- 883 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ FİLM BİRDEN.
Her iki filmin senaryosu da tamamen gerçek olaylara dayanmaktadır.
1.FİLM : KERHANEYE NASIL GİDİLİR HEMŞERİM?
Yıl 1977 …
Kardeşlerimin dört no lusu Konya’da asker… Onu ziyarete gitmek gerekiyor. Gitmek gerekiyor lakin bu ziyareti evde kim yapacak? Çünkü oldukça dar gelirli bir aileyiz. Uzun uzun münazaralar ve münakaşalardan sonra ağabeyim kararı açıkladı: ‘’Sami gitsin…Hem Naci’yi ( Yani asker olan kardeşim ) görsün, hem de Konya’yı gezsin dolaşsın. En çok Sami’ye yaraşır...Çünkü o bir Tarih öğretmeni adayı…Bu buram buram tarihimiz kokan bu şehri görmek en çok Sami için uygundur’’.
Bilet parası ve Naci’ye vereceğim üç beş kuruşu denkleştirip yolluk olarak da annemin yaptığı ıspanaklı böreği bir poşete koyup yanıma alaraktan Topkapı’dan otobüse bindim. Öyle yollarda, dinlenme tesislerinde para harcayacak kadar zengin değiliz.
Her neyse…Yol arkadaşım benden birkaç yaş küçük bir asker…Bir Konyalı...Askerliğini İstanbul’da yapıyormuş. Yolda başladık konuşmaya.
-Yolculuk nereye abi?
-Biraderim...Ben Konya’da asker olan kardeşimi görmeye gideceğim.
-Yaa ne güzel…Konya’nın neresinde asker?
-Aslanlı Kışla varmış orada. Bilir misin Aslanlı Kışlayı?
-Bilirim abi.
-Çok güzel…Oraya nasıl gidebilirim?
-Çok kolay. Sabah altı gibi Konya otogarında olur bu otobüs. Orada bir taksi tut. ‘’ Beni Kerhaneye götür de…Kerhaneye giderken yolda görürsün Aslanlı Kışlayı.
Aynen Papa Hazretleri’nin(!) durumundayım.
Papa Hazretleri (!) Newyork’a gelmiş. Uçaktan iner inmez gazeteciler sarmış etrafını tabii ki. Gazetecilerden biri diğerlerinden daha atik davranarak sormuş.
-Sayın Papa Newyork genelevleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Papa gözleri hayret ile açılmış vaziyette cevap vermiş.
-Newyork’ta genelev var mı?
Ertesi gün gazetelerde ilk sayfa, iri puntolarla yazılmış bir haber:
‘’Dün şehrimize gelen sayın Papa uçaktan iner inmez Newyork’ta genelev var mı diye sordu.’’
Sabahın köründe…Otobüsten iner inmez…Taksiciye ‘’ Beni kerhaneye götür’’ diyeceğim Hem de Konya gibi bir yerde. Konya bu...Boru değil…Adamı taşa tutarlar valla…Öyle ya Konya hele de o devirlerde Türkiye’de Necmettin Erbakan’ın kalesi…MSP tulum çıkarıyor Konya’da…Ülkede ne kadar yobaz(!), cumhuriyet düşmanı (!) varsa Konya’da toplanmış. Gerçi böylesine şeriatın kol gezdiği (!) bir şehirde kerhanenin ne işi var o da ayrı bir hayrete mucip durum ama yine de sabahın köründe, kargalar daha mesaiye başlamadan hem de Konya gibi bir yerde bir taksiciye ‘’ Beni Kerhaneye götür’’ demek düpedüz recm edilmeye ( Taşa tutularak öldürme- bir şeriat cezası ) davetiye çıkartmak olur (!).
Konya’lı askere çok fena baktım…Namussuz, solcu galiba…Sarkık bıyıklarımdan benim ülkücü olduğumu sandı , taşa tutarak öldürsünler diye şeriatçı yobazların(!) önüne atmaya çalışıyor beni .İt oğlu ite annemin o mis gibi ıspanaklı böreğinden vermedim…Zıkkımın kökünü yesin Gomonist köpek…
Gerçekten de sabahın altısına doğru Konya’ya vasıl olduk. Hemen bir taksi çağırdım…
-Abi beni Aslanlı Kışlaya atar mısın?
-Ne o aslanım sabah sabah çok mu zor durumdasın?
-Anlamadım ne gibi?
-Kerhaneye gitmek İstiyorsun da.
-Yahu ne kerhanesi...Aslanlı Kışlaya gitmek istiyorum.
-Sen ciddi ciddi kışlaya mı gideceksin yani?
-Evettt..Ciddi ciddi kışlaya gideceğim…
Hay Allah’ım ya…Konya gibi bir yerdeyim ve şu karşılaştığım muhabbete bak..Muhabbetin konusu hep kerhane üstüne…
Yola çıktık..Çok az gittik ki birden kalbim duracak gibi oldu…Aniden karşıma fotoğraflarından çok aşina olduğum bir yapı çıktı: Mevlana Celaleddin Rumi’nin Türbesi…Tam sevinçle ‘’ Mevlana Türbesi ‘’ diye haykırmıştım ki önce acı bir fren, arkasından bizim taksi şoförünün küfrü geldi.
-Ulan senin ananı, bacını ….. e mi…Kerhane zangocu ne olacak…Abi bu o… çocuklarının alayı kerhane zangocu..İb…ler sabah akşam kerhaneden cenabet insan taşırlar. Yola nasıl çıktı gördün mü?
Mevlana’nın türbesinin yanındaydık…Hani sevgi, barış, hoşgörü’nün tüm dünyadaki timsali o ulu zâtın…Hani ‘’ Gel..Kim olursan ol gel..’’ diyen ve çağrısına dünyanın dört bir yanından insanların koştuğu Mevlana’nın. Üstelik de kara çarşaflısından, çember sakallısına Türkiye’de en fazla yobazın yaşadığı (!) bir şehirdeydim. Sokaklarda normalde dar ağaçları kurulmuş olmalı ve değil kerhane, K harfini ağzına alanlar Din-ü İslam ve dahi Şeriat uğruna asılmış olmalıydı bu şehird(!)…Lakin ne asılan vardı ne de zina işlediği için recm edilen.
Derken Aslanlı Kışlaya vasıl oldum. Bir kaç saat bekledikten sonra kardeşimi alarak çıktım kışladan.
İlk hedef elbette ki Mevlana Türbesi…Orada ziyaretimizi yaptıktan sonra ikinci hedef bir etli ekmek lokantası…Malum..Konya’nın etli ekmeği meşhur…Daha sonra tarihi yerler…Ve nihayet yorulduk. Alaaddin Tepesi denilen yere doğru ilerlemeye başladık...Orada çok güzel bir park var...Biraz oturup dinleneceğiz.
Tam Tepeye yaklaşmıştık ki o zamanın gözde arabalarından bir Hacı Murat yolun kenarına yaklaştı. İçinden iki adet irikıyım herif çıktı ve arabadaki bir kadını yol kenarına oturtup önüne bir şekerlik koyarak uzaklaştılar. Kadının giyim kuşamı da oldukça iyiydi. Ben hemen atıldım.
-Yahu dilenciliğin de suyunu çıkardılar…Herifler özel taksiyle getiriyorlar dilencilerini. Hem öyle yırtık pırtık da dolaştırmıyorlar. Kadının kıyafetine baksana..İyi de buna kim sadaka verir ki?
Birader cevap verdi:
-Abi o dilenci değil...Seyret de gör.
Gerçekten de beş dakika sonra hatunun mesleği hakkında malumat sahibi oldum. Bir başka Hacı Murat yanaştı kadına ...İçinden çıkan bir adet göğsü kıllı, kıllarının üzerinde altın madalyon olan hayvan ile insan arası yaratık kadınla bir müddet konuştuktan sonra taksiye attığı gibi uzaklaştı oradan.
Bütün bu muhabbetler dört sene sonra yapılacak bir MSP mitinginde bazı hayvanların İstiklal Marşı okunurken oturdukları ve de içlerinden bir grubun ‘’ Kahrolsun Türkiye Cumhuriyeti .’’ diye bağırdıkları Türkiye’nin en gerici (!), yobaz(!), Cumhuriyet düşmanı (!) şehrinde yaşanıyordu.
Ah bu genelleme huyumuz…Üç beş serserinin yaptığını tüm bir şehre, hatta ülkeye mal etme alışkanlığımız...Ve bu alışkanlığımız yüzünden yaşadığımız korkularımız…
O gün akşama kadar gezdik dolaştık kardeşimle…Akşama doğru o kışlasına ben de otogara döndüm tekrar…İstanbul’a dönmek için otobüsümüzün hareket saatini bekliyorum… Yanıma kafası üç numaraya vurulmuş esmer tenli bir Anadolu yiğidi yaklaştı.
-Abi Aslanlı Kışlaya nasıl gidilir?
-Çok kolay aslanım…Buradan bir taksiye atla…Taksiciye ‘’ Abi beni kerhaneye götür’’ de...Yolda görürsün Aslanlı Kışlayı.
Asker yüzüme baktı hayretle.
-Abi kusura bakma ama madem ki taksiye bineceğim o halde niçin doğrudan doğruya ‘’ Çek Aslanlı Kışlaya’’ demiyorum da ‘’ Beni kerhaneye götür ‘’ diyorum?
Gerçekten de … Niçin acaba?
2.FİLM: NÂLAN VE ŞÜKUFE’NİN KORKULARI.
-Çok korkuyorum Şükufe Abla.
-Çok haklısın Nâlan ben de çok korkuyorum...Zaman kötü...Kollamak lazım gözü…
-Bunlar giderek azgınlaştılar.
-Yine ne yaptılar Nâlan?
-Daha ne yapıcaklar? Ortalığı kan gölüne çevirecekler.
-Haklısın Nâlan…Ne yapalım peki?
-Tepkimizi ortaya koyalım.
-Hımmm..Güzel…Nasıl peki?
-‘’Bayramınız kansız olsun’’ pankartlarıyla yürüyelim.
-Evet...Güzel fikir…Bayramda öküz ,inek filan kesmesinler.
-Haklısın Nâlan...Arada güme gidiceğiz . Çok korkuyorum.
-Ya ille de inek, öküz yemek şart mı?
-Doğru…Değil mi ama? Hayvan keseceklerine tavuk yesinler.
-Ama Şükufe Tavuk da hayvan.
-Aaaa..Sahi mi? Ben onu ağaçtan toplanıyor sanıyordum. Neyse ya...Yine de kesmesinler.
-Evet yaaa…Hacca filan da gitmesinler. Bir sürü döviz boşu boşuna Araplara gidiyor.
-Haklısın kız valleyi … Gitmesinler.
-Cami filan da yaptırmasınlar…Ne o öyle her adım başında bir cami? Cami yaptıracaklarına okul yaptırsınlar.
-Yaptırsınlar kız valleyi… Okul dedin de aklıma geldi. Ne oldu senin çocuk? Okula yazdırdın mı?
-Evet…Koleje verdim.
-Yakın mı bari kolej evinize?
-Yok...Baya uzak. Servisle gidiyor her gün.
Sizin mahalledeki okula verseydin keşke. Baya iyiymiş diyorlar.
-Ay hiç uğraşamam devlet okuluyla filan. Hem okulun yarısını İmam- Hatip yaptılar.
-Haklısın kız o zaman…Çocuk bakarsın onlara uyar muyar...Ne demişler: ‘’Üzümü üzümün yanına bağla ya huyundan ya suyundan kapar’’
-O at değil miydi?
-Neyse ne…Boşver…Çocuğu dolduracaklar ‘’o haram, bu günah diye…’’
-Ay şekerim korkunç gerçekten de...Tüylerim diken diken oluyor.Bunlara şimdi çıkıp birileri ‘’Tuvalete gitmek günahtır’’ diye fetva verse bunlar tuvalete bile gitmez de çatlayarak ölür öküzler… ( Aziz Nesin’den alıntı bu söz ) Haaa..haaa ..haaaa…
-Valla şekerim sen bir harikasın...Üzüntü ve korkudan gerilmiş olan yüzümü güldürdün. Haa bu arada Yılbaşında nereye gidiyorsunuz?
-Valla sanırım Tayland’a gidiceez..Benimkinin canı yine maymun beyni çekti. Sen ne yapıcaksın?
-Valla sürpriz yapıcakmış benimki…Büyük ihtimal İbiza olabilir…Evde, doldurulmuş hindi olmasın da…
-Ay kız ona ben de gelemem...Hindi tamam da öyle evde filan asla…
Nasıl olsa birileri çıkıp da ‘’ Madem hindi yiyeceksiniz Kandıra’ya gidin de paranız memlekette kalsın ‘’ demiyordu nasılsa…Ama yine de korkuyordu Nalan Ve Şükufe.
Konuşma bu minval üzere sürüp gitti…Şukufe de Nâlan da Kurbanın nasıl olması, haccın nasıl ifa edilmesi , memleketin neresine ne kadar cami yapılması ya da yapılmaması gerektiği konusundaki yüksek fikir ve önerilerini birbirleriyle paylaşaraktan, başka insanların nasıl ibadet etmeleri, paralarını nasıl ve nerede harcamaları gerektiği konusunda fikir teatisinde bulunup insanlara görev ve sorumluluklarını dağıttıktan sonra vazifelerini yapmış insanların huzuru içinde yataklarına yöneldiler . O an için huzurlu lakin genelde büyük bir korku içerisinde (!) yaşamlarını sürdürdü gittiler.
SON
NOT: Bu ülkede birbirinizden korkmayın. Korkacak o kadar çok şey varken Allah rızası için birbirinizden korkmayın. Kundağa sarılır gibi al bayrağa sarılıp gelen tabutlarda yatanlar için korkun lütfen.
Bu ülkenin bağımsızlığının sembolü ay yıldızlı al bayrağı bu ülkenin en anlamlı gününde başlarının üzerinde taşıyan insanlardan da korkmayın. Onlara yasaklar koymayın. Copla, biber gazıyla dağıtmaya kalkmayın onları. Korkacaksanız eğer bayrak taşıyandan değil o bayrağı gönderinden indirip yerine paçavra asanlardan, yurdun dört bir tarafında okul yakanlardan, öğretmen kaçıranlardan korkun.
Allah bu millete bir kez daha İstiklal Marşı yazdırmasın…Korkacaksanız eğer, bir kez daha İstiklal Savaşı yapmak zorunda kalmaktan korkun.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Siz çok daha güzel bir film seyretmişsiniz. Allah tüm ülke insanlarına birbirlerinden korkmadan yaşamayı da nasip etsin Cumhuriyeti.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Gördüğünüz gibi yorumunuza cevabımı bile üç gün gecikmeli yapabiliyorum. .Bu tamamen benden kaynaklanan bir durum. Çünkü siteye çok fazla girme fırsatım olmuyor.
Bazen kafam iyice dolduğunda iki satır bir şeyler paylaşabiliyorum sizlerle ama daha fazlası için çok da zamanım olmuyor.Lütfen beni mazur görün.
Bu sıkıntılı günleri aşmak dileklerimle selam ve saygılarımı gönderiyorum.
AYSE 09
hayırlı cumalarlar saygı bıraktım sayfanıza
Çok ama çok güzel bir yazı güne denk düşmüş ve anlamını bir kez daha anlamamızı sağlayan bir yazı.
tebrikler Allah bu ülkeye savaş göstermesin ve dediğiniz gibi bir daha İstiklal Marşı yazdırmak zorunda bırakmasın.
tebrikler
selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Evet hep bunun için dua edelim: ''Allah bu ülkeye bir daha İstiklsal Marşı yazdırmasın.
Selam ve sevgilerimle.
Alınca bayram harçlıklarımızı iki filim olurdu bayramlarda,tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
İki film birden çoook eskilerde kaldı. Şimdi millete yaşımızı belli etmeyelim.
Selam ve sevgilerimle.
İki filmde güzel ve düşündürdü. Ama final muhteşemdi. Yüreğinize sağlık hocam saygılarımla...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.