SÜLEYMAN AĞA
üle Süleyman! senin yürüyüşün de bir hoş, gülüşün de. Belini dik tut hele. Öyle deli gibi de
sırıtıp durma. bu ormanın yeşili seni aldatmasın ağam. Bu orman yeşili, otu güldürmez ki bizi. Sabahın seherinde çıkacaksın ki ’ormancıya’ yakalanmadan bir kaç çuval odun
toplayasın.Yaşlı eşek bile daha uykudadır o zaman. Sendeleyerek çıkar yokuşu. Gocamış kır başını çevirse ve aşağılara bizim yıkık yırtuk köye ağrı baksa , gözü döner vallahi.
İşte böyle böyle Süleyman paşam. Eğme hele sırtını, başını okşayayım. Heey gidi hey! şuncağız çocuksun Okula bile gitmeyersun daha. Gözümde kocaman, dev gibi bir adamsın.
Hah paşam! Paşa ne ki, oğul, paşa ne ki! Sen öyle böyüük bir adamsın ki, herkes sağa akul
danışur. Sen kurulmuşsun bir koltuğa, gelen giden önünde eğilir. Gine sırıtma süleyman’m
ağam. Sen dedenden, onun dedesinden, kavim kardaşlarından daha hoca, hem de ne hoca
her hecesinde bir höküm veren cinsinden, ulema mı ulema bir hoca olacaksın. Olacaksın
oğlum.
"Senin gibi olsam buba!"
"Hös de! Ben neyim ki be uşak. Bak, bak şu üstünden geçtiğimiz on adımlık toprak yığını
tepecikten başka bir şey değilim. Sen, ooohh! Şoo ilerde görülen koca tepe gibi, yok yok
daha yükseğini düşün. Bunun on kat yükseğini. Düşündün mü? Heh, tamam işte, sen öyle!
olacaksın. Okuyacaksın, çok okuyacaksın..
" Emme ben okumayı bilmeyerum ki buba!"
" Söze bak tabii bilmeyecesin. Parmak kadar çocuğa bak hele. Bu yıl okula gidecek, okuma
yı da herşeyi de öğreneceksin. Aslan Süleymanım benim. hadi göreyim seni.."
Kokla oğlum havayı kokla. sana şükürler olsun ey Allah’ım. Çam, kekik kokusu, ağaç, orman
kokusu. Yazıklar olsun k i bize, bu güzelim kokular, bu mis gibi hava içinde birbirimizle
kıran kıranayız. O deyyus Yösuf abıcan ,etmediğini bırakmadı bize. İki üç dönümlük yer
için yerüz birbirimiizi. O yer gerçekte ammaa. Aah n’aparsın! Senet sepet ona çıktı. Bir de
kazığunan bölmez mi? Sabır, sabır. Sabrın da bir sınırı vardır. Sonunda kacak kucağa kapıştık.
" Sen abıcamı devirdün buba! "
" O da benim ağzımı, burnumu yoldu, kanattu. Heç yüzünü göreceğim yoktur. Amma nasıl?
Bir avuç köy. Odaya gitsen orda. Tarlaya gitsen gine orda o. Dahası kapıya adım atsam o.
Diktiği kazukları oğşalar. Sanırsın zenginden mal aşırdı. Bre ahmak! Ele geçirdiğin yer kardaşının bahçesi."
Neyse oğlum, şeytanından bulsun. Amma ben ona ne yapacağımu biliyorum. Çatlatacağum
ben onu. Kıskançlıktan, hasedinden çatlayacak. Hani bizim tarla var ya onun birazını
satacağum. Zeki’nin kardeşi Mehmet onu almayı istiyor. Ona satacağum. Hani Süleyman
sana her zaman anlatırum. Kasabadaki abıcaoğlu Hasan’ı. Doğru ona varacağum. Durum
böyle böyle abıcaoğlu diyeceğum. Bana buradan güzel bir bahçe alalım. O hatırı sayılır bir
adamdır. Koca kasabada onu saymayan, bilmeyen yok. O paramıza göre bir yer alır bize
elbet.
" Burdan gitmeyeceğuz değil mi buba?"
" Yok canım. Bahçe orada dursun. Abıcaoğlu ilgilenir onunla. Biz de ara sıra gider geliriz.
Heh heh heeyy! Ey Yösuf, sen Yösuf hocaysan, ben de Hatıp hocayım. Şimdi gel karşuma! göreyim o karışuk yüzünü. Gel de kır boynumu, kır sırtımu. Hele abıcaoğlunu bir göreyim."
Nazik Gülünay
YORUMLAR
İçimden " hani şu hor gördüğünüz , pısırık gördüğünüz kız vardı ya....." deyip döner koltukta dönesim geldi ırzı kırık , boş insanlara...
sevdim :)
glenay
İşte Süleyman da böylesi,
devamını yazacaktım az okunmuş :(
Yine de yazacağım..
teşekkür ve sevgimle Faize..
leb-i şima
Şivesiyle hoş duygular yaşattın Çiğdemim. Arada dokunmayıda ihmal etmemişsin.:)))
Emeğine, yüreğine sağlık arkadaşım. Sevgilerimle...
glenay
Bu kişilerden baba Hatıp amca yıllar önce öldü, Süleyman galiba Ankara'da
hoca :)
Çok teşekkürler gelinciğim,
selâm ve sevgimle..
Çok hoş bir yazı Nazik Hanım...
Köy şivesini de çok iyi kullanmışsınız.
Zevkle okudum.
Kutluyorum.
glenay
Yoruma teşekkürler,
selâmlar..