ADAM DEĞİL MÜFETTİŞ
Ocak ayı karlı ve tipiliydi. Bunun için yıllık çalışma planının uygulanması zordu. Yeniden düzenlenmesi, Milli Eğitim Müdürlüğünden onay alınması gerekiyordu. Gurup Başkanları ve Teftiş Kurulu Başkanı Müfettişlerden gelen bu talebi fazlaca değiştirmek istemiyorlardı. Yeniden onay almanın bu kadar zorluğu olmamalıydı. İki satır yazı yazmak zor muydu? İyi planlama da yapılamıyordu. Bütün okulların teftiş edilmesi Başkan için artı bir puandı. Teftişi hiç aksatmadan aynı zamanda inceleme ve soruşturma görevini de yürütmek gerekiyordu.
Ocak Ayı aylık çalışma programı yapılmıştı. Her Müfettiş imzaladı. Milli Eğitim Müdürü de onaylayınca yürürlüğe girdi. Gurupça tutulan araçla ilçe, köy ve kasabalara gidiyorduk. Çok zor yollardan geçmek zorunda kalıyorduk. Bazen arabamız kara saplanıyor, itmek zorunda kalıyorduk. Bütün Müfettişler sıkı, kalın giysiler giyiniyordu. Gurup Başkanı müfettişleri anlaşabilme durumuna göre ayırıyordu. Çoğunlukla zaman sekiz ve on kişilik gurup oluşuyordu. Köylerdeki öğretmen sayısına göre İki üç dört köye ulaşılıyordu. Bu durum emek, zaman tasarrufu sağlıyordu.
Müfettişler Bakanlığın hazırladığı Denetim ve teftiş yönergesine göre, teftiş ve denetim yapıyordu. En büyük yanlışlık, teftiş yönergesinin teftiş edilen çevreye göre olmayışı, müfettişin inisiyatifine bırakılmasıydı. Müfettişin sağlık durumu, çevreyi algılayışı, öğretmenin beğenilmesi, sınıfın verimi gibi etkenler teftişi büyük ölçüde etkiliyordu. Her okul için genelleme yapılıyordu. Kurum Teftiş raporu yönergedeki ifadelerle yazılmak durumundaydı. Örneğin: Bahçe duvarı var, etrafı ihata duvarı ile çevrili, okulun elektriği suyu var… gibi. Yoksa ancaklar bölümüne, en alt kısma elektriğin alınması, ihata duvarının çevresel imkânlarla 442 ve 222 Sayılı Kanun göz önüne alınarak yapılması. Çoğu öğretmen bu kanunları stajyerliğinde öğrendiği varsayılmaktadır. Ama ben bu tebliğlerden fazla bir şey anlanmadığını düşünerek, açıklamayı yüz yüze yapıyordum. Müdür ya da müdür yetkili öğretmenle konuşuyorduk. Bizden deneyimli meslektaşlarım sadece yaz diyorlardı. Köylerde, birleştirilmiş sınıflarda görev yapmak öğretmenler için çok zordu.
Öğretmenlerin çoğu fakülte mezunuydu ve daha önce köy hayatını yaşamamış bilmiyorlardı. Yeterince mevzuatı, iletişimi bilmeyen öğretmenler, muhtarı bir amir gibi görüyorlardı. Muhtarlarda bu durumdan faydalanıyorlardı. Öğretmen hem bilgi hem de maddi manevi bir sömürge içinde yaşıyorlardı. Hiç bir öğretmen köyde kalmak istemiyordu. Köyde yaşamak zordu. Eskiden lojman için öğretmenler lojmanda kalmak için yarışır, dilleşir, münakaşa ederlerdi!... Şimdi lojmanlar kullanılmıyordu. Büyük okullarda istenilen defter ve dosyalar küçük bir iki öğretmenli okullardan da isteniyordu. “Zimmet defterinin kullanılması” gibi. Teftiş Tebliğinde yazılanlar emir niteliğinde olduğundan ancak bölümüne yazılacak maddeler mümkün olduğunca az ve öz yazılıyordu. Desteksiz yazılmamaya dikkat ediliyordu. Yazılacak maddeler, o okulda teftişte görev alan müfettişler tarafından tartışılıyor, uzlaşma sağlanınca raportörün ifadesi ile yazılıyordu. Yazılan raporun Teftiş Tebliği, raporu Milli Eğitim Müdürlüğüne sunuluyor, Milli eğitim Müdürlüğü Teftiş Tebliği, raporun bir suretini İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü kanalı ile okula ulaştırıyor; gerekli tedbirleri alıyordu.
