- 1019 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
YALNIZLIK SENFONİSİ
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayâl görüyorum.
Necip Fazıl Kısakürek
İnsanların “yalnızlık evreninde’’ yaşadığını düşünüyorum. Bu durumun farkında da değiller doğrusu. Ki bu da en büyük yalnızlık olsa gerek!
Eskiden insanlar her şeyi “birlik içerisinde” yapardı. Birlik içerisinde evler kurulur, dertler çözülür, sevinçler paylaşılır, hüzünler bölüşülür, kısacası birlik içerisinde yaşanırdı. Hiç tanışmayan insanlar bile sokakta birbirlerine selam verirdi. Elbisesi yamalı kişilere yeni elbiseler alınır, hastalara gür sesle dualar edilirdi. Günlerce, hatta haftalarca sürerdi mutluluğun ve acının paylaşılması!
Lâkin insanı insan kılan bütün değerleri feda edercesine yürekleri dünyalık kaygıların işgal ettiği şu günlerde, paranın ve teknolojinin kurnaz oyunlarıyla bir başımıza bırakıldık. Aslında bugünü daha iyi anlamak için “istasyon insanları”nın gözlerine bakılmalı bence! Birbirleriyle saatlerce, kilometrelerce yolculuk yapıp da tek bir kelime bile konuşmayan o insanların gözlerine...
Kendimi düşündüğümde, yani geçmişe doğru yol aldığımda çok sesli bir resim çıkıyor karşıma: Beş-on kişiyle beraber yapılan kum saha maçları, gecenin çökmesiyle şenlenen akşamlarda arkadaşlarımla beraber oynanan saklambaç, mahallenin en cesur kişileriyle yaşanan erik çalma heyecanı, güneşin kavurucu sıcaklığına rağmen çınlayan bilye sesleri, dallarla yapılmış silahlar ve kuşlar misali çocuk bağrışmaları...
Yürüyorum. Yürüdükçe de karşıma yaşadıklarım geliyor. Bir levha görüyorum durmam gerektiğini belirten! Kalaycı Hasan, kömür karası gözleriyle beni işaret ediyor. Sanki on sene öncesine gidiyoruz Kalaycı Hasan’la; sanki yine bana Yunus Peygamber’in kıssasını anlatıyor. Bana mı dedim? Bana değil tüm mahalleye anlatıyor Yunus’un hikâyesini. Sağımda Seyfi ağlıyor, solumda da Tayfun... Ve benim sessizliğimi Kalaycı Hasan’ın büyülü sözleri bozuyor: “Yunus’u kurtaran Allah, bizi de kurtarır evlat!”
Geçmişime doğru yürürken gördüğüm her şeyi burada anlatmam mümkün değil. Ki zaten düşündüğüm her şeyi kâğıda dökebilseydim şair olurdum herhâlde. Ben karşıma çıkan en canlı “yaşanmışlıkları” aktarıyorum, aktarmak istiyorum. Sona doğru geldiğimde ise ailece içilen çaylar damla damla düşüyor aklıma. Tüm aile, saf saf dizilirdik balkona. Kaşık ile bardak arasında şen bir düello vardı yaz akşamlarında. Bir de düellodan sonra karpuz merasimi başlardı şirin balkonumuzda. Biz “birlik”tik, ekiptik! Tüm mahalle, aynı takımın oyuncularıydık sanki!
Şimdi büyük bir yalnızlığın koynunda görüyorum kendimi. Büyük bir çığlığın içerisinde kaybolmuş cılız bir insanım. Teknolojinin ve bireyselleşmenin beni hapsettiği derin kutunun içerisinden haykırıyorum:
- Âhhh yalnızlık; bırak artık yakamızı!
Muhammed MANAP
YORUMLAR
Bende bahsettiğiniz bazı anları yaşayanlardanım belkide son demlerini. Bilgisayarın çıkması ve gelişmesiyle, cep telefonlarının inanılmaz modifiyeli hale gelmesiyle çocuklar artık sokaklarda top bile oynamıyor bırakın saklambaçı. Giderek yozlaşıyoruz ve bu yozlaşmışlık eskiyi bilenleri yalnız kılıyor. Kurtulmak imkansız..