aşk damlaya damlaya göl değil okyanus olur
Bir mucize olsa toz olmaktan kurtulsam, kocaman bir kaya olsam. Damla damla akıp yok olmaktansa devasa bir deniz olsam. Bir okyanus…
Varoluşumuzun mide bulandırıcı karmaşası… Aşkı da dahil edersek bu karmaşaya soluğu lavobada almak kaçınılmaz.
Niye girdim bu kanuya? Gülünesi bir acıklılık yaşadığım için. Tuna ile karşılıklı çözüldük de ondan. Birbirimizi tanımadan önceki yaşadıklarımızı, durduk durdık da niye üç yıl sonrasına bıraktık, bu da bir bilmece belki. Yeni tanıştığımızda, kendimi mümkün olduğunca sade anlatmıştım ona. Aşk hikayelerimi masumlaştırmıştım olduğunca. Nereden bilebilirdim ki onun bu elemeyi benden kat be kat fazladan yapacağını? O gece sabaha kadar hem anlattık hem kavga ettik. İçimizden bir ses her şeyi anlatmalısın diyordu bana. O da eynı iç sesi alıyordu muhakkak ki, bir ben bir o alıyorduk sazı elimize.
Ertesi gün içimdeki kaosla onu bekledim akşama kadar. Ne kitap okuyabildim ne de başka bir şey yapabildim. Ancak, akşam onun gelişi yaklaştıkça bir hafiflik oluştu yüreğimde. İki kayanın içinde şıkışmak üzereyken kır çiçeçeklerinin rüzgarda salınışı gibi özgürleşti benliğim. Tuna’mı gördüğüm an anladım ki o da aynı kaygıları yaşamış.
Şimdi her akşam kıyıda köşede anlatılmadık ne varsa döküyoruz ortaya. Bir çeşit günah çıkarıyoruz sanki. Yanlışlarımızla ördüğümüz o karanlık geçit bu anın ışığıyla aydınlanıp temizliyor bizi. Tuna diyor ki, beyni olmayan bir kelebek çiçeğe bala değil de zehire konar, işte ben de öyleydim o karanlık geçitte. Onu suçlamıyorum artık. Geçmişinde yaşadığı dağınık aşk hallerinden kıskançlıklar çıkarışımın mantığı yok tabii. Sonra o da, ben de farkediyoruz ki, birbirimizin geçmişine de sahip olmak istiyoruz. Bu imkansızı isteyerek kendimize acı çektirmenin enayiliğine boyun eğmedik elbette. Zor da olsa yarına bakmaya çalışmalıyız ikimiz de.
Öyle çok düşündürdü ki beni bu deneyim. Elimde bir tığ ucuyla beynimin kıvrımları arasından bir bir avlamaya çalıştım çelişkilerimi. Onları yakaladıkça sümüklü mendiller gibi buruşturup çöpe attım. Bugüne, şimdiye bakmanın ne harika bir şey olduğunu biliyorum. Sadece acele etmeden alışmalıyım bu yeniliğe. Tuna bu konuda benden daha sabırlı. Zaman zaman patlamalar yaşasa da çabucak kontrol altına alıyor dalgaları.
Çiftler yeni tanıştıklarında birbirlerine oldukları gibi gösteremiyorlar kendilerini. Bu yalancı olmalarından kaynaklanan bir durum değil. Yalnızca kaybetme korkusuna boyun eğiyorlar. Zamanla aralarında oluşan güven sayesinde açıyorlar geçmişin kapılarını. Aslında hiçbir farkımız yok birbirimizden dercesine. Tuna ile birbirimize bağlandıkça açılıyor kalbimiz, kalbimiz açıldıkça bağlılığımız güçleniyor.
Sevgi emek istiyor. Sabır ve hoşgörü. Sevdiğimizin hatalarını bilerek sevmek. Onu yüceltmek yerine zaaflarını sevmek. Aşkın şefkat yönünü bol bol üretmek. Tüm bunları hiç bıkmadan yorulmadan coşkuyla yapmak.
Aşkı şöyle tanımlamıştı yaşlı bir bilge; tüm alev sönünce geriye kalan küllerdir aşk. Evet, o küller: emekle damıtılmış en saf sevgidir işte. Aşka giden yolun kısa ve kolay olduğunu düşünmesin kimse. Daha çok yolumuz var önümüzde.
Tozlar bir kayaya, damlalar bir okyanusa dönüşecek aşka ulaştığımızda.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.