- 1011 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BENİM SIRRIMI VERME
Bir arkadaşının sözü yankılandı içinde yüzünde Munzur bir gülümseme belirdi. İyide sen niye o zaman yaşanmışlığı katıyorsun diye sordu içinden sanat tamamıyla bir kurgu muydu? Tamamıyla değildi biliyordu. Belki şekil olarak kurguydu. Tamamıyla kurgu olan edebiyat eserleri yok muydu? Bana ne? Dedi benimki tamamıyla kurgu olmayacak. Bir şeyler sürekli ertelediği gerçeği çarptı yüzüne çaresizliği içini acıttı.
Bir kurgu lazımdı ona bu bir gerçekti. Başlamak için. Tek kişilik yatağına uzandı. Halamdan başlayabilirim derken halasının hayali belirdi
O hayal sanki ordaymış gibi başladı konuşmaya
-Benim sırlarımı verme anlatma
Yaşadığı günlerdeki gibiydi görüntüsü uzun boylu alımlı göbeği vardı ama yakışıyordu. Gözleri elaydı teni pürüzsüz orta yaşta
-Sırrımı nerden öğrendin
O sırrı nerden öğrendiğini anımsamaya çalıştı bulamadı
-Ama hala bir sen misin öyle olay yaşayan
Durdu sustu hikâyeyi toparlamaya çalıştı. Çok güzel olan halası güzel bir düğünle evlendirilmişti. Daha bir hafta geçmeden kocası başka bir kadınla kaçmıştı. Sonra halasını köyün ağasına vermişlerdi. Bunlar olurken kendi doğmamıştı bile.
- Ne var hala bunları anlatsam çok mu? Canın acıdı
Bakışlarından çok canı acıdığını anladı. Halasının kocasını düşündü. Bir hasırın üzerinde uzanmamış zayıf kısa boylu yaşlı bir adam seslendi ona
-Halanı yazma beni yaz. Ben köyün ağasıydım
Bir an düşündü onun hikâyesini kaşları çatıldı
-Senin hikâyeni anlatmam sen bir ölüsün
-Halan da bir ölü
-O halam çok yanınım bir ölü
-Onu hiç üzmedim. Rahat yaşattım yedi çocuk verdim
Halası seslendi
-Benim çocuklarım var. Ve çocuklarımın çocukları
-üzmedi mi? Hala seni
-Bilmiyorum unuttum
-Anlatayım hala ne olur ki. Şimdi de yaşanıyor böyle şeyler ne var ki
Halasının yanın da başka kadın görmemişti. Doğru yaa ağanın karısı ölmüştü.
Halası bir haftalık gelinken verildiğin de
-Onu affettin mi? Onu ve o kadını
-Benim sırrımı verme beni anlatma babamı yani dedeni anlat
Dedem gelir mi? Derken dedesi belirdi. O muydu? Hiç görmemişti. Sadece ölmeden birkaç gün önce gelip kendini sevdiğini ve giderken arkasına ağladığını anlatırlardı. Gözlerine bakmayı akıl etti. Dedesinin bir gözü görmüyordu. Çocukken iki tarafına taş bağlayıp çevirdikleri oyuncak yüzünden bir gözünü kaybetmişti. Tamam, oydu söze başladı
-Senin için anlatılan mucize hikâyeleri bende herkese anlatabilir miyim?
-Nerden duydun o hikâyeleri
-Eskiden duydum evde bahçede, iş yerimde ve otobüslerde
-İnandı mı?
-Bazen inanmasam da inandım çok içten anlatıyorlardı
-Neden anlatacaksın abartmak için mi? Yoksa övünmek için mi?
-Ne alakası var. Ben bu hikâyeleri dinledim. Anlatırlarken gözlerinde ki sevinci gördüm
-İnanıyor musun? Sen bunlara
-Kaç defa sordun bunu bana artık o hikâyeler anlatılmıyor. Ben yazmasam tamamen sır olacak
-Olsun ben bir ölüyüm zaten. Bitti
-Bitmediğini sende biliyorsun benden iyi biliyorsun
Gözlerine baktı tek gören gözü tıpkı halası gibi ‘Benim sırrımı verme ‘Diyordu
-Bilmiyorum karar veremiyorum bence sen benim babamı anlat. Onun hikâyeleri daha güzel.
Bir an canı su içmek istedi. Mutfağa doğru gitti. Bir bardak su doldurdu. Geldiğinde baktı ki dedesinin halasının hayali gitmiş.
Tek kişilik yatağında büzüştü. Hava soğuktu bir an çaresiz hissetti kendini. Her anlatmaya çalıştığı benim sırrımı verme diyerek bakarsa neyi yazacaktı. Battaniyeye iyice sarıldı iyice yerleşti. Uykusu iyice gelmişti. Uyudu.
Jale KESKİNKILIÇ
Bu öykü, KÜLTÜR ÇAĞLAYANI edebiyat dergisinde yayınlanmıştır. Ben okuma alışkanlığının dergilerle başladığına inanırım ve hep bu düşünceme yinelerim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.