- 1600 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hayat Pembe Gülüşlü Bir Bebektir
Gizli sevdalar büyür yaşamın burçlarında,
Hayat, pembe gülüşlü bir bebektir gülüm.
Sana dizilen şiirlerden bir sevda yarat,
Göğsündeki ateşle fırtınalara meydan oku..
Türküler derleyip yaşama dair, gövdeme ağan son yaz ışıklarında çiçek ürpertilerini duyumsarım gözlerine dalınca. Bu kadar kalabalığa karşın, bu kadar aymazlığa rağmen tas tas sular dökersin gözlerinin pınarlarından yüreğime. Ceylanlar gibi sekerek yürürsün asla sevemediğim kaldırımlarda.
Ülkemin bakir dağlarını görürüm gözlerine bakınca. Karanlığın üstüne cesaretli adımlarla yürürsün durmadan. Göğsündeki çile yumaklarına hiç aldırmaz, güleç yüzünün fırtınalarını büyük bir beceriyle saklarsın. İnanma bu yalan dünyanın vaatlerine. Kuşların kanatlarında bile hüzün vardır görmeyi becerebilirsen. Kimi sevdiğinin derisini yüzer, kimi yılan gülüşlü kaypak duruşlarla dünyayı süzer.
Rastık sürmesi çekili gözlerinin derinliklerinde gürül gürül ırmaklar akar görürüm. Kurumuş otlar nehirlerin yastıkları olur bir zaman sonra. Yaseminler, hanımeli’lerin ömrü sadece üç gündür. Yüreğinin salkımlarını iyi sakla gönül mahzeninde. Güvercinlere yem at her sabah, kumru endamınla yürü bu aşk dolu yerkürede.
Korku, karanlığın akını asla göstermez. Hayat, pembe gülüşlü bir bebektir gülüm. Beni sırtımdan vuranlara bile elimi uzattım ben. Gözlerimi hiç siyaha boyamadım. Yüreğimdeki bebek parklardan hiç çıkmadı, hiç büyümedi. Bu insan kalabalığın ortasında hiç yitmedim ve tükenişlerimi kimseye göstermedim. Milyonlarca gül yetiştirdim gönül bahçemde, yüzlerce ölüme uğurlandım, uykularımda nice inançsızlarla savaştım ve her uyanışımda masmavi gökyüzünü kucakladım ellerimle.
Ağlayışlarının kayın gülüşlü gözesinden buram buram gurbet düşer kim bilir gecelerine. Hasret silkeler inancının tüm kalelerini. Umudun tarlada tırpan, ocakta bulamaç, zemheride kara damıtılan üzüm pekmezidir. Sayılanların saygınlığını yitirdiği bu yerkürede tek başına direnirsin diz çökmemeye. Mavi gülüşler için gün henüz doğmamış, mor gülüşler için çok geçtir. Gün çekilince bu kentin üzerinden geceler hayın, geceler amansız ve geceler sultanîyegâh türküler gibi dillenir dilinde.
Neylersin sevda bakışlı yaban güvercini. Okyanuslar Harran’dan, Kızılırmak’tan ve Dicle’den beslenmiştir asırlarca. Sevdanın tohumları kara kışta bile serpilir. Çakalın, kurdun ininden uzak durup, yıldızlara uzat başını. Göğsünde yanan ateşle fırtınalara meydan oku. Al yeleli bir kısrak gibi toynaklarınla çiğne şu iğrenç yaşamı. Gözyaşlarının incileri bulunur bir gün. Sana çizilen resimlerden, sana dizilen şiirlerden okşanası bir sevda yarat. Sen, karanfil kokulu gülüşlerinle, sen hayat dolu yüreğinle bu yılan duruşlu dünyanın nur yüzlü bebeğisin.
Çoban çeşmesi gibi direndim bu yaşamın garip yolcularına yıllarca. Gürül gürül ırmaklarımdan akan sular, ömrümün cam kavanozlarına sığmadı. Uçarı gençliğimin renkli uçurtmaları hiç olmadı. Akşamların geç indiği sokaklarda, elma kokulu bahçelerde ve davar çıngıraklarının hiç kesilmediği kıl çadırlarda geçti çocukluğum. Fırtınalarda kavruldum, yağmurlarda aşkla doldum ve her sevdada yandım, yandım aşk’la yoğruldum.
Ellerimdeki çiçeklerle bir zaman sonra düştüm yollara. Ağustoslarda kuruttuğum terli yeleğimi sevda bahçelerinde çürüttüm. Nice gözlerde hüsranı, nice yüreklerde yalnızlığı gördüm. Sevda denen zorba her kapımı çaldığında, her aşk’a yanıp yakıldığımda gözlerimin ütopyası direndi kara kışlara.
Lâleler yetiştirdiğim aşk bahçemde zambakları her sonbaharda sökün ettim toprağımdan. Geceler sivri uçlu bir bıçak gibi deştiler günlerce göğsümü. Mutluluğun gizlendiği dağlarda sevinçlerle körebe oynadım. Kanayan ayaklarım, morlaşan gözlerim ve her defasında oynanan gururumla savaşlara durdum, yine de yılmadım.
İşte böyle gül goncası. Hayat, bazen hile yapar aşk oyununda. Sahte ’Merhaba’lar çalar kapını sen aşkı kovaladıkça. Umudun pazarında körebe oynayarak geçirmişsen yaşamını, bu hayat lâbirentinde kaybetmeye de hazırlıklı olmalısın. Aynalar yansımasını yüzüne vurduğunda göz aldanmalarını da hesaplamalısın kısaca.
Kaçışlarım bitince, aşk’a kafa tutmalarım da bitecek elbet. Sevgilerin şefkatli kucağında soluyan bebek serpilince, baharlar çalacak kapımı. Gözlerini seveceğim aşkın. Yüreğini zulamdan çıkardığımda mahpusluğum bitecek ve bu sevdanın adını yeniden, yeniden koyacağım.
Selahattin Yetgin