Kırmızı ayakkabılarımın hikayesi
Sabah saat 07:00…
‘Mini mini birler’ derler ya işte o günlerim. Mavi önlüğümü büyük bir keyifle giyip, beyaz yakamı anneme taktırmayı çok severdim. Annem saçımı yapardı ama ben yine beğenmez, tekrar bozup kelebekli tokalarımı takardım.
Kırmızı ayakkabılarım vardı, çok severdim onları… Beyaz çoraplarıma da bir şirinlik katardı hani… Biraz süslüydüm galiba, annem hep öyle söylerdi. Evet, süslü olmayı seviyordum, hele de kırmızı ayakkabılarım olmazsa olmazdı Onu aldığım günü çok iyi hatırlıyorum; annemle pazara gitmiştik, okula başlayacaktım. Her çocukta olduğu gibi, çok sevinçliydim.
Pazarda bir çift kırmızı ayakkabı gördüm hemen ona sarıldım. Başka ayakkabıyı istemiyordum; evet kırmızı ayakkabılarımı o zaman almıştım. Çocukluk işte, ayakkabılarımı yatağımda bile çıkarmadım, o gün onunla uyumuştum.
Benim okulum bir köy okuluydu. Çocukluğum köyde geçtiği için kendimi şanslı hissediyordum. Her çocuğun hayalidir, sokağa kendini atıp oyunlar oynamak… Komşumuzun kızlarıyla az oynamazdık; akşam olurdu yine eve dönmezdim, bırakamazdım oyun oynamayı. Annem çok kızardı, artık eve dönme vakti derdim. Akşamları ödevlerimin başına geçerdim; ilk ödevim bir sayfa ‘A’ harfi yazmaktı. Kalem tutmayı ve yazı yazmayı çok sevmiştim ve yıl sonu geldiğinde ilk karnem ‘pekiyi’ olmuştu. Öğretmenimi çok seviyordum, o da beni çok seviyordu. Bakışlarından anlardım, annem gibi bakardı. Biliyorum, bu kırmızı ayakkabılarımın bana getirdiği bir uğurdu; “Teşekkür ederim ayakkabılarım.”
Kardeşim olmuştu, artık tek değildim. Abla olmuştum, büyüdüğümü hissediyordum. Zaman geçtikçe kardeşim de büyüyordu. Sarı sarı saçları vardı, özenle tarardım onları. Ben abla olduğum için kelebekli tokalarım artık kardeşimin olmalıydı. Ona çok yakışmıştı. Kırmızı ayakkabılarımı çok isterdi; ona çok kızardım, çünkü ayakları çok küçüktü. Kırmızı ayakkabılarımı kardeşim okula başladığı ilk gün vermeyi düşünüyordum. Kutuma koyup sakladım onları. Kardeşim birkaç gün aradı ama bulamadı; kıyamazdım, biraz giymesi için izin verirdim. Sonra beraber saklardık ayakkabılarımızı. Kardeşim de biliyordu o ayakkabıları zamanı gelince ona vereceğimi ama yine de çok isterdi giymeyi. Ona kalem tutmayı öğretmiştim, çok merak ederdi nasıl yazı yazdığımı. Ben de eline boya kalemlerini verirdim, boyama yapardı. Bu bahaneyle ayakkabıları unuttururdum. Cin ali resimleri yapmayı öğrettim ona, yaptığı resimleri de duvarlara asardık; buna çok sevinirdi. Resimlerinde hep iki tane cin ali vardı; ‘bu ablam, bu ben’ derdi, yaramaz
İlkokul 5. sınıfa gidiyordum. Kardeşimde biraz daha büyümüştü. Seneye o da başlayacaktı okula. Şimdiden okul çantası ve mavi önlüğü hazırdı; ve kırmızı ayakkabısı da! O zamanlar bir kız kardeşim daha olmuştu. Kevser ve Yasemin… Kevser de abla olmuştu artık.
Kevser in kırmızı ayakkabılarını giyme vakti gelmişti. Okulunun ilk günüydü. Annem götürmüştü onu. Ben orta okula başlamıştım. Eve gelince kardeşime ilk gününün nasıl geçtiğini sordum; çok ağlamış, annem yanında olmadığı için çok korkmuş. Anneme çok kızdım. Ben de biliyordum bunları, ilk gün bende ağlamıştım. İyi ki kırmızı ayakkabılarım vardı o yüzden yalnız hissetmemiştim kendimi. Eminim kardeşimde de böyle olmuştur. Kırmızı ayakkabıları çok seviyordu; ve sonra, “Ah kırmızı ayakkabılar, siz olmasaydınız ben ne yapardım!” demişti.
Birkaç sene sonra bir kız kardeşim daha olmuştu! “Ah kırmızı ayakkabılarım neredesiniz?”