- 490 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kulaç Atıyorum Sularına
Gün çekilince dağlarımdan orman gözlerine dalıyorum
Tenimdeki garip sızıyla düşlerinin sarnıcında uyuyorum
Gecelerinin kentlerinde yaktığın çoban ateşine yürüyor
Eşsiz kardelenlerin yetiştiği uzak ülkene kulaç atıyorum
Bütün tanımları aşka çıkan, doruğunda paylaşımların dupduru aynasının yansıdığı eski zaman sevgilerinin düşünsel temaslarında, günlük güneşlik bir yaşam alışkanlığında ilkel sevdalarla yıkarım her sabah yüzümü. Ereksiz sancıları taşıyan bütün kervanlar ulaşınca çağlar ötesine ayaklarımdaki berelerle, yüreğimdeki sevgilerle ve kollarımdaki kelepçelerle anıların sessizliğini de dillendireceğim elbet.
Uzaklarda, çok uzaklarda güneşin küçük heykellerinin yapıldığı ülkelerde, bir çingene yüreğinden aşkı dinleyerek, her acının sevdadan kaynaklandığını öğrenerek, ölümlerdeki gizi, sevgilinin dudaklarındaki sancıyı öğreneceğim. Yıllardır yüreğimi harlayan bu belirsizlik ayraçlarından tüm inanışlarımı çıkaracak, etiketi üzerinde olmayan aşk pazarlarında şiirlerimi satacağım.
Bir bir devrilen bahar dallarından biriktirdiğimiz anılarla sürdük özlemin tarlasını. Gözlerini ektiğim tepelerde her gece yıldızlar sürdün dudaklarıma. Dizlerinde büyüttüğün sevdalı yürek oyunlardan geç dönen çocuk gibi şiirler biriktirdi yüreğinde sana. Sesini özlemeye bile direndi, sevdanın gülüşleriyle yaşama bile sırf senin için, bahar gözlerin için bilendi.
Hep gecenin uzun saçlarıdır özlemin atar damarı. Kelimelerin yol aradığı yıldız kayışlarında dilek tutar sevenler, kavuşmanın duasıyla. Sonsuzluk uzak, umut yakın gülümsedikçe şiirler serilir rüyaların masum koynuna. Sevda ile, aşk ile sevgiliye dua olur özlem, gecenin herhangi bir saatinde. Her elvedada bir çığlıktır insan, eski düşlerden biriktirdiği dualarla paylaşır çoğalmanın tortulu dizelerini.
Sana dokunduğumu, yüreğine sokulduğumu düşünerek aya ve güneşe yürüyorum günlerdir. Gökyüzü ile konuşuyor, yıldızlar gizlediğin saçlarının fırtına koyaklarında ruhumla işbirliği yapıyorum. Ellerin aşınmış yüreğimin tapınağı, gözlerin bir yudum suya hasret kuşların gizli sunağı. Her gün yeni ölümlere kurulurken saatler, düşerken onlarca beden toprağa, sen yalnız bana ulaşan bir çağrı gibi, denizle sonsuzluğun birleştiği yerlerde açılmış kollarınla beni bekliyorsun.
Sana döndüğümde yüzümü kavgasız geçer her günüm. Binlerce yıldır yataklarını oyan nehirler gibi toprağına iner, nergis gözlerindeki mavi gülüşlerle, yüreğindeki sevda sürgünleriyle, dağlarımdaki isimsiz kuş sürüleriyle, sevinçlerime ışıltılı bir özleyiş gibi sokulursun sen. Göğsünden nefesimi, yüreğimden sesimi, şiirlerimden ismini çoğaltıp, tülbentlerden sevdanı geçirmeden, saçlarının gür ormanlarından, bedeninin kutsal coğrafyalarından geçmeden, bu dünyayı terk etmem ben.
Bütün çığlıkların bir gün kendine döndüğü, bu demirleri küflenmiş ömür güvertesinde soluğunla uğra son yaz koyağıma. Suyunu, kanını, gök bakışlarını ve bulut bulut kabarışlarını bıçkın yüreğime mayala. Dilersen isimsiz bir çocuk ağıtı ol dağlarımda, dilersen demir at sevda limanıma, dokun tinsel yalnızlığıma, dokun şiirlerimin çığlıklarına, gökyüzüm ol yeşil yapraklarınla.
Bil ki yosun gözlüm, hayat bizler doğmadan kapatmış perdelerini mutlu sabahlara. Her gün toprağa yatırılır yüzlerce suçsuz ruh ve binlerce ruh yeniden merhaba der yaşama. Melekler ruhumuzda dolaşırken ölüm çoğalır çıkınımızda. Gecenin gölgeleridir peşimizdeki, yaşamdır yine de inadına gülümseyen. Bir söğüt gölgesinde dinlenir, yeniden döneriz çocukluğumuza. Kabuktan düdükler yaparak saklanırız hayatın sokaklarına. Çünkü her sobelenme bir sevda, her sevda saklanacak bir yerdir unutma.
Aç yaşamaya kollarını bir yelken gibi öyleyse. Hangi tomurcuğa sevdalıysan, at içindeki anlamsız zehirleri ve sevinçleri büyüt yeniden koynunda. Türkülerin gün gelip ağıtlara dönüştüğü ve kayaların bile tozlara dönüştüğü bu gizem gezegeninde, sevda olsun dilindeki en bildik türkü. Ölüme acıkıp, sevdaya banıp yürek kalemini, acıların çoğul uzantılarından kurtar bedenini. Sevgidir öğünümüz ve sevdadır acıkmışlığımız. Bu her gün kurulan aşk sofrasında, ‘insan kaşığına ne dolarsa onu yutar’, unutma.
Selahattin Yetgin