- 664 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SELAMSIZ SEVDALAR
Havanın usul, usul ağarmasına boyun bükerken yıldızlar evlerin ışıkları birbiri ile sözleşmiş gibi soluk almadan yanmaya başladı. Bu tatlı telaşın tek adresi Gerger şenliklerine kavileşen insanların umuda dostluğa bir yolculuğun başlama güzel iğinin çağırısı gibiydi. Meydanda toplanan Kalabalığın sesi o kadar teshirliydi ki rüzgârın eteklerine yapışıp dağları çölleri aşarız gelen gelsin. Bu gün bahar şenliği vaaaaaaaar diyordu. Adıyaman gergerde
Adıyaman’ın O daracık sokaklarında ayak sesleri kerpiç duvarlara dokunmadan küçük pencereli evin ışıktan kaçan odalarına sızıyordu ve Elçin uykudan ulaşamadığı yüreklere gönülden ne var ne vere bilen rüyaları besteliyordu, sazı sözü kendiliğinden göz kapaklarından köşe kapmaca oynarken. Bu inanılmaz keyfini bozan abisi Erhan’ın sesi oldu…
“Elçin şenliğe gidiyoruz hadi hazırlan.”
Kısık bir ses ile Elçin:
“Tamam, kalktım ağabey!”
Yerinde bir ok gibi fırladı odanın içinde bir iki dolandı pencereye yöneldi. Perdeyi araladı ve bakındı etrafa şaşkın bakışlarla evlerin ışıkları loş bir şekilde yanıyordu ve de gün ağarmak üzere.
Elçin:
“Bu gün en uzun günüm olacak Umutlara hamallık yapan hislerim beni yanıltmasın dilerim”
Pırıl, pırıl ışıldadı gözleri Kâinat ruhunun zindanında binlerce yüreği azat ediyordu çünkü sabahtı. Yeniden yenilenmenin vakti, yaşayan her canlıya pak bir serinlik veren Allahtan başkası değildir… Duaları niyazı semada yankılandı
“sevgimin güneşin bağıran basan ayak izlerini istiyorum” dedi genç kız...
Hayalleri aynı baharın yedi renk tonu gibi hedefsiz zamanında uyanıyordu. Ama yakaladığı hastalık ertelenmişliği yüreğinde istiflese de. O bir kır çiçeğin andıran güzelliğinin birinin farkında olmaması imkânsızdı. Gülüşleri ile insanın ruhunu okşuyordu bir gülüşün bir ömre bedel olduğunu söyler asırlardır ozanlar şairler bence de boşa denilmemiştir ispatı Erçin’in gül bakışlarında nakış nakış yerini sabitliyordu. Buda kalplerin çoraklaşmadığını hakikatin sır koşmadığı bulunmaz bir nimetti aşkı gülen gözlerde tanışıklığım yok diyenler için.
Uzanıp yakalasaydı meful bilenen her anısının bileklerinde bırakmayacağı kesindi Feryatların her santim karesi bu sefer suskunlukla cebeleşmezdi.
Ve sevginin düştü yere asla karanlığın eli uzanmaz… Ama her şeyden arınıp umudun gölgesinde soluklanmak düşüncelerin ayakucunda belirsizliği yatırmak. Saniyelerin arasında ruhunun derinliklerinde isimsiz sızısı hiçte adil davranmıyacağı da kesin. Karmakarışık duygular hıçkırıklarına karıştı. Bir yanı ölümün sessizliğine gömülürken bir yanı deva beklentisini artırdı.
Elçin:
“Öyle cesurca sahip çıkmalıyım ki aşka, aşkı yürek dili ile Leyla’yı mecnun ve de Ferhat’ı şirin oluşunun sırrına bendeki çığlığın hedefi çölü kıskandırırken dağları da un ufak etmeli?”
Zamanın bir bölümü senden habersiz geçiyorsa aşk adı altında yanlış bir kapıyı çaldın demektir… Bu yolculuğa başlamadan vuslatların patikalarından geçen Umutlar aşkın ateşinde yanıyor içindeki alev kıvılcımları dilindeki hüzünlü şafak türküsüne asılır gibi oldu velhasıl bedenindeki halsizlik uçurumlara yuvarladı düşlerini. O aşkın tarifine yabancı anlatmaya kalksa anlatmazdı ki………
Kızcağız çok derine daldıkça İçindeki hayat damlaları bir bir vedalaşıyor. Deryalar yâda bırak okyanusların dokunmazlığına yanaşmadan beyin’inde kasırgalar kopuyor pusulasız ve kaptansız gemi gibi karaya vuruyordu. Kafasındaki keş kelerin birikintisi uykunun verdiği mahmurluk Elçin’in acele hazırlanmasını engelliyordu. Ama sıra ipek saçlarına gelmişti puslu aynanın önündeydi…
Abisi Erhan’ın gür sesi ile irkildi. Yalnızlığın nabzı durmuş gibi dona kaldı olduğu yerde
Erhan:
“Hadi elçin nereden kaldın yahu! Gelsene”
“geliyorum bir dakika “dedi.
Kaderin acemi emir eri Elçine, zor gelse de sessizliğin yaşadığı gizemli dünyasında ayrılması. Rüzgârın gazabına uğrayan kuru gazel gibi şenliğe bir önce kavuşma şerbetini dudaklarında hissi veren gelgitleri kalp atışında duyulacak gibiyiydi. Artık öğrenmişti uzakların umuda yakınlığın. Usulca evin kapısını çekip envai çeşit meyve ağaçlarının süslediği bahçelerinden sokağın konuk ağırlamadığı boşluğuna girip yavaş, yavaş kalabalığın içine girdiler ağabey ve kardeş…
Tabi toplumun birlik beraberliğini pekiştirmek için bir günde olsa insana kattığı değer heyecan çok farklıydı.
Kim bilir Elçin ve Erhan kaç kez katılmışlardı r bu şenliğe. Güneşin bağırana bastığı doğanın her bir zerresine hem yabancı hem de sahibi gözleri idi. yeni bir evrenin keşfine çıkmış gibi bakışları daha yakıcı ve kavurucu iliştiği doğanın incinmeyen gönül güzelliğine dalıp gidiyorlardı.
Yol kenarında selam duran üzüm bağlarının kuşların sesi akan suların Berraklığı inanılmaz huzur vermişti. Sanki geride bıraktıkları şehrin ev sahipliğini kısa bir süreliğine izlerini yok ediyorlardı. Nefesin nefeste kıskandığı sözcüklerle anlatılmaz bir mutluluğun bir garip hüznünün de beraberinde getiriyordu.
Güneşin sıcak bağırana bastığı tek cümle aşktı…