Yine çok karlı bir havaydı. Dağ köylerinden birine üç Müfettiş arkadaş inmiştik. Bizdeki verilere göre köyde dört öğretmen gözüküyordu. Köye internet erişimi ve telefon bağlantısı olmadığından haber verememiştik. Genellikle bir gün önce haber veriyorduk. Korkumuz gittiğimiz okulda öğretmen olmamasıydı. Okul yamaç bir yerde kuruluydu. Teneffüs saati olduğundan öğrenciler dışarıdaydılar. Öğrenciler bizim okula doğru geldiğimizi görünce, öğretmenlerine haber vermek için bağrıştılar.
Bir öğrenci arkadaşlarına,
-Ula okula adamlar geliyor!...
Başka bilmiş bir büyük sınıf öğrencilerinden biri;
-Oğlum onlar adam değil, Müfettiş, Müfettiş…
Okula gittik. Okulda iki öğretmen vardı. İki öğretmenin tayini başka yere yapılmıştı. Milli Eğitim Müdürlüğü verileri yenileyemiyordu. Bir arkadaşımız raportördü. İdari teftiş yaparken ben diğer arkadaşla sınıflara girdik. Ben 1,2.3. Sınıfların dersine girmiş, sınıftaki eşyaların ne işe yaradığını soruyordum. Takvimi gösterdim. Ne olduğunu sordum. Yeni yıl başlangıcı olduğundan “Takvim neye yarar?” Diye sordum. Bir öğrenci çok heyecanlandı. Hızla ayağa kalkıp ısrarla parmak kaldırdı.
-Söyle
Dedim. Öğrenci
-Öğretmenin yapraklarını yırtmasına yarar.
Dedi. Benim bu safiyet çok hoşuma gitti. Teneffüste öğretmenle sınıf eşyalarının nasıl tanıtılacağı ile mesleki bilgimi paylaştım.
Tebliğe şöyle bir ifade yazdık: Sınıf içi araçların işlevleri ile birlikte tanıtılması.
……
YORUMLAR
ah be üstadım mesleki yıllarıma götürdünüz beni.
Ne güzel anılardı yaşananlar.
İlköğretim müfettişliğinde eksik olan yanlar elbette vardır.Fakat benim üzüldüğün ve önemsediğim konu,
öğretmenlik mesleğinin farklı bir yapı olduğu ve özellikle insan yetiştirecek insanların baştan beri bu yönde okutulması.Mesela öğretmen okulları ve köy enstitüleri.
ikinci konu, öğretmen ve öğrenci ile ilgili yasaların tepeden hazırlanması, uygulayıcıların görüşlerine pek ağırlık verilmemesi.
Mesela bu günlerde 66 aylık çocuk okula gidecek.Uygulayıcılara sorulduğunu sanmıyorum.Düşünün İstanbulda bir sınıfta daha ellerini yıkamayı bilmeyen, tuvaleti kullanmayı beceremeyen 70-80 öğrenci ve öğretmen...
bu insana yapılan en büyük işkence olmalı.hem öğrenciye hem öğretmene.
paylaştığınız anı oldukça güzel kaleme alınmış,akıcı bir çalışma.tebrikler üstadım...
acun06
Kanunla kurulmuş olan öğretmen akademisi binası var Hasanoğlan'da kendisi yok. Milli Esğitimden söz edilir mi?... Tabi öğretmen yetiştiren fakülteleri de sorgulamak gerek. Bunun devamında KPSS gibi bir illet. Memur olunca, yanı kadro alınca okur yazar olmayan öğretmenlerimiz... Üniversite boyunca ders notundan başka bir dergi bile okumamış Türkçe öğretmenleri... Benim yaramı çok deştin Usta. Köy Enstitüleri ileride sağlığım uygun olursa yazacağım. Ben
öğretmen okulu mezunuyum.