat yapılacağı sırada Turgut deyyusu Bayramali ağabeye yüksek sesle “ Dayı yaa…bizim evde denize dönüp namaz kılıyoruz da burada neden dağlara dönüp kılıyoruz ?” diye sorunca il müftüsü mihrapta kıpkırmızı tosbağa gibi kesilmiş,millet eliyle “kuzeyyyy…güneyyyyy” diyerek hesaplamaya başlamış neticede belediye mescidine göre namaza duranların yüzlerinin değil g..lerinin kıbleye dönük olduğu anlaşılmıştı.
Bu mescitte namaz kılan onlarca insan iki buçuk yıldır küfelerini kıbleye çevirip namaza duruyorlarmış.
Yaşayanlar müftülüğün açıklamasına göre “kaza” yapacaklardı.
Cemaatten iki buçuk yıl içerisinde Hakk’ın rahmetine kavuşanlar ise, Hakk’ın rahmetine kavuşamamış olacaktı mecburen.
İşte biz o yıldan sonra ilçeye gidemedik.
Başkan yani eski başkan yedi sekiz ay hastanede yattı, kırıkları tam iyileşmeden bir gece hastaneden kaçıp gitmiş.
Nerde olduğunu hala bilen yok.
Bir ara Libya’da, Kaddafi’nin yanında göründüğü söylendiyse de kesin olarak nerede olduğu hala bilinmiyor.
Bayramali ağabey mi?
Ha o başkan oldu ilçeye.
Hacca gitti ve yeminle geri geldi.
Gelemez diyen Turgut bahsi kaybetti.
İlçe müftüsü doğuya tayin oldu. Bir köy camiinde görev yapıyor.
Ben de bekliyorum.
Ne yapıyım?