- 875 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Seni Düşündükçe Gölgen Düşer Dudağıma
Seni Düşündükçe Gölgen Düşer Dudağıma
Sen göğsümdeki asi/l ağrısın, ıslak yüreğimdeki bahçelerdir adın
Gönlümdeki yara berelere aldırma, kanayan yüreğimde avuçların
Tecritlere atsalar da konuşmam, sessizliğime isyandır yaşadıklarım
Cennet gözlerindeki ülkede mutluyum, savruldukça içimde saçların
Yaşanamamış coşkuların hüzünlü vedalarına çökünce günün gölgesi, kanımızı körükleyen damarlara ağrı iner. Dudağına gül yaprağı değmiş yar, kokunu şu an kim içine çeker. Yasak sarılmaların ayrı kentlerindeyiz seninle, söyle acımızı kim anlar. Yorgun bir adam ve yârini bekleyen bir kadın ufuklara dalar, gözlerindeki yaşlarla yürekleri okşar. Seni sevmek ruhumdaki fırtına, al sevdanı desem neye yarar.
Suskuya sarılan gecelerin yastıklarına tenimiz düşünce uykulu düşlerin rahlesinde gülümser acıya dingin dilekler. Umutlara sarılarak büzüştüğümüz yamalı yorganların alevi düşer sonra bedenimize. Terli bir mevsim göç etmiştir uzaklara, yaman bir rüzgâr dökerken tozunu şehrine. Seni düşündükçe dudağıma gölgen düşer, saçlarına ellerim, yapışkan özlemin kandili pencereni aralar, nefesini rüzgâr çalar, gül yüreğine ruhumu sürdüm sen düş gezegenlerindeyken yârim.
Senli dallara asılmış güneşin gözlerine her sabah coşkulu günaydınlar konduruyorum, gönlümün feri olasın diye. En ulu düşünüşlerin yemyeşil ovalarından geçiyorum, yüreğine diz çökerek, gönlünün eri olayım diye. Özlemi kaynatırken sen yokluğumun cezvelerinde, ben ruhunu içiyorum kana kana, aşkına telve diye. Sarılası bedeninden uzaklarda ömür sürüyorum, kavuşma mevsimlerine bahar diye. Seni seviyorum gülüm, bir sevdayı taşıyorum avuçlarındaki kınan diye.
Gönlümüzün duvarlarına vurdukça gerçeğin dalgaları, dökülür sevdalı göğsümüzün sevgiyle onarılmış yapıları. Ben olmaz düşlerin sorgulu karelerinden sensiz geçerken, sen onulmaz krizlerin denizlerini kulaçlardın. Sesin paralardı hayatın yorumsuzluğunu, içten içe tutuşur, dilindeki rast şarkılarla ağlardın. Tükenirdi hızla zaman, tortulu denizlerde kokunu arardım. Sırtımı yakalan güneşe aldırmaz, dudaklarımdaki yalnızlığa deli özlemini dolardım.
Ruhumun dar odalarından sana kaçtığım anların dökümünü çıkarsa mevsimler, en çok özlemin şarkıları nakaratımı dinler. Şimdi sensiz kıyılarını arayan bir denize vurmuş sırtım, ekranda gözlerin, parmaklarıma hükmediyor sevgin. Yangınlar var çevremde, rüzgârım kar etmiyor, yağmura gebe gece, bulutlar tepemde resmini çiziyor. Kımıltısız süzüyorum yokluğunu ansızın, yüreğimin gemileri hep beni sana getiriyor. Aşk gülüm, bir nefesçe göğsümün duvarına seninle vuruyor.
Ayrılık sözlerini çiğnedikçe ruhumuzda, yoksul gururların pazarlarından eli boş dönerdi insanlar. Klasik kurgular yürekten önce damlardı sevdanın toprağına, alev özü yakar, söz kül olurdu. Öfkeli vedaların sarılmaları inkâr eden buluşmalarıyla kapanırdı perdeler, bir kadın göğsünü okşar, adam koşarak dağlara kendini vururdu. Zaman kanatlı bir düşünüş olurdu sonra, aşk hüznün kanatlarıyla onlara sokulur, direncin birleştirici gücü olurdu.
Gövdemizi sakladığımız kuytulara güneşin ışıkları vurunca, kendi kapılarımızı kapardık hayata. Milyonlarca yüreğin aynı amaçla nefes aldığı sırça kürede kendime hep aynı soruyu sorardım oysa. Varlığının fosilleri hangi çağdan kalmaydı, hangi yüzyılın insanıydın sen? Sordukça derinleşen bir çıkmazdı aslında yanıt, ben senin gölgene sevdalı bir bulut, senin denizlerinde yaşamaya alışan huysuz bir balık, engin yüreğinin gür ormanlarında seni sevmeye sabıkalı bir âşıktım.
Hırçın kalabalıklar arasından süzülerek sevgi kokan ellerini, aşk tüten gözlerini ve yaşam dokuyan yüreğini özlediğim anlarda bir çocuk üşür içimde. Çağırır korkularına beni, çağları deler geçerim ve sevginin ocaklarından aldığım közlerle sana sokulurum. Hayallerim çiçeğe durur, sevinçlerim coşkum olur, unuturum açlığı, tüketirim yaşanmamış iklimleri ve dilimdeki türküler rehberim olur. Sesine sevdalı ezgi olurum, nefesine koşan bir derviş olurum ve gönlünü dolduran öykülerde kahramanın olurum.
Günlüğümüzde sararan kaybolan umarsız mevsimlerin unutulmuş karelerinden buram buram içleniş yansırken bir hüzün sarar göklerimizi. Sen elindeki sevda feneriyle yolumu aydınlatırsın inadına. Gölgemin kırılgan yansımalarında dirençle kapımı çalar, çoğul mutlulukları sürersin soğuktan üşümüş avuçlarıma. Camlarda buğulu bir bakış olursun, canımdaki can övgülü sözlerinle göğsümdeki titreyişe dönüşürsün ve gül bakışlarının yemyeşil çöllerinde yüreğimdeki serap olursun.
Gece buluşmalarımızla sorguların kirmenini atınca uzaktaki denizlere, sıcacık gülüşlerinin yatılı günlerine uzanırdık seninle. Ürpertili bakışlarla sokulduğumuz ve her zerresinde kendimizi bulduğumuz kilitli odalarda, sevgimizin dalları yeşerirdi, bacamızdan tüten dumanlar öpüşlerimizle renklenirdi. Kimi halaylara kalkar, çırılçıplak yürürdük denizler üzerinde. Fırtınalı bekleyişlerimizin anahtarlarını derinliklerden çıkarır, her zerrede doyumsuz bir isyanın şifresini çözerdik. Saatler hızla tüketirdi buluşmalarımızı, ellerimizi birbirinden çözer, dizginleri kopmuş bir yalnızlığın dehlizlerine yürürdük.
Selahattin YETGİN
YORUMLAR
Gövdemizi sakladığımız kuytulara güneşin ışıkları vurunca, kendi kapılarımızı kapardık hayata. Milyonlarca yüreğin aynı amaçla nefes aldığı sırça kürede kendime hep aynı soruyu sorardım oysa. Varlığının fosilleri hangi çağdan kalmaydı, hangi yüzyılın insanıydın sen? Sordukça derinleşen bir çıkmazdı aslında yanıt, ben senin gölgene sevdalı bir bulut, senin denizlerinde yaşamaya alışan huysuz bir balık, engin yüreğinin gür ormanlarında seni sevmeye sabıkalı bir âşıktım.
Bitimsiz teşekkürlerimle..