- 892 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR GÜN ANLAYACAKSIN 1
Hazan mevsiminin burukluğunu taşırken yüreğinde, rüzgarların düşürdüğü yapraklar kadar titrekti bedeni ve gözyaşları yağmur gibi oluk oluk akarken yanaklarından, son bir kez arkasına baktı. Parmaklıkların ardında el sallıyordu Arda annesine. Feryatları çınlatıyordu her yanı:
“Anne, bırakma beni!”
Aşka susamışlığın, yalan dolana küsmüşlüğün baş gösterdiği ve güvenin zedelendiği bir zamanda çıkmıştı karşısına bu boylu poslu, kavruk tenli delikanlı… Öylesine samimiydi ki, gülüşü, dokunuşu bir başkaydı sanki. Leman, havalara uçuyordu sevincinden. Sonunda onun da karşısına iyi bir insan çıkmıştı, nihayet o da gerçek aşkı yaşamıştı…
Ailesine bile söylemeden bir gün apar topar nikah yaptılar. Leman’ın annesi ile babası ayrılmışlardı seneler önce. Emre’nin sabit bir işi yoktu. Araba alım satımı yapıyordu ama o işi de bıraktı ve kendisi üniversite mezunu olduğu halde o, lise mezunuydu. Bu aşka engel olacaklarını ve ilişkilerini zora sokacaklarını biliyordu. O yüzden her şeyin sessiz sedasız olmasını istediler…
İki odalı bir ev tuttular kendilerine İstanbul’un kenar mahallerinden birinde. Leman hemen bir fabrikaya girip çalışmaya başladı, Emre ise iş arıyordu ancak bir türlü bulamamıştı kendisine uygun bir iş. Çok güzeldi ilk günlerde her şey. Her ne kadar kocası daha iş bulamamış olsa da Leman bunu hiç kafasına takmıyordu. “Elbet o da iş bulacak. Hem ne olacak ki, sonuçta ben çalışıyorum. Onun sevgisi bana yeter” diye düşünüyordu.
Ancak…
Emre her geçen gün daha da bunalıma giriyordu. Eskisi gibi dokunmamaya başlamıştı sevdiğine, gülmüyordu yüzüne, okşamıyordu saçlarını. Ve her hareketini manidar bulup, en ufak bir şey de: “Tabi çalışan sensin, evin reisi de değil mi?” diye isyan ediyordu.
Zamanla geceleri de geç gelmeye başladı eve. Bir acı çöreklenmişti sanki Leman’ın yüreğine. Öyle bir sancıydı ki bu tarifi mümkün değildi. Geceler eşlik ediyordu efkarına, boş sokaklar sitemle doluydu ve kaldırımlar… Ne de çok benziyordu ayaklar altına alınan ruhuna!
Bir gün mide bulantısıyla kalktı yatağından Leman, hamile olmaktan şüphelendi, gitti eczaneden gebelik testi aldı ve pozitif yanıtını görünce nasıl hissedeceğini şaşırdı. Seviniyordu, yıllardır hayal ettiği gibi bir bebeği olacaktı! Üzüntüsünün sebebi ise Emre’nin senelerdir işsiz gezmesi, eve geç gelmesi ve baba olacak nitelikler taşımamasıydı.
Yine kocasının eve geç ve zil zurna sarhoş geldiği bir günde, Leman pantolonunun cebinde beyaz bir madde gördü, toz gibi bir şeydi. Ne olduğunu tahmin etmeye çalışırken Emre bir hışımla bileğinden tutup, itti Leman’ı. “Emre, onlar neydi? Diye sorunca Leman, Emre daha da saldırganlaştı:“ Ne hakla benim ceplerimi karıştırırsın? Sen kim oluyorsun da bana hesap soruyorsun? Para kazanmanın yollarını arıyorum tamam mı? Bu da bizi zengin edecek mal! Uyuşturucu ticaretine başlıyorum, çok zengin olacağım çok!”
“Emre hayır! Namusunla, emeğinle para kazanmak varken bu da neyin nesi? Karnımdaki günahsız bebeğin hatrına ne olursun, böyle kirli işlere bulaşma!”
“Ne? Karnındaki çocuk mu? Hamile misin?
“Evet, sevinmedin mi?
“Ne zaman öğrendin sen bunu?
“Üç ay önce öğrendim ama sana söylemeye cesaret edemedim. Ailemize küçücük bir fert daha giriyor aşkım ve bize uğur getirecek, her şey çok güzel olacak…”
“ Allah seni kahretsin.Canlanan çocuk aldırılmaz şimdi… Ben çocuk falan istemiyordum tamam mı? Benim hayallerim var, zengin olacağım, en üstte olacağım! Çocuk sadece ayak bağı!”
“Lütfen böyle konuşma Emre, seni tanıyamıyorum. O bizim aşkımızın meyvesi.”
“ Hangi aşktan bahsediyorsun sen? Benim duygularım alındı tamam mı? Dostlarım sağ olsunlar beni mutluluğun zirvesine çıkaracak bir şeyle tanıştırdılar ve ona ulaşmak için her şeyi yaparım her şeyi!”
Leman daha fazla konuşmanın gereksiz olduğunu düşündü, ağlaya ağlaya gitti odasına. Neden sonra kocasını gözetlemeye karar verdi ve o, banyoya girdiğinde gözünü anahtar deliğine dayayıp ne yaptığını izlemeye başladı.
Cebinde gördüğü uyuşturucu madde vardı elinde ve burnuna doğru çekiyordu onu. Çektikçe de kendisinden geçiyordu sanki. Demek kocasını uyuşturucuya alıştırmışlardı o sadık dostları… Demek ki mutluluğun zirvesine çıkaran tek şey uyuşturucuydu…
O gece nasıl uyuduğunu bilemedi. Ertesi gün işe gittiğinde kötü bir sürpriz bekliyordu Leman’ı. Çalıştığı şirket iflas etmişti ve işçileri işten çıkarıyorlardı. Leman’ın eline çıkış kağıdını verdiler, gözyaşları arasında eve döndü ama yollar üzerine geliyordu sanki, hava sisliydi ve hayat acı…
Annesini aramaya karar verdi, belki ona sığınabilirdi karnındaki evladıyla… Kocası, onun işten çıktığını öğrenince iyice deliye dönecekti, biliyordu. Uyuşturucu batağına saplandığından beri döver olmuştu karısını. Kendisini öyle çaresiz hissediyordu ki…
“ Anne, nasılsın?”
“ Sen ne yüzle arıyorsun beni? Hiçe sayıp evlendin, bir de hatrımı soruyorsun.”
“Anneciğim, ben çok mutsuzum.”
“Oh olsun sana! Benden habersiz evlenmeden düşünecektin bunu!
“Anne, hamileyim. Senin yanına gelebilir miyim? Öyle pişmanım ki…”
“Asla gelemezsin, ne halin varsa gör! Evlatlıktan sildim seni ben!”
“Anne… Anne…”
Çağrısı boşunaydı, çoktan kapanmıştı telefon suratına… Şimdi pişmanlıkla kıvranırken, geleceğinden de endişeliydi…