- 720 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Papaz Her Gün Pilav Yer Mi ? Cevap: Yer
Gerek doğrudan gerek mecezen bir yaklaşımda bulunacağım. Dünya’da özellikle ülkemizde geçim sıkıntısı çok önemli bir hale gelmiş durumda. Dolandırıcılık, hilecilik ve her türlü dalavere de..
Bir insan kaç kere aldatılır, kandırılır ? Kaç kere aynı numaraları farklı görüp yer ? Evet şu ömrümüzde bir çok kez kandırılmışızdır. Çok kez artık hata yapmam bu konuda derken, gözümüzü açtığımızda yine hatanın çukurunda buluruz kendimizi. Peki nedendir bu kısır döngü ? Güven duymadan yaşanmıyor mu ya da hep yanlış kişilere mi güveniyoruz ? Maalesef okları darta değilde ağaca, duvara saplıyoruz ya da sonsuzluğa doğru yolluyoruz. İnsanın doğası bu sanırım hata yapmak istemsizce, aslında hep kusursuzu hep mükemmeli istemek. Ama bir türlü bunu başaramamak. Hatasız kul olmaz diye bir deyiş var. Katılmıyorum beynimiz varsa ve düşünebiliyorsak, en zor problemleri aynı beyinle çözebiliyorsak ya da hafızamızda tutabiliyorsak. Neden hata yapalım ? Sığınmayalım bu tek cümleye ve gerçekçi davranalım. Hayaller ve duygusal tepkilerin aşırılığı insanı hataya zorlar. En beklenmedik en kolay yerde hata kaçınılmaz hale gelir.
Tabi bu dediklerim büyük insan yaşamının akışını etkileyecek hatalar için geçerli. Yoksa ufak hataları hata bazında almıyorum. Yaşamımızın bazı noktalarında inanılmaz safça hareketler yapıyoruz. Düşünmeden veriyoruz güvenimizi ya da malımızı mülkümüzü. Ama bunun sonunda bir aldatış bir dolandırılış illaki oluyor. Sonrasında feryat figan, son derece sinirli ve yıpranmış bir şekilde o anı yutuyoruz..
Biraz daha sağlam basmak gerekiyor yere, gözlerimizi kısmadan, at gözlüğü takmadan bakmalıyız her türlü olaya, olguya. Böyle yaparsak hata katsayısını en azından sıfıra yaklaştırabiliriz. Öyle ölümcül hatalar hayatımızda olmaz bir şey de neşemizi kaçıramaz. Kendi blog yazılarımda genelde hatalarım var çok hatası olmuş biri olarak yaşadıklarım beni bu duruma itti. Yani bir daha böyle saçma sapan düşünüp çok kolay hata yapmamak konusunda and içtim diyebilirim. O yüzden beyninizle tartın her zaman kalbinizle değil..
Gelelim realitesine tabi yemekten bahsedelim. Çoğu aile çeşitli ve zengin sofralar kuramıyor marxist bir yaklaşımla: İşveren olmadığı için emeği sömürülüyor ve eline geçen iki kuruşla kirasını, yakıtını, suyunu, telefonunu, bireysel bakımnı, sorumlulukların getirdiği yüklenimleri yapayım derken besine para yetişmiyor. Domatesi göremiyor mesela, kırmızı eti rüyasında belki görüyordur. Balık ve tavuk desen ayda 1 veya 2 kez zor giriyor eve ya da hiç girmiyor
Herkes her gün et yiyecek değil ya dediğinizi duyar gibiyim. Doğru fakat her gün yiyen görgüsüzler var çünkü para çoktur onlarda. Emeğinin üç katı maaş alır, nereye harcayacağını bilemez bu tipler. Ama bütün emeğinin sadece çeyreğini alabilen insanlar ellerinde kağıt kalemle gezerler hep. Hepsi ailelerinin mali müşaviri olmuştur hayatın zorlamasıyla. Tüm gün çalışıp gün sonunda biraz para arttırabilmek adına sadece çorba içer soğan kırar yer bu insanlar ve boyunları da eğilmez hiç bir zaman. Çünkü gönülleri rahattır, emekleri ne kadar sömürülsede bu onların suçu değildir. Bundan utanması gereken onlar değildir. Bu yoz dünyada mutlu olmayı becerebilecek iradeleri vardır. Şımarıklıkla, torpille, yalakalıkla, hile hurdayla bir yerlere gelip hak etmedikleri paraları onlarda kazanabilir. Bu kolay bir şeydir. Ama vicdanı rahat uyumak için bu yolu seçmez bir insan. Eğer bir kalp taşıyorsa...