cemaziyülevvel
“Ben senin cemaziyülevvelini bilirim.” dedi bir adam. Diğeri anlamadı muhatabının ne demek istediğini lafın altında kalmadı:
“Ben senin…” dedi pis pis.
Oysa senin evvelini bilirim demektir, gelmişini geçmişini iyi bilirim manasındadır cemaziyülevvelini bilmek!
Bir hal tercümesidir.
Zatı muhterem tezkiresidir.
Cv’idir modern ifadeyle.
Tanıtımdır şifahen.
Otobiyografidir cemaziyülevvel.
Osmanlılarda arşivciliğe büyük önem verilir ve devlete ait her belge titizlikle saklanırdı. Şimdiki gibi dosyalama düzeninin olmadığı o dönemde devlet dairelerinde bu iş için çuvallar kullanır ve her aya ait biriken belgeler bir torbaya doldurarak korunurdu. Arşive kaldırılan belgelerin birbirine karışmamasının ve arandığı zaman kolay bulunabilmesinin sağlanması için torbaların üzerine iri yazı ile ait olduğu ayın adı yazılır, bundan sonra torbalar mahzene indirilip, orada sıraya konulurdu.
Yılların birinde cemaziyülevvel ayına ait belgelerin bir sandığa konulup, sandığın kapağı mühürlenerek belgelerin başka bir yere götürülmesi gerekmişti. Arşivde görevli dar gelirli bir memur, istenilen belgeyi sandığa boşalttıktan sonra boş torbayı alıp evine götürmüş. Bir süre sonra da yoksulluk nedeniyle bu torbadan kendine bir iç çamaşırı diktirmiş, onu giymeye başlamış. Torbanın üzerindeki saf bezir işi mürekkep, çamaşırın birkaç kez yıkanmasına karşın çıkmamış ve torbanın üzerindeki cemaziyülevvel yazısı, iç çamaşırın arka bölümünde olduğu gibi kalmış.
Bir gün işyerindeki öteki memur arkadaşları, onun iç çamaşırının arka bölümündeki bu cemaziyülevvel yazısını gürmüşler ve kendi aralarında gülüşmeye başlamışlar. Bu dar gelirli memur, ilerideki yıllarda daha yüksek okullarda okumuş ve işinde daha yüksek makamlara yükselmiş. Artık kadife astarlı samur kürkler, mücevher işlemeli kaftanlar giyer olmuş. Eski arkadaşları kendisine gıptayla bakmaya ve hatta onu zaman zaman da kıskanmaya başlamışlar. Bir gün onun başarılarından söz edilirken, onu kıskanan eski arkadaşlarından biri hemen süze karışmış ve "Siz onun bugünkü durumuna bakmayın" demiş. "Biz onun cemaziyülevvelini biliriz."
"Cemaziyülevvelini bilmek" sözü o günden sonra, herhangi bir kişinin geçmişteki bir kusurunun unutulmadığını "üstü kapalı bir biçimde" anlatmak için kullanılmaya başlanmış.Alın kalemi elinize yazın çevrenizdeki ulu zatların cemaziyülevvellerini. Donlarındaki sahte ve yapma markalardan saçlarına jöle niyetine sürülen limon suyuna kadar dökün ortaya her türlü hilelerini.
Sizi makamıyla ezmeye çalışanları cemaziyülevvelleriyle ezin. Haddini bilmezlere hadlerini bildirin bu şekilde. Salya sümüklü vaziyetlerini anlatın ki kırılsın benlikleri, yıkılsın saltanatları. İnsan olsunlar, adamlığı öğrensinler.
Herkes tanır birbirini, herkes bilir. Dün yediğimizi, ne içtiğimizi ne giydiğimizi… Kasım kasım kasımlanmak hoş değil, makam makam kabarmak şık değil, horozlanmak yakışık almaz, dayılanmak itibar görmez. Hizmet hakkaniyetten ayrılmadan halka hizmet etmektir hak için. Yalan dünyanın yalan saltanatı ile har vurup harman savurmak değildir.
Biz sizin cemaziyülevvelinizi biliriz.
Künyeniz bizde, tanıyoruz sizi.
Sapa yola girmeyin, hak yolundan ayrılmayın.
Tafra yapmayın, ahkâm kesmeyin, yargılamayın kimseyi durduk yere, yok yere asıp kesmeyin hiçbir kimseyi.
Sizi tanıyoruz çünkü Hazreti Âdem ve Havva’dan geldik, insanı çileden çıkartmayın. İnsansınız her şeyden evvel! Biz sizi öyle biliyoruz.
“Ben senin cemaziyülevvelini bilirim.” dedi bir adam. Diğeri anlamadı muhatabının ne demek istediğini lafın altında kalmadı:
“Vay senin…” dedi pis pis.