Beklerken
Öyle acılar içinde kıvranırım ki yazmak istemem.Sesim olduğunu unuturum.Şarkı söylemem.
Şairliğim çöp tenekesidir, yanına yaklaşmam. İçim ağlar. Gözlerime yığılan yaşları usulca
silerim. Acılarım geçimsizlikle gösterir kendini, herkesi haşlarım. Sinirliliğimden herkes alır
payını, kendim bile.Dünyanın en günahkâr insanısın derim.Bu yaptıklarını beğeniyor musun
Hayır olur yanıtım. Kendimi iyi huyluyken de beğenmem..
Şu an da yazacak güçte değilim. Yazmış olmak için yazıyorum. Oda soğuk, ellerim üşüyor.
Yandaki inşaattan tak tak sesleri, boğuk seste, çalışanların gürültüleri duyuluyor.Her sese
önem veririm. İster tak tak sesi, ister boş bir kahkaha osun.
Onun sesi kalmadı bende. Tüketti. Az önce şöyle düşünüyordum. Sen bana bir milim gel ben
sana yüz adım geleyim. Ah bağışlanmaz bulut. Gerçekten uçarısın. Sana içimden yazdığım
mektuplarım artık seni göğe çıkarmıyor. Güneş de değilsin, yıldız da. Benim ağaçlarımı
çiçeklerimi, topraklarımı kuruttun. Bahçeye sevginle giremiyorum. Altında gözyaşlarımı
doyasıya akıttığım ağacın altından geçiyorum hep. Yaşl ı bir elma ağacı. Uzaktan yaban
kirazları, kara kavaklar, iki küçük ceviz ağacı beni görüyordu. Hep seninle düşlediğim bu
bahçe yalnızlaşmıştı. Benim gibi yapayalnız. Kuşların sesi öteki dünyadan duyuluyordu.
Bulutlar en uzaklara çekilmit, yıldızlar sipsivri birer taş parçası olmuştu. Güneş can alıcı
azraildi. Gökyüzü çocukluğumda ürkerek baktığım bir canavardı. Sanki beni avcunun içine
almış, yerin dibine geçiriyordu.
Yer altında yaşıyordum. Kara kara taşlar, yılanlar ortasında.Hiçbir umut ışığı yoktu. Işıltılı
bir nehir arıyordum.İçine balıklar bırakmalıydım. O çocuk başıma sazlardan taç örmeliydi. Özlemle , beklemeliydim onu. Portakal rengi tişörtü güneşle, yüzüyle uyum içinde bir çiğdem güzelliğinde gülmeliydi. Ben omzuna yaslamalıydım başımı. Sana limon küfü yeşili
yakışır demeliydim. Öreyim ister misin? Yüzü kızarırdı bilirim. Sinirlenince alnının ortasında
kabaran damarın izi bile görünmezdi. Sıkıca kavrardı tuttuğu ellerimi, dudaklarına götürür
öperdi.
Ölüm. Ama gerçek ölüm, sevgisiz yaşamak. Aşksız, ne çiçek, ne böcek güzel. Hep kapkara
bir duvar var önünüzde. Koşuyorsunuz kapılara,hepsi örtük, kilitli.Cebinizde anahtar yok.
Her eve koşuyorsunuz, sizin eviniz değil. Her yerde konuksunuz, ya da hırsızlama girmiş
gibi, bir köşede büzülmüşsünüz. Yukarı katlara çıkmak yasak. Soluk almak isterseniz
pencereleri açın. İnip çıkın merdivenleri. O yok ki, kapıda karşılayacağınız. Ya da koşar
adımlarla uğurlayacağınız.. Gelmeyecekti..
Nazik Gülünay 6. 12. 1996
YORUMLAR
tüm ağaç cinsleri ve ağlanılan yaşlı elma ağacı, hüzünlü ve hatırlanması acı versede, sevecen beklenilen bir sevdalı vardı, yad edilen..sitem özlem umutsuzluk...güzeldi buruk olsada...sevgilerimle canım :)
glenay
evim güzel olsa da böyle olması hüzün veriyor..
Güzel yorumuna çok teşekkürler Gülsen hanımcığım,
selâm ve sevgimle..
glenay
Yarı anı,öykümsü yazdığım yazıların bir bölümünden aktardım.
yoruma taeşekkürler,
rüya görmüyoruz nedense:))
sevgiler..
küsss
sana yazarken "acaba bugün hiç rüya gördüm mü" diye düşünüyorum zaten ama cıpsss..yine hatırlamıyorum:((
sevgiler:)
glenay
Genelde sabaha karşı görülen rüyalar çıkarmış.. En çok da o hatırlanır sanıyorum, rüyadan sonra hemen kalkarsan, bir de tabii çok etkileyici bir
rüya olursa..
Yazıyı gerçekten senin için yazdım, kimse okumazsa okumasın :))
küsss
o halde gerçekten çok teşekkür ederim..ben valla çok beğendim..sen yaz,ben hep okurum ki..
glenay
meşgul, Türkiye üstüme binmiş sanki bütün sorunları ben çözeceğim :)
iyi akşamlar..