TANPINAR'A BİR BAKIŞ
Ülkemiz kültür ve edebiyat açısından dünyada son 30-35 yıl içinde eserleri ve fikirleri üzerinde en çok konuşulan şahsiyetlerden biri olan Ahmet Hamdi TANPINAR, her şeyden önce çok yönlü bir sanatkâr ve düşünce adamıdır.
Tanpınar’ın şiir, hikâye, roman, deneme, inceleme, edebiyat tarihi ve mektup türündeki eserleri bize onun bu çok yönlü kişiliği hakkında bir fikir verebilir. 1933-1939 yılları arasında ve 1949 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nden önce sanat tarihi daha sonra estetik ve mitoloji dersleri vermiştir. Tanzimat Fermanı’nın ilan edilişinin 100. yıl dönümü dolayısıyla İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ölümüne kadar profesör olarak hocalık yapmıştır.
1901 yılında dünyaya gelen Tanpınar, gençlik yıllarından önce Ahmet Haşim’in şiirleriyle karşılaşmış daha sonra hayatı boyunca bağlı kalacağı Yahya Kemal’lin talebesi olmuş ve özellikle onun teknikleriyle Paul Valery, Marcel Proust ve diğer Fransız sembolistlerini tanımıştır. Tanpınar, asıl söylemek istediklerini şiir estetiğiyli doğrultusunda kaleme aldığı deneme, hikaye ve romanlarında ortaya koymuştur.
Tanpınar, edebiyatçı hüviyeti dışında bir düşünce adamı olarak Tanpınar’ın önemi Türk kültürünün geçmişi hakkında ileri sürdüğü görüşlerin orjinalliği kadar, bunların ortaya konulduğu dönemin şartları bakımından da son derece dikkat çekici ileri gelmektedir.
"Tanpınar, memlekette yeni bir hayat tarzının sadece geçmişin değerlerine dönmekle değil, manevi dünyanın ve geleneksel kültürünün eski ve yeni bir takım unsurlarında içine alabilecek bir terkibe kavuşturulmasıyla kurulabileceği görüşündedir. Bu yüzden o, eskiyi bozan ve köksüz yenilikler getirmeye yönelik çalışmaları da eleştirmekten kaçınmaz, onun gözünde "eski" ve "eskiden kalanlar" hayatiyetlerini kaybetmiş varlıklar değil, tam aksine canlı unsurlardır.( Hürriyet Gazetesi, Şubat-Mart 2002)
Tanpınar, Kaplan Hoca’ya gönderdiği 1953 tarihli bir mektubunda da maziyi "inkârı mümkün olmayan bir realite" olarak görmektedir: Şimdi bir realite var; onun zihniyetini değil , haklarını ve şiirini, bugünkü hayata manevi destek olabilecek taraflarını ayıklayabiliyoruz. Ve diyoruz ki, hadlerde kalmak şartıyla maziyi bugünle birleştirelim, devamı kuralım. bir inkârda yaşamayalı." (Tanpınar’ın mektupları, haz. Zeynep Kerman, İstanbul, 1992, s. 197-198)
Her fani gibi Tanpımar da 24 Ocak 1962 tarihinde, çok sevdiği bu güzel dünyaya veda eder. Tanpınar’ın ölümünden sonra on yıl gibi bir zaman geçtikten sonra, ciddi bir şekilde yeniden okunmaya ve fikirleri üzerinde tartışılmaya başlandığı görülmüştür. Tanpınar’ın gündeme gelmesine vesile olan ve onu da rahmetkle andığım Tanpınar’ın öğrencisi sayın Mehmet Kaplan Hoca’nın çok büyük bir etkisi vardır. bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Enteresan olan Tanpınar ve Kaplan Hoca’nın ölüm tarihlerinin (24 Ocak) aynı olmasıdır.
Aslında Tanpınar’ın ölümü üzerinden on yıl geçtikten sonra gündeme gelmesi yeniden okunması ve değerli bir maden gibi keşfedilmesi bir rastlantı değildir. Biz insanlar bir şeyin değerini ancak kaybettikten sonra anlıyoruz. Tanpınar’ın değerini de ancak kaybettikten sonra anlamışız. Umarım bu değer ve bunun gibi değerler bir ömür boyu devam eder. (Yeni Meşaleciler Kültür, Sanat ve Edebiyat Dergisi, Girne Amerikan Üniversitesi, Kıbrıs, Ocak-Şubat 2007, sayfa 8.)
Mehmet KOÇER(Gaziantep)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.