- 493 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yazar Yaz(a)maz
Sokaklarla pek bağdaşmamış bir çocukluktu benim çocukluğum. Haşarı, annemin tabiriyle "elebaşı" bir çocukluk yaşamadım hiç. Oyun oynamayı sevmediğimden değil kâh sakarlığımdan, kâh yeteneksizliğimden atılırdım oyunlardan. Sıkılırdım yedek oyuncu kulübesinde bekletilmekten. Yakan top oynarken havada topu yakalayan elebaşı kız kardeşimin, kazanıp bana verdiği yedek canla oyuna alınırdım ancak. Utanırdım haliyle ve bu utancın etkisiyle dolaşan adımlarımdan bir kez daha istenmeyen, başarısız oyuncu olur yine atılırdım. Kısırdöngüye dönerdi bu hal. Ne zaman son bulacağını bilmediğim bu döngü beni kırılgan ve öfkeli kılmıştı ilk çocukluk evresinde. Nihayet okula başlayıp, okumayı öğrendikten sonra sokaklarla irtibatım kesilmeye başladı. Oyun oynamak için sokağa çıkmış olsam bile oyundan atılınca artık doğru evin yolunu tutup, kitapların sokaklarını keşfe çıkmıştım çocukça.
Kitaplar, kitaplarım... İçine girip saklandığım rengârenk masal kitaplarıyla başladı bu yolculuk. Kitap yazarının sevgiyle elimden tutup "gel hadi" diyerek bana açtığı büyülü kapıdan girer ve geri gelmek istemezdim çoğu zaman. Bitmesin isterdim 80 Günde Devri Alem. Denizlerin altında dolanıp dururdu aklım. Esrarlı ada hayalleri kurardım, öykünerek Robinson’a. Üzülürdüm Kibritçi Kıza ve içli içli ağlardım kırmadığı kaşağı yüzünden iftiraya uğrayan Hasan’a. Okumak alışkanlık mıdır yoksa sâri bir hastalık mı bilmiyorum. Ama bulaştıktan sonra artık kurtulmanın söz konusu olmadığı ve hasta olduğunuzu düşünmediğiniz aksine hayatınızda tüm boşlukları doldurabilecek ve bence her insanın başına gelmesi gereken en güzel saplantılardan biridir.
Rabbim’den sonra sığındığım tek limandır kitaplar. Zaman zaman hala çocuk aklımla karşısına geçip kitapların, yazarlarının yüzlerini gözümün önüne getirip, düşünürüm. Yüzlerce değişik yüz canlanır gözümün önünde, yüzlerce değişik düşünce, yüzlerce çıkılmış yolculuk ve yüzelerce çekilmiş çile. Bunca insanın evime, odama sığmayacağını düşünürüm sonra, gülerek. Garip bir hüzüne kapılırım zaman zaman. Bu kitapları yazanların benden hiç haberi olmamıştır, ben onları böylesine severken. Hatta pek çoğunun bir birinden haberi olmamıştır. İlk kitap yazanlar bu bağlamda daha şanssız galiba. Bizler ve bizden sonraki nesillerin daha şanslı olduğunu düşünürüm bunca değişik kitap karşısında. Onlar beni bilmese de bu çeşitliliği bilmek ayrı bir güzellik katar her baktığımda kitaplarıma. Kitap yazarları da elbette ki hiç sevmedikleri yahut çok sevdikleri bunca yazarla bir araya gelebileceklerini, bir rafa dizilip yan yana oturacaklarını asla hayal etmemişlerdir sanırım. Gerçek dünyada bunca yazarı bir araya getirme fikrine takılıp kalıyor zaman zaman aklım. İster istemez gülümsüyorum elimde olmadan. Kütüphanede durdukları gibi böyle sessiz, eserleri gibi gayet dostça ve arkadaşça, birbirlerine karışmadan yan yana oturabilirler miydi yoksa gürültülü bir tartışmanın ardından, kavgaya mı tutuşurlardı? Yinede birbirlerine zarar vermeyeceklerini düşünüyorum, tartışsalar bile bir süre sonra tahammülü öğrenirlerdi yahut alışırlardı bu birlikteliğe. Zamanla daha iyi dost olurlardı belki de.
Her gün kavga edecek değiller ya çocuk mu bunlar?
Belki de her gün kavga ederlerdi değil mi? Çünkü her yazar aslında biraz çocuktur. Çocukça bir bakış açısı, büyümenin getirdiği olgunluk ve öğrendiklerinin etkisiyle yoğrulmuş bir duygu, düşünce denizinde gezinir ve bizleri de gezintiye çıkarırlar çoğu zaman. Yazmaya başlamadan önce her yazarın çok okuduğunu ancak okuyarak belli bir seviyeye ulaşılacağını düşünüyorum bu yüzden. Her yazarda çocuk masumluğu ve merakı olduğunu tüm bunların etkisiyle çok okuyarak, çok yazarak yol alacaklarına inanıyorum. Hayal dünyası dediğimiz hatta bazılarının esin perisi dedikleri, her yazarın yazdıkça genişleyen, okudukça büyüyen sınırsız ufkudur aslında. Nedir insanı yazmaya iten diye düşündüğümde elbette ki önce kendi cevabımı vermek istedim. Tüm derdim kendimleydi. Sırdaş kâğıtlara kendimi, derdimi anlatmayı seviyordum. Bir süre sonra her anı kayıt altına aldığımı, kendi yazdıklarımı okudukça kendimi daha iyi anlar hale geldiğimi fark ettim. Çözmek istediğim tek mesele bendim zaten. Günlük tutanlar bilirler ki bir yıl sonra yazdıklarını okuduğunda insan çoğu zaman tebessüm eder kendi kendine. Bana göre kişinin kendini en iyi anlama ve çözümleme metodudur yazmak. Kendimi anlamak için yazıyorum. Kendimi en iyi şekilde ifade etme çabası içindeyim. Böyle bakınca pek idealist görünmüyor sanki. Hepimiz bir kitabımız olsun ve daha çok insan bizi okusun isteriz elbette ki. Bir şeyler kalır mı bizden bilmiyorum ama kalırsa da bizden sonraki nesil ya içinde kendinden bir parça bulup örnek alacaktır ya da köşeye atacaktır okuduklarını. Her insanın anlamak ve anlaşmak bağlamında asgari müşterekleri yakalaması yeter de artar zannındayım ama bunun çok zor olduğunun da bilincindeyim. Doğrusu yüzde yüz bağlamında hiç bir insanın karşıyı anlaması yahut bizim tüm insanlara kendimizi en iyi şekilde anlatmamız mümkün değil. Örneğin ben para verip eserini satın aldığım ve okuduğum her yazarı anladığımı söyleyemem. Sevdiklerim olduğu kadar anlayamadıklarım, kitaplarıyla, duygularıyla ve fikirleriyle tartıştıklarım var.
Öte yandan her okuyanı memnun edeceğim düşüncesi, yazan kişinin ilk anda aklına gelse bu düşünce, tek kelime yazamayacağından eminim ben. Sizin harika dediğiniz bir yazının bir başka dost tarafından eleştirildiği olmuştur muhakkak. Kişilere, kültüre, bakış açısına, düşünce yapısına, hatta töremize, anlayışımıza uymadığı için zaman zaman hayat yolunda anlık yaşadığımız acı, sevinç, hüzün anlarımıza denk geldiği için bile bir kitabı başucu seçebileceğiniz gibi rafın en ücra köşesinde yalnızlığa terk edebilirsiniz kitabı. Yazan kişi uluslararası ödüllere koşar ama siz hiç sevmezsiniz yazdıklarını. Sonuçta okumanın yahut beğenmenin bir kıstası olmadığı gibi bir mecburiyeti ve zorunluluğu da yoktur. Yazarın bakış açısından olaya bakınca, her yazan kitabı okunsun ister. Neticede ortada bir emek vardır ve emek kutsaldır. Ama yinede kitabı az sattığında eser sahibi bireyleri suçlayıp, sorgulamayı düşünmez. İlerlemek adına eleştirileri ve yorumları takip edip kendince muhakkak bir rota belirler. Yazdığı kitapla fikri tartışmalara düşsek bile bu okuyan için bir kazanımdır sadece. Ben tartıştığım kitap yazarlarını okurken sanki karşımdaymış gibi hisseder ve fikrine karşı çıktığım yerleri tek tek hatta örnekler vererek çürütmeye çabalarım aklımın köşesinde. Oysaki ne ben eser sahibinin kapısını çalar, yakasına yapışırım nede o benim. Bu yüzden her zaman sessiz ama samimi dosttur kitaplar. Kimi beni düşünceye sevk etmiştir, kimi bilgi vermiştir bir hikaye arasında. Bugüne kadar hiç bir kitabı bu kötüdür diyerek işaretleyip, kolundan tutup evimden dışarı attığım olmadı. Beğenmediklerimi, sıkıldıklarımı okumayıp yarım bırakmışımdır çoğu zaman. İçlerinden aklımı kurcalayanlara belki de doğru zamanda okumadım diyerek fırsat verip geri dönüşümde olmuştur. Hepimizin vardır başucu kitapları, sevilen tekrar tekrar okunan. Aslına bakarsanız hayran olunacak bir kelimedir bu başlı başına "başucu". Bir yazara verilecek en mükemmel ödüldür bu.
Ey yazar, bil ki seni en kutsal mabedimde ağırlamaktayım. Ey yazar, seni seviyorum, kendimi sana yahut duygularına, fikirlerine yakın buluyorum. Akıl danıştığımız, fikir sorduğumuz ve neredeyse başımızın üstünde taçlandırdığımız eserler neticede hepimiz için özeldir, özel anlar barındırır mutlaka. Bu yüzden ben en çok başucu kitaplarımın yazarlarını merak ederim. Bu eserin sahibi yazarken beni düşünmemiştir mutlaka. Ama ben onu almış bağrıma basmış ve özümsemişimdir. Yazmak işte bu yüzden güzeldir. Tanımanıza gerek yoktur yahut birebir görmenize, yazan yazısıyla diyeceğini demiş ve gitmiştir aslında ve sizin konuştuğunuz eserdir. Ama yazan elinizden tutmuş, bir kapı açmış ve bir yol göstermiştir. Size bir fener olmuş, ışık yakmıştır gecelerinize çok uzaktan. İnsanın aklının almayacağı bir gururdur aslında bu. Bu yüzden hepimiz isteriz bir kitabımızın olmasını mutlaka. Doğrusu bu hayal ne kadar güzel ve özel değil mi?
Çocukça merak içinde aklım. Bir gün eğer olursa bir kitabım, acaba bir kütüphane rafında hangi yazarla sırt sırta duracağım. Belki de beni hiç sevmeyen bir yazarla sırt sırta verip, kavgalar ederek ve zamanla bir birimize alışarak okuyucu beklemek düşecek bahtımıza. Ama yine de bir kişinin başucu kitabı olacağım anın hayalini kurmanın güzelliğiyle sadece bir kişi için günlerce yazacağım.