- 660 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Dörtlü
Bir Cuma sabahı, Rosalind Barnes kapımı tıklatmadan açtı ve içeri girdi:
“Sizden yaylı çalgılar dörtlüsü için bir partisyon yazmanızı istiyorum. Ama benim viyolonsel partim ön planda olsun lütfen.”
Sonra başka bir eklemeden çıkıp gitti. Elimde gofretimle kalakaldım.
Rosalind Barnes’ın kim olduğunu biliyordum. Konservatuar koridorlarında ve toplantı salonlarında adı sıkça geçen bir lisansüstü öğrenciydi. Onu alabilmek için Berklee Koleji ile epey çekişmiştik. Bir konser performansçısı gereken özelliklerin üçünü de taşıyordu: Doğuştan yetenekliydi, çalışkandı ve hırslıydı. Ofisimi ziyaretinden sonra farkettim ki Rosalind’in iki tane daha anılmaya değer özelliği vardı: Benmerkezciydi ve çirkindi.
Öğle yemeğinde fakültedeki tek arkadaşım Joseph Hallman’a sabahki ziyaretten söz ettim.
“Onun daha önce de benzer şeyler yaptığını duymuştum. “dedi. “Gerek öğrencilerden, gerekse hocalardan kendisine yardım etmelerini istiyormuş. Genelde çeşitli eşlikçiler bulma ya da belirli teknikleri öğrenme peşindeymiş. İlk defa beste siparişini verdiğini duyuyorum.”
“Beni nereden buldu ki?”
Sorum gayet yerindeydi. Kompozisyon bölümüne yeni gelmiştim. Diğer isim yapmış hocaların yanında adım pek anılmıyordu. Gelecek vaat edip etmediğimi kendim bile söyleyemiyordum.
“Kütüphaneyi iyice bir elden geçirmiş olmalı. Büyük olasılıkla senin Kadavranın Rüyası’na denk gemiştir. Güzel eserdi.”
“Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?”
Joseph’ın bestemi ismiyle hatırlaması beni çok mutlu etmişti. O ana kadar eserlerimin kimsenin ilgisini çektiğini düşünmemiştim. Yemek boyunca, benim ona taktığım isimle Ugly Kid Joe bir şeyler daha söyledi ama açıkçası mutluluktan ne dediğine pek odaklanamadım.
...
Yaylı çalgılar dörtlüsü bir haftadır bestelediğim Ebony üzerinde çalışıyorlardı. Beni hiç bir seansa almamışlar, eser üzerinde yetkinlikleri ilan etmedikçe duymamı istememişlerdi. Normalde yanlarında olmalı, besteci olarak hangi bölümde onlardan ne beklediğimi ifade etmeliydim ama Rosalind benim gibi düşünmüyordu. Sonunda bir gün, ikinci keman Roorin kapımı çaldı ve beni dördüncü oditoryumdaki ’galaya’ davet etti. Gittiğimde tek dinleyicinin ben olduğumu gördüm.
Benim notalarımı Rosalind’in yorumuyla çaldılar. İtiraf etmek gerekirse ilkin kafamda canlandırdığım, sonra bilgisayara çaldırdığımdan çok daha güzeldi. Eser bittiğinde bir dinleyici coşkunluğuyla dörtlüyü alkışladım.
Rosalind ayağa kalkarken:
“Partisyon çok etkileyiciydi.” dedi. “Konser salonlarında büyük sükse yapacak.”
İçgüdüsel bir şekilde:
“Sanmıyorum.” yanıt verdim.
“Niye öyle diyorsunuz? Siz, kendi eserinizi başarılı bulmuyor musunuz?”
“Başarıyla ilgisi yok. Sadece sizin bir daha çalmanızı istemiyorum. Yine de bugüne kadar gösterdiğiniz çaba için teşekkür ederim.”
Şaşkınlıktan hiç biri cevap veremedi. Onlar kendilerine gelene kadar ben notaların önlerinden alıp koltuğumun altına sıkıştırmış ve salondan ayrılmıştım. Daha sonraları onları ve araya sokmaya çalıştıkları herkesin konuyu görüşme talebini reddettim.
Ebony gün ışığını elbette görecekti ama başkalarının elinde. Eserimin o çirkin kızın kucağında ses bulmasına dayanamazdım. Keyif benim değil miydi?
YORUMLAR
Çok yaratıcı bir hikaye okudum,tebrikler ve de Benmerkezciliği çirkinliğinden daha da çirkin.Sanki daha çok bu yüzden elinden alınmış gibi hissettim..
İlhan Kemal
Okunamaniz, begenmeniz ve bunu ifade etmeniz beni cok mutlu etti. Saygilarimla.
En çok sevdiğim bu dörtlüde...Keman ve çello...Diğer ikisini de seviyorum . Ama keman benim için vazgeçilmezlerden biri...Orkestranın temeli...iyi ki besteyi keyfine göre vermiş...
Çok güzel keyifli bir yazı...Tebrikler
Sevgilerimle....
İlhan Kemal
canandemirel
İlhan Kemal
canandemirel
İlhan Kemal
canandemirel
İlhan Kemal
canandemirel
İlhan Kemal
Keyif sizin tabi,nasıl isterseniz:)
güzellikler olsun hayatınızda..
güzeldi,kutladım gönülden.
dostlukla...
İlhan Kemal
Teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Saygılarımla.