BOZ EŞEK
BOZ EŞEK
Bu mevsimde güneş yakıcı, gölgeler üşütücüdür. Yalnız yeryüzündeki engeller değil, bulutlar da pek heveslidirler, güneşi engellemeye. Böyle bir günün sabahında erken uyanan çocuklar, yüzünü bile yıkamayıp saçlarını taratmadan, sepetten aldıkları birer salkım üzümle dar atarlardı kendilerini dışarı...
O yıllarda altı yedi yaşına kadar tüm çocuklar, bir dal fistan giyerlerdi. Zengin yoksul, erkek kız fark etmezdi. Ayaklar, çoğunlukla yalın, şanslıların yarım yamalak naylon ayakkabı giydikleri de görülürdü. Bu halleriyle güneşte ısınır, gölgede titrerlerdi. Güneye bakan duvar diplerine uzatılan kocaman ağaca sıralanır, ellerindeki üzüm salkımından bir tane ağızlarına, bir tane tavuklara atarlardı. İliştikleri ağaç, sabahları çocukları, günün ilerleyen saatlerinde büyükleri ağırlardı.
Çocukların en sinir oldukları şey, birisinin önüne dikilerek güneşini engellemesiydi. İşte tam o zaman, bilinen tekerleme hep bir ağızdan devreye girerdi.
Günümdeki matara
Allah onu yatıra
Boz eşeğe bindire
Taşlı köye indire.
Tekerlemeyle Sinoplu filozof Diyojen’in öyküsü benzeşmiyor mu?
Büyük İskender, küp içinde yaşayan Diyojen’ le karşılaşınca sormuş:
-Benden korkmuyor musun?
-Sen iyi misin, kötü mü? Kendini beğenmeyen çatlamış ölmüş derler hele hele söz konusu kişi Büyük İskender’se durum daha da değişir.
-Ben iyiyim canım. Kötü olur muyum, hiç!
- iyi isen neden korkayım? Ben kötülerden korkarım. Bu yanıtı beğenen İskender’in bonkörlüğü tutmuş:
-Dile benden ne dilersen! Sinoplu filozofun yanıtı kısa ve yalınmış.
-GÖLGE ETME BAŞKA İHSAN İSTEMEM.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.