- 1819 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLESİYE BİR SEVGİ (babam'a ithaf olunmuştur)
Mesai bitip de vakit dolunca, arkadaşlarına iyi akşamlar dileyerek hafiften kararmakta olan evlerinin yoluna koyuldu. Çiseleyerek yağan yağmura aldırmadan kafasında bin bir düşünce ile eve ulaştı. Son zamanlarda oluşan olaylar bir burukluk olarak gözlerinde dolaşıp duruyordu zaten.
Altı delik ayakkabısını kuruması için duvara yasladı. Islanan çoraplarını eline alıp içeri girdi. Odanın buz gibi kırağısı yüzüne vurunca ürperip üşüdüğünü hissetti. Çaresiz bir şekilde mutfağa yöneldi, rutin bir davranış sergileyerek hafiften yeşile dönmüş patatesleri kaynamak üzere ocağa koydu. Gittikçe zayıf düşen bedeni ve yüzünü aynada seyretti, sonra içinden;
“Anne, ah annem, şu an sana o kadar ihtiyacım var ki...”
Kardeşleri okuyup ta meslek sahibi olunca hepsi ayrı şehirlerde hayatlarını düzene koymak üzere evden ayrılmışlardı. Anne çaresiz öğretmenliğe yeni başlayan kızı ile beraber Giresun’a gitmişti. Bu sebeple babası kardeşi ve kendisi evde çaresizleri oynuyordu. Hem evin hali hem de yeni başladığı görevi ağır geliyor, gün geçtikçe solan bir yüze sahip oluyordu. Giderek kötüye giden durumlarına bir anlam veremiyor, babasının bu konuda bir şey anlatmamasına kızıyordu. Onları el bebek gül bebek yetiştiren babası neden böyle yapıyordu ki? Neden sıkıntılarını paylaşmıyordu? Babasının kendi içinde eriyip gitmesine kahroluyordu.
Biraz sonra kardeşinin odaya girdiğini duydu;
“Kolay gelsin prenses, bugün bize patatesin hangi çeşidini sunacaksın? ”
Gülümseyerek söylemese kızacaktı, ama niye kızsın ki aynı kaderi paylaşmıyorlar mıydı? Sofra kuruldu, baba beklenmeye başlandı. Kapı çalındığı anda kapıya koştu;
“Babam geldi”
Yanılmıştı, ev sahibi karşısındaydı. Ne istediğini bildiğinden hemen içeri koşup aldığı 19 bin TL maaşın 15 bin TL’ sini ev sahibinin ellerine bıraktı.
“Buyurun” Sonra kurulu sofrayı işaret ederek “Yemeğe buyurun! ”
Kibarca reddedip gitti evsahibi. Erkek kardeşi; ”Abla ya, bu devirde ev sahibi olmak varmış, senin maaş ancak ev sahibine yetiyor “ “Ne yapalım,”dedi mecburmuş gibi.Yarın o dört bini de vereyim, elektrik ve suyu da yatır. “
Bir süre beklendi baba. Ama ne gelen vardı, ne de giden? Artık geceye dönmüştü zaman. Kardeşinin yüzüne endişe ile baktı.”Bu gün uğradın mı dükkana? “
“Hayır, işim çoktu. İki binanın elektrik işleri bitecekti, yoğun çalıştık, aslında ben de merak ettim bir gün önce giderek düşünceye dalan bir hali vardı. “
“Hadi yemeğini ye sabah işe gideceksin”.
Babasının eve geç geldiği zamanlar da olmuştu ama gittikçe endişesi artıyordu. Sofrayı düşünceli kaldırdı. Pencereye oturdu sessizleşen ve zifiri karanlığa bürünen sokağa baktı. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, sanki dışarı değil içine yağıyordu. Gözleri nemli oturdu bir süre, kardeşi “Hadi ama prenses, merak etme ben de üzülüyorum sen böyle olunca” kardeşine endişe dolu gözlerle baktı “Bir şey olmasından korkuyorum. Ya kendi canına kıyarsa, ya hastanede ise, ya bir şey geldi ise başına? “ Kaşları çatıldı kardeşin “Olur mu, bize her şeyin doğrusunu öğreten insan kendisi yanlış yapar mı? “ sıkıntılı bir iç geçirişle “yapmaz ama… ya bir anlık yeise uğrarsa?
Ne olursa olsun artık bir haber almak istiyordu. Ölü veya diri. “Hadi artık yat, sabah erken gidiyorsun işe” kardeşi ayaga kalktı “Hayır ben de senle bekleyeceğim, ya da bana izin ver hastanelere gidip bakayım. “
Gece vakti nasıl kıyardı göndermeye, dışarıda her türlü tehlike vardı.
“Hayır! dedi. Babam, sonra da sen, düşüncemi ikiye katlamayın.
Soluksuz gecenin sabahında kardeşi kendinden önce çıkmıştı evden, hızla hazırlanıp işe koşturdu. Daireye ulaştığında arkadaşından medet umar gibi; ”Hayriye, babamın dükkanını arasak.. arkadaşı merakla “Ne oldu kız? ” dedi, gözleri nemli”Sorma babam yok “ şakakları zonklamaya durmuştu artık ….
Dükkanı aradı, karşısında tanımadığı bir ses; ”Babam, babamı verir misiniz? ”karşıda bir erkek sesi “Baban yok, dükkanı bize devretti.”Bir an kafasındaki soru işaretleri bir çığ gibi büyüdü kısık bir sesle “Peki, ne zaman ayrıldı oradan? “ zoraki bir cevap geldi karşıdan “Öğle saatleriydi ayrılıp gittiğinde “ öylemi dedi çaresiz, sandalyeye çöktü. Ne yapmalıydı? Kafası allak bullak arkadaşının gözlerine baktı, onun bir şeyler demesine fırsat vermeden amirinin kapısını çaldı; durumu en hızlı şekilde nakletti ve ardından ekledi “Müdür bey, babam dünden beri kayıp, bana izin verirseniz onu arayacağım “
Sen nasıl arayacaksın dur bakalım, otur önce Tüm hastaneler tek tek arandı yok yoktu … “Bekle, Emniyete de sorayım! ” hayır diyordu karşıdaki ses “böyle bir kayıt yok dünden bu yana.”
Müdür, yüzü allak bullak olan memuruna şöyle bir baktıktan sonra “Kızım, bir süre daha bekle akrabalarını falan ara, hemen karamsarlığa kapılma.”
Biçare bir yürek burkuntusu ile tüm akrabalar arandı teker teker vakit artık öğleyi solukluyordu, Müdürünün sevgi dolu bu insanın yüzüne baktıkça her yok kelimesinde oturduğu mekanda eriyip gidiyordu. Omuzlarında dünyanın yükünü taşırcasına kapıya yöneldi tam çıkmak üzereydi ki, arkadaşı belirdi yanında gülümsüyordu;
“Bak sana kimi getirdim.”gözlerine inanamadı ….Babası karşısındaydı; sadece “Baba, babam… “,bedeni artık direncini kaybetmiş arkadaşının kollarına bilinçsiz düşmüştü.
Kendine geldiğinde müdürü, arkadaşları ve babası başucundaydı. Babasına yöneldi sorgular gibi “Baba nerelerdeydin çok merak ettim. “ baba gözleri nemli “Bitti artık her şeyimiz bitti, her şeyimizi kaybettik.”
Sımsıkı sarıldı babasına ……………….
“Ben varım işte” dedi.Kendini işaret ederek”Ben varım! … bitsin her şey yok olsun ne önemi var baba, yeterki seni kaybetmeyeyim! …
Etrafında arkadaşlarının nemli gözlerine şahit oldu.Kendiside ağlıyordu ama, bu sefer ...…
Jale Keskin 11.06.2007İsk.
YORUMLAR
Jale Hanım, yüreğinize sağlık. Üretilen her şey güzeldir. Zira , hem üretemeyen ve hemde üretilenleri okumayanlar var. Bu konuda geçen zamanın boşa gittiğini sananlar var. Ancak bu tür insanların beyinleri evrende daha makbulmüş. Çünkü çalışmadığı için tap taze olduğundan
Selam ve saygılarımla