- 960 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Gidişin Ola, Dönüşün Olmaya...2
Ağabeyimiz mi? Amcamız mı?
Biz iki kardeştik o zamanlar; ayrıca amca dediğimiz biri daha vardı evde. Amca diyorduk; ancak, henüz akraba kavramını anlayamamış aklımızla, onu ağabeyimiz olarak görüyorduk. Yani o kadar çok benimsemiştik onu. Hatta ilkokula başladığımda “Kaç kardeşsiniz?” sorusuna “Üç kardeşiz.” demiştim. Sayardım sonra; “Kardeşim, ben ve Aksoy Amcam” diyerek. “Amca kardeş değildir.” demişti öğretmenim. Yanlış bir şey söylemenin utancıyla, soramamıştım ona “Nedir peki? diye. Eve geldiğimde babama sormuş ve öğrenmiştim. Benden üç yıl sonra ilkokula başlayan kardeşim de “Kaç kardeşsiniz?” sorusuna aynı cevabı vermişti.
Amcamın ilk eşi, köyde ayağına paslı çivi batması sonucu, tetanos olup vefat etmiş. Beş küçük çocukla amcam yalnız kalmış. Babam, uzun süre annemi köyde bırakarak, halama çocukların bakımında yardımcı olmasını sağlamış. O zamanlar babamların henüz çocukları yokmuş. Amcam yeniden evlenince, okuma yaşı gelen biri kız, diğeri erkek en büyük iki çocuğunu yanına almış babam. Erzincan’da görevliymiş o zamanlar. Kız ilkokulu bitirip eli iş tutmaya başlayınca, amcam geri istemiş çocuklarını. Çünkü çalışacak adama ihtiyacı varmış ve onlar da artık çalışabilecek yaştaymış. Babam, vermemek için çok mücadele etmiş; ama sonunda kızı göndermek zorunda kalmış. Aksoy amcamınsa derslerinin iyi olduğunu, bu çocuğun okuması gerektiğini, yazları köye yollayıp amcama yardımcı olabileceğini söyleyerek, zorla ikna etmiş.
İşte o günden sonra, bizim doğumumuzla birlikte bütünleşmişiz. Neden ağabey değil de amca dediğimizi, bu yaşa geldim, hala çözemedim. Ağabey olarak bildiğimiz bir amca… Düşününce çok komik gelse de öğleydi işte.
Aksoy amcam kışları bizde kalır, yazları da köye giderdi. Okullar açılıp geri geldiğinde bir deri bir kemik vaziyetinde olurdu. Annem ve babamın konuşmalarına tanık olurdum. Üzülürlerdi onun o haline. Bir ay dolmadan Aksoy amcam biraz kilo alırdı ve yorgun yüzüne can gelirdi. Allah rahmet eylesin; amcam hırslı ve paraya düşkün, cimri biriydi. İlk karısını kaybetme korkusu muydu bilemem; ama ikinci karısının sözünden çıkmazdı. İlk eşinden olma o beş çocuğa, şimdiki eşinin ettiği eziyetlere sesini çıkarmaz, görmemezlikten gelirdi. Bir gün babamla konuşmalarına tanık olmuştum. “Ortam kötü. Senden güç alarak burada kalıp okumak istiyor bu oğlan. Sen desteklemesen benimle köye dönecek. Eğer oğlumun başına bir şey gelirse senden bilirim.” demişti.
Küçüklüğümden beri şahit olduğum buna benzer konuşmalar karşısında o amcamı sevemedim. Aklım erdiğinde de içimde tutamayıp, onun düşüncelerine, yaptıklarına karşı gelmişimdir her zaman. O yüzden aramızda hep soğuk bir savaş vardı. Babama, “Senin bu kızının dili çok uzun, büyüklerine hiç saygısı yok. Kızını dövmeyen dizini döver” derdi. Babamsa “O daha küçük ve o küçük yaşında sana karşı gelebiliyorsa, biraz kendini sorgula istersen. O benim kızım. Eğer bir saygısızlık yaptığını görürsem, konuşurum bir daha yapmaz.” demişti.
Aksoy amcam ise, liseye giderken, o zamanki Türkiye’nin ortamındaki sol sağ taraflarından birinde yerini almıştı. Hem de oldukça faaldi. Babam, yıllar sonra bana edeceği nasihatlerin hepsini ona da etmişti. Çünkü okula doğru düzgün gitmiyordu. İyi olan dersleri artık hep zayıftı. Okula gitmediği zamanlar nerede olduğu bilinmiyordu. Evde sürekli Aksoy amcamla babam arasında konuşmalar oluyor, babam nasihat ediyor, o ise başı öne eğik dinliyor, özür dilerken de bir daha olmayacağına söz veriyordu. Ama bu sözler sadece o anlıktı. Babama karşı gelmiyor, sonrasında yine bildiğini okuyordu.
O zamanlar değil cep telefonu, evlerde bile telefon yoktu. Bir kaybolunca üç dört gün gelmezdi. Babamın günlerce uykusuz kalıp onu aradığını bilirim. Yine kaybolduğu bir dönemde, babama istihbarat gelir. O günlerde konser vermesi yasak olan Mahsuni Şerif’in,( Allah rahmet eylesin. ) falanca yerde konseri olduğunu ve konsere baskın düzenleneceğidir istihbarat. Babamın bildiği bir gerçek vardır ki; bu konserin gerçeklemesini sağlayanların başındaki kişilerin biri de Aksoy amcamdır.
Hem onu bulabilmek, hem de başına gelebilecekleri tahmin ederek, onu o ortamdan uzaklaştırabilmek için, nöbetini arkadaşına devredip, gecenin o saatinde eve gelip, sivil kıyafetlerini giyer. Gideceği yeri söyleyince de annemi korkular sarıp gitmesini istemez. Bütün kavganın sebebi buymuş meğer…
Şimdi düşünüyorum da; hem annem hem babam çok haklı. Lakin annemin ne kadar haklı olduğunu düşünsem de, bugün aynı şey yaşansa, ben de babamın yaptığını yapardım. O, başına gelecekleri tahmin ederek gitmişti. Bense; şu an neler olduğunu bildiğim halde yine giderdim…
15.10.2012______________Seher_Yeli
YORUMLAR
Bu bölümde çok şey vardı. Baba - yeğen, baba - kız, karı - koca, ana - kız gibi... Hepsi de değişik boyutta olmasına karşılık ortak payda aile olmaktı.
Öncelikle karı kocayı irdelersek; bir aile olmak bilinci görürüz. Herşeye rağmen ailenin iki büyüğünün kontrolü kaybetmeden mücadele edişleri var aile olabilmek adına. Evin annesinin babayı bulma çabasındayken, aynı zamanda kızını eğitmeye çalışması ve daha önemlisi de; iki yeğeni yetiştirip, birine hala bakması... Bunlar aile bilincinin gerekleri...
Kızın babaya tavrı ve sonrasındaki gelişmelerdeki iç dünya çatışması güzel kaleme alınmış ve en az hasarla atlatıldığı görülüyor. Annenin kızına tavrı önce suçlayıcı olsa bile sonra sular duruluyor...
Bence bu olay "Aile olmak" kavramını güçlendirmiş bu ailede. Babanın yeğeni isyankar olsa da, sonradan belki o da o isyandan kurtulacaktır. Baba ise büyük bir badireden dönmüş.
Bu ve bu gibi olaylar o yıllardaki ders alınası olaylardır.
Tebrik ediyorum...
Saygılar...
efendim yazınız çok güzel kaleme alınmış o dönemler güzel olmasada ben o dönemlerde küçüktüm hemde dağ köylrinin birinde yaşıyordum unutmam büyüklerimiz akşam haberleri yaklaşınca aralarında konuşurlardı hadi işi bırakalım aces zamanı gekliyor diye bir anlam veremezdim tabi bu konuşmalardan ne anlıyorlar diye kutlarım sizi değerli kaleminizi okumak keyifti yazınızı kolay gelsin saygılarımla selamlar
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
Büyükler, küçükleri işte böyle koruyup kolluyor. her yerde ve her zaman. Kendi canı pahasına bile olsa. Güzel bir yazıydı tebrik ederim.
sevgimle.
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
Eskiden bu tür duygular çok yoğundu. İnsanlar sadece kendileri için yaşamazdı. Sadece akraba için değil komşusu için bile ne fedakarlıklar yapardı. Ne yazık ki bu değerlerimizin zaman içinde yok olmaya başlaması üzüyor beni.
Çok teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Arkadaşlıklar eski de kalmış olsa da benim bu sitede çok değerli arkadaşlarım var. bu site benim yuvam, kovsalar da başka yere gitmem:) Senin de yazılarında doğallık ve samimiyet buluyorum. Aslında Edebiyat, samimiyet değil midir?
Çok sevgimle Arkadaşımmm!
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
Benim düşünceme göre gerçek hayat ve sanal bence aynı. Sadece fiziksel olarak birbirimizi göremiyoruz. Oysa yaşadıklarımız iyi yada kötü hep aynı. Her yerde Allah iyi insanlarla karşılaştırmayı nasip etsin. Bende sitemizi çok seviyorum. Burda arkadaşlarım ve dostlarım var. Gerçek hayatta da görüştüklerim oldu. Evet, yine çok haklısınız. Edebiyat samimiyettir.
Bu hikayem kurgu değil hayatımdan bir kesitti zaten. Ve bunu hissedebilmeniz beni çok memnun etti.
Kucak dolusu sevgilerimle...
seniokumayı özlemişim iyiki kızın evlendi seninde işlerin azaldı ve yazmaya başladın devamını bekl,yorum. Baban hem emanete emde yeğenine saip çıkıyor
sevgiler
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
Evet babamın yüklendiği sorumluluk çoktu. Devamını beraber okur öğreniriz neler olmuş. Kucak dolusu sevgilerimle